Güncel Duyuru: Öğrencilerimizin dikkatine ! Ücretsiz TEMEL ARAPÇA SARF&NAHİV derslerimizi Eklemeye başladık 1-13.Derse kadar Tamam(Elhamdü lillah) Tıkla Ders Sayfasına Git Tags:Online Arapça Dersleri Video,İslami ilimler Video Dersleri,İlahiyat Önlisans Arapça Video Dersleri,İlahiyat Arapça Video Dersleri,İmam Hatip Arapça Dersleri Video,İlitam Arapça Video Dersleri,Tefsir Dersleri Video,Hadis Dersleri Video,Fıkıh Dersleri Video,Arapça Dershaneniz,Kur'an,Sünnet,Arapça dersleri,tefsir oku,hadis,oku,Kuran meali oku,arapça öğreniyorum,arapça dilbilgisi video,arapça nahiv video,arapça sarf dersleri video,islami sohbetler

64-Tegabün Suresi Meali Tefsiri Oku: 1-Allah'ın Kudretinin Tecellisi-2-Müşriklerin Uluhiyyeti, Nübüvveti Ve Öldükten Sonra Dirilmeyi İnkâr Etmeleri-3-İman Edin Ve Kıyametin Dehşetlerine Karşı Uyanık Olun. -4-Her Şey Kaza Ve Kadere Göredir-5-Eşlerin, Mal Ve Evladın Bir İmtihan Olması, Takva Ve İnfakın Emredilmesi

64-Tegabün Suresi Meali Tefsiri Oku: 1-Allah'ın Kudretinin Tecellisi-2-Müşriklerin Uluhiyyeti, Nübüvveti Ve Öldükten Sonra Dirilmeyi İnkâr Etmeleri-3-İman Edin Ve Kıyametin Dehşetlerine Karşı Uyanık Olun. -4-Her Şey Kaza Ve Kadere Göredir-5-Eşlerin, Mal Ve Evladın Bir İmtihan Olması, Takva Ve İnfakın Emredilmesi

TEGABÜN SURESİ

 Teğabün-1-Allah'ın Kudretinin Tecellisi:

1-  Göklerde ne var yerde ne varsa  (hepsi) Allah'ı teşbih eder. Mülk O'nun, hamd O'nundur. O her şeye kadirdir.
2-  O, sizi yaratandır. Böyle iken ki­miniz kâfir kinliniz mümin (oluyor.)  Aaali' ne vaParsamz görendir.
3-  Gökleri ve yeri hak ile O yarattı,  size şekil verdi, hem de suretlerini- zi güzel yaptı. Dönüş ancak O'nadır.
4" Göklerde ve yerde ne varsa bilir.  Ne gizler ne açıklarsanız onları da  bilir. Allah, göğüslerin içinde olan  her gizliyi bile hakkıyla bilendir.

Açıklaması:


Bu sure "müşebbihat" adı verilen surelerin sonuncusudur.
"Göklerde ne var yerde ne varsa (hepsi) Allah 'ı teşbih eder. Mülk O'nun, hamd O'nundur. O her şeye kadirdir." Yani her şey Allah'ı bütün noksanlık ve kusurlardan tenzih eder, Ona tazimde bulunur. Göklerde ve yerdeki bütün yaratılmışlar Onun varlığını gösterir. Onları yaratan O'dur ve onların malikidir. Mülk yalnız O'nundur, çünkü bütün kâinatta tasar­rufta bulunan, onları yaratıp şekil veren odur. Şükür ve hamd yalnız O'na-dır, çünkü buna yalnız O lâyıktır. Dolayısıyla mülk ve hamd O'na mahsus­tur. O'ndan başkasının hiçbir şekilde bu ikisinde nasibi yoktur. Mülk ve hamdden kullarında görülen ise yine O'nun feyzindendir ve aslı O'na aittir. O her şeye kadirdir. Göklerde ve yerde hiçbir şey Onu aciz bırakamaz. Ne­yi murad ederse hemen olur, murad etmediği olmaz.
Teşbih insanın yaptığı gibi ya dil ve sözle olur veya hal ve tefekkürle olur, ancak ayette de beyan edildiği gibi biz bunu anlayamayız. "O'nu hamd ile teşbih etmeyen hiçbir şey yoktur, lâkin siz O'nların teşbihini anla­yamazsınız." (İsra, 17/44).
Sonra Yüce Allah kudretine delâlet eden bazı unsurları şöyle sıraladı:
1- İnsanı yaratması: "O, sizi yaratandır. Böyle iken kiminiz kâfir kimi­niz mümin (oluyor). Allah, ne yaparsanız görendir." Yani şüphesiz bu şekil üzere sizi yoktan var eden Allah'tır. Lâkin içinizden bazıları fıtratının ge­rektirdiğinin aksine kendi irade ve gayretiyle kâfir olurken, diğer bazınız da Allah'a iman ve tevhid esası üzerine yükselen selim fıtrata uygun ola­rak imanı seçerek mümin olmuştur. Sizin her birinizin durumunun nereye varacağını yaratılmadan önce bilen ve gören, kullarının amellerine şahit olup eksiksiz karşılığını verecek olan Allah'tır.
Şu ayet de bunun bir benzeridir: "Neticede onlardan hidayeti bulanlar var (idiyse de) onların bir çoğu fasık kimselerdi." (Hadid, 57/26).
Ebu Ya'lâ, Taberani ve Beyhaki'nin Esved b. Seri'den rivayet ettikleri­ne göre Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Her doğan fıtrat üzere (İslâm'ı ka­bule müsaid) doğar. Dil ile kendisini ifade edinceye kadar bu haldedir. An­cak ebeveyni Onu Yahudi, Hristiyan veya mecusi yapar."
2- Derin hikmetlerle bu alemi yaratması: "Gökleri ve yeri hak ile O ya­rattı, size şekil verdi, hem de suretlerinizi güzel yaptı. Dönüş ancak O'na­dir." Yani dünya ve ahirette, bu alemin maslahatına olanı gerçekleştirecek derin hikmetlerle ve adaletle gökleri ve yeri yarattı. "Ey insan, O keremi bol Rabbine karşı seni aldatan ne ki seni yaratan, sana salim uzuvlar ve­ren, sana şu nizam ve itidali bahşeden Odur." (İnfîtar, 82/6-8), "Allah yeri sizin için bir mesken göğü de kubbemsi bir yapı gibi bina eden, size şekil ve­rip de şeklinizi güzel yapan ve sizi temiz besinlerle rızıklandıranlardır." (Gafir, 40/64), "Şüphesiz biz insanı en güzel bir biçimde yarattık." (Tin, 95/4)
Ahiret aleminde dönüş O'nadır. O'na dönülecek ve herkese kazandığı­nın karşılığını verecektir.
3- İhatalı ilim: "Göklerde ve yerde ne varsa bilir. Ne gizler ne açıklarsa­nız onları da bilir. Allah göğüslerin içinde olan her gizliyi bile hakkıyla bi­lendir." Yani Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir. Bunlardan hiç­bir şey ona gizli olmaz. Açığa vurduklarınızı bildiği gibi gizlediklerinizi de bilir. Allah'ın ilmi her insanın içinde gizlediği sırları ve düşünceleri kuşatır. [1]

Teğabün-2-Müşriklerin Uluhiyyeti, Nübüvveti Ve Öldükten Sonra Dirilmeyi İnkâr Etmeleri:


5- Bundan evvel inkâr edip de işle­rinin vebalini tadanların haberi gelmedi mi size? Onlara elem verici azap vardır.
6- Bu, şu hakikat yüzündendir: Pey­gamberleri onlara apaçık mucizeler getiriyorlardı da onlar "Bizi bir be­şer mi doğru yola götürecekmiş." demişlerdi. Bu suretle inkâr etmiş­ler, yüz çevirmişlerdi. Allah ise hiç­bir şeye muhtaç olmadığını göster­mişti. Allah her şeyden müstağni­dir, her hamde lâyıktır.
7- O inkâr edenler de kesinlikle di-riltilmeyeceklerini ileri sürdüler. De ki: Hayır Rabbime andolsun ki siz mutlaka diriltileceksiniz. Sonra da yaptığınız şeyler mutlaka size haber verilecektir. Bu da Allah'a gö­re kolaydır.

Açıklaması:


"Bundan evvel inkâr edip de işlerinin vebalini tadanların haberi gel­medi mi size? Onlara elem verici azap vardır." Yani, ey Mekke kâfirleri! Nuh kavmi, Ad ve Semud kavmi gibi geçmiş ümmetlerin, peygamberlere muhalefet etmeleri ve hakkı tekzip etmeleri sebebiyle başlarına gelen azap ve musibet haberleri size ulaşmadı mı? Hani peygamberleri onları Allah'ın birliğine inanmaya ve Ona ibadet etmeye ve Allah'ı bırakıp da kendilerine rab edindikleri putları terketmeye çağırmışlardı. Ancak onlar peygamber­lerini inkâr ve tekzip ederek ve onlara karşı terbiyesiz davranmışlardı da Allah dünyada başlarına azap ve musibet indirmişti. Ahirette de onlar için cidden çok ızdırap verici bir azap vardır ki işte bu cehennem azabıdır.
Sonra Allah Tealâ onların dünyada ve ahirette azap görmelerinin se­beplerini beyan ederek şöyle buyurdu:
"Bu, şu hakikat yüzündendir: Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getiriyorlardı da onlar "Bizi bir beşer mi doğru yola götürecekmiş." demiş­lerdi. Bu suretle inkâr etmişler, arka dönmüşlerdi. Allah ise hiçbir şeye muhtaç olmadığını göstermişti. Allah her şeyden müstağnidir, her hamde lâyıktır." Yani dünyada ve ahirette gördükleri bu azabın sebebi şudur: On­lara gönderilen peygamberler açık mucizeler gösterdiler, apaçık deliller ge­tirdiler. Fakat o kavimlerin her biri peygamberlerine şöyle dediler: Bizim gibi beşer ve insan olan birinin bizi hidayete erdirmesi nasıl düşünülebilir? Böylece onlar peygamberin beşer olmasını, kendilerini yine kendileri gibi bir beşerin hidayete erdirmesini kabullenemediler. Bu yüzden peygamber­leri ve onların getirdiği her şeyi inkâr ettiler ve o peygamberlerden, haktan ve o hak ile amel etmekten yüz çevirdiler, peygamberlerin getirdikleri üze­rinde düşünmediler, Allah da kendisinin onların ne imanına ne ibadetine ihtiyacı olmadığını beyan etti. Sonra Allah onları helak etti. Allah'ın ne bu âleme ne de bu âlemin kendisine yapacağı ibadete ihtiyacı yoktur. Zaten O lisanı hal veya söz ile bütün yarattıkları tarafından övülmekte ve ibadet olunmaktadır.
Sonra Allah Tealâ kâfirlerin, müşriklerin ve tanrı tanımazların öldük­ten sonra dirilmeyeceklerini iddia ettiklerini haber vererek şöyle buyurdu:
"O inkâr edenler de kesinlikle dirilmeyeceklerini ileri sürdüler." Yani bir başka ayette de "Sahi biz ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gel­mişken mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi?" (Müminun, 23/82) şeklinde inkâr ettikleri haber verildiği gibi, müşrikler öldükten sonra ne dirilme, ne hesap, ne cezanın olmayacağını iddia ettiler. Burada Mekke kâfirlerine karşı çok sert bir ifade kullanılmıştır. Çünkü ayette müşriklerin bu iddiası "zeame" fiili ile ifade edilmiştir ki bu delillerin gösterdiğinin aksini iddia etmektir.
Allah onlara şöyle cevap verdi:
"De ki: Hayır, Rabbime andolsun ki siz mutlaka diriltileceksiniz. Sonra da yaptığınız şeyler mutlaka size haber verilecektir. Bu da Allah'a göre ko­laydır." Ey peygamber, onlara şöyle haber ver: Vallahi siz diriltileceksiniz, diri olarak kabirlerinizden çıkarılacaksınız ve size karşı delil ortaya koy­mak için Allah küçük büyük, önemli önemsiz bütün amellerinizi size haber verecek, sonra da bunların karşılığını göreceksiniz. Öldükten sonra dirilt­me ve hesap sorma Allah için kolaydır.
Allah Tealâ üç ayette, peygambere, ahiretin vaki olacağına dair Rabbi-nin adıyla yemin etmesini emretmiştir: Birincisi: "O bir gerçek midir? diye senden haber istiyorlar. De ki: Evet, Rabbime andolsun ki o şüphesiz bir gerçektir, ve siz Allah'ı aciz bırakacak değilsiniz." (Yunus, 10/53), ikincisi: "İnanmayanlar "Kıyamet bize gelmeyecek" dediler. De ki: Hayır! Gaybı bilen Rabbim hakkı için o mutlaka size gelecektir." (Sebe, 24/3) ayetleri, üçüncü­sü de yukarıda geçen ayet-i kerimedir.
Bu ayetin bir benzeri de şudur: "Şu çürümüş, un olmuş kemikleri kim diriltecek? dedi. De ki, onları ilk defa yaratmış olan diriltir. Çünkü O her türlü yaratmayı gayet iyi bilir." (Yasin, 36/78-79). [2]

Teğabün-3-İman Edin Ve Kıyametin Dehşetlerine Karşı  Uyanık Olun


8- O halde Allah'a, O'nun peygambe­rine ve indirdiğimiz o nura iman edin, Allah ne yaparsanız hakkıyla haberdardır.
9- O gün ki -o toplama günü için he­pinizi bir araya getirecek- işte bu aldanma günüdür. Kim Allah'a iman eder iyi amelde bulunursa O, onun kötülüklerini örter, onu için­de ırmaklar akan cennetlere orada ebedî kalmak üzere koyar. İşte bü­yük kurtuluş budur.
10- O inkâr edenler, ayetlerimizi ya­lan sayanlar; onlar da orada ebedî kalmak üzere cehennemliktirler. O ne kötü gidiş yeridir.

Açıklaması:


"O halde Allah'a, O'nun peygamberine ve indirdiğimiz o nura iman edin. Allah ne yaparsanız hakkıyla haberdardır." Yani öldükten sonra di­riltme işi Allah için kolay bir şey olacaksa ve hiçbir şey buna mani olama­yacaksa hemen Allah'ı, peygamberi Muhammed (s.a.)'i ve aydınlatan, sa­adet yolunu gösteren, dalâlet zulmetinden kurtaran Kitab'ını tasdik edin. O Kitap, yolunu şaşıran insana yol gösteren bir nurdur. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, sizin ne sözlerinizden, ne fiillerinizden hiçbir şey Ona gizli kalmaz. Hayır veya şer olarak size bunların karşılığını verecek de O'dur. Bu ifadede, işlenen her günaha veya terkedilen her farz ve vacibe karşı bir ceza tehdidi vardır. Sonra Allah Tealâ Kur'an'ı nur diye vasıflandırdı, çünkü nasıl karanlıkta ışık yardımıyla yol buluyorsak aynı şekilde birtakım şüphelere düştüğümüz zaman da Kur'an nuru yardımıyla yol buluruz.
"O gün -ki o toplama günü için hepinizi bir araya getirecek- işte bu al­danma günüdür." Yani Allah'ın, geçmiş ve gelecek bütün mahşer halkını ceza veya mükâfat için bir meydanda toplayacağı kıyamet gününü hatırla­yın. Allah o gün her kişi ile amelini, her peygamber ile ümmetini bir araya getirecek. Nitekim başka ayet-i kerimelerde bu şöyle ifade edilir: "O gün bütün insanların bir araya toplandığı bir gündür ve o gün hazır bulunula­cak bir gündür." (Hud, 11/103), "Söyle: Şüphesiz hem evvelkiler, hem sonra­kiler malûm bir günün muayyen vaktinde mutlaka toplanacaklardır." (Va­kıa, 56/49-50).
İşte o gün -ki kıyamet günüdür- kâfirin iman etmediği için, müminin de ihsan ve ibadette eksik yaptığı için aldandığının ortaya çıktığı "aldanma günü "dür. Her iki tarafında zararda olduğu ortaya çıkmış olur. Yani sanki cehennemlik olan hayrı bırakmış şerri almış, iyi malı bırakmış kötüsünü, nimeti, bırakmış azabı almış da zarar etmiş gibi olur. Cennet ehli bunun aksini yapmıştır. Ancak daha çok amel-i salih işlememiş olmanın pişmanlı­ğını duyacağı için o da aldanmıştır. Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiği ha-dis-i şerifte şöyle denilmektedir: "Cennete giren her kula, çokça şükretmesi için, kötülük yapsaydı cehennemde nereye gidecek idiyse orası kendisine mutlaka gösterilir. Cehenneme giren her kula da, nedameti artması için, iyilik yapsaydı cennette nereye gidecek idiyse orası kendisine gösterilir." Al­datma, ivazlı bedelli akitlerde malı sahibinden kıymetinden daha düşük bir bedelle almaktır. Ahirette ivaz ve bedel olmadığına göre "aldanma" ifa­desi, istiare kabilinden dünyada iken gönderilen ameller ve onların ahiret-teki karşılığındaki aldanma manasına kullanılmıştır.
Kısacası kıyamet günü aldanmanın muhtemel olduğu gündür. Orada mahşer halkı birbirini aldatmış olacaktır: Hak yolda olanlar batıl yolda olanları, cennet ehli cehennem ehlini aldatmış olacaktır. Yani bir tarafın kârda, diğer tarafın zararda olduğunu anlayacağı bir gün olacaktır.
Sonra Allah Tealâ bu aldanmayı açıklayarak şöyle buyurdu:
1- "Kim Allah'a iman eder iyi amelde bulunursa, O, onun kötülüklerini örter, onu içinde ırmaklar akan cennetlere orada ebedî kalmak üzere koyar. İşte büyük kurtuluş budur." Yani kim Allah'ı sıdk ile tasdik eder, peygam­berlerin getirdiği haşr-neşir, cennet, cehennem gibi haberleri tasdik eder, farz ibadetleri eda ederek iyi amel işler, nehyedilenlerden kaçınırsa Allah onun bütün günahlarını ve kötülüklerini siler, onu ebedî kalmak üzere köşklerinin ve ağaçlarının altından ırmaklar akan cennetlere koyar. İşte bu günahları silmesi, cennetlere koyması, en güzel semere ve neticeleri ih­tiva ettiği için, benzeri olmayan, öncesinde misli görülmeyen daha sonra da görülmeyecek olan bir kurtuluştur.
2- "O inkâr edenler, ayetlerimizi yalan sayanlar. Onlar da orada ebedî kalmak üzere cehennemliktirler. O ne kötü gidiş yeridir." Yani Allah'ın birli­ğini ve kudretini inkâr edenler, kulu Muhammed'e (s.a.) indirilen ayetleri -ki öldükten sonra dirilmeye delâlet eden ayetler de bunlardandır- yalan sa­yanlar... İşte bunlar cehennemliktir, orada devamlı kalacaklardır. Onların bu varacağı yer ne kötüdür, ateş onlar için ne kötü bir menzildir.
Bu iki ayet yukarıda geçen aldanmanın ne olduğunu beyan ederek mesut olanlarla bedbaht olacakların halini bildirmiştir. Allah Tealâ iman ehlini ifade ederken "kim Allah'a iman ederse" diyerek gelecek zaman siga-sını kullandığı halde inkâr ehlini ifade ederken "inkâr edenler" diyerek ma­zi sigası kullanmıştır. Bu üslûpla şu ifade edilmek istenmiştir: İnkâr eden­lerden ve ayetlerimizi yalan sayanlardan kim Allah'a iman ederse Allah onu cennetlerine koyar. Yine onlardan kim iman etmezse, işte onlar cehen­nemliktir. [3]

Teğabün-4-Her Şey Kaza Ve Kadere Göredir:


11- Allah'ın izni olmadıkça hiçbir; musibet gelmez. Kim Allah'a iman ederse onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.
12- Allah'a itaat edin, peygambere itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, elçimizin üstune düşen ancak apaçık  bir tebliğdir.
13- Allah O'dur ki kendisinden baŞka hiçbir tanrı yoktur. Onun için, iman edenler ancak Allah'a güvenip
dayansınlar.

Açıklaması:


"Allah'ın izni olmadıkça hiçbir musibet gelmez." Yani hayır olsun şer olsun insanın başına gelen her şey Allah'ın kaza ve kaderiyle gelir. Rivayet olunduğuna göre bu ayetin nüzul sebebi şudur: Kâfirler şöyle dediler: "Müslümanların gittiği yol hak olsaydı Allah onları dünyada felâketlerden korurdu." Cevap olarak bu ayet nazil olmuştur.
Dolayısıyla insana düşen hayır olanın elde edilmesi, şer olanın defi için çalışıp gayret etmek, sonra da Allah'a tevekkül etmektir. Neticenin el­de edilmesi ise ancak Allah'ın kaza ve kaderiyle olacaktır. Bu ayetin benze­ri başka bir ayet de şudur: "Gerek yerde gerek sizin kendinizde bir musibet vaki olmamıştır ki biz onu yaratmadan evvel bir kitapta (yazılmış) olma­sın. Şüphesiz bu Allah'a göre kolaydır." (Hadid, 57/22)
"Kim Allah'a iman ederse onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi hakkıyla bilendir." Yani kim Allah'ı tasdik eder ve kendisine gelen bir mu­sibetin Allah'ın kaza ve kaderiyle olduğunu bilir, buna sabreder, ecrini Al­lah'tan bekler ve ilâhi takdir ve kazaya teslim olursa, Allah onun kalbini doğruya götürür ve musibet sırasında ona genişlik verir. Allah'ın ilmi ge­niştir, hiçbir şey O'na gizli olmaz, dolayısıyla O, kalpleri ve kalplerin ahva­lini hakkıyla bilir.
îbni Abbas şöyle dedi: "Kim Allah'a iman ederse onun kalbini doğruya götürür." yani onun kalbini yakınî imana götürür, dolayısıyla başına gelen şeyin zaten gelecek olduğunu, gelmeyen şeyin de zaten gelmeyecek olduğu­nu bilir.
Buhari ve Müslim'in rivayet ettikleri hadis-i şerifte şöyle buyruluyor: "Müminin işi ne güzeldir, Allah bir hüküm verirse mutlaka onun için hayır olur. Ona bir zarar gelirse sabreder, bu onun için hayırdır, bir sevinç gelirse şükreder, bu onun için hayırdır. Bu, müminden başka hiç kimse için yoktur."
Sonra Allah Tealâ kendisine itaat edilmesini emrederek şöyle buyur­du: "Allah'a itaat edin, peygambere itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz elçimi­zin üstüne düşen ancak apaçık bir tebliğdir." Yani emrettiği hususlarda Al­lah'a itaatle meşgul olun, tebliğ ettiği hususlarda peygamberine itaatle meşgul olun, hakkında emir olan şeyleri yapın, nehyedilen yasak edilen şeyleri terkedin. Eğer itaat etmez amelden geri durursanız vebali sizin üzerinizedir, peygamberin bir vebali yoktur, onun vazifesi açık açık tebliğ­dir, size vacip olan da emrolunduğunuz konuda itaat etmedir. Zühri şöyle dedi: Peygamberlik Allah'tandır, peygamberin vazifesi tebliğ, bize vacip olan da teslimiyettir.
Sonra Cenab-ı Hak kendisine tevekkülü emrederek şöyle buyurdu: "Allah O'dur ki kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur. Onun için iman edenler ancak Allah'a güvenip dayansınlar." Yani O, kendisinden başka hiçbir rab ve ilâhın bulunmadığı, bir tek, her şeyin Ona muhtaç kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah'tır. İbadete lâyık olan yalnız O'dur. Öy­leyse tek ilâh olarak sadece Allah'ı tanıyın, amellerinizi sadece O'nun için yapın, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, işlerinizin sonucunu O'na bırakın, başkasına değil yalnız O'na dayanın. Nitekim Allah ayet-i kerimede: "Şar­kın garbın Rabbi. Kendisinden başka ilâh yoktur. Öyleyse onu vekil edinin." (Müzzemmil, 73/9) buyurmuştur.
Bu, Allah'a güvenmenin, Ona dayanmanın ve devamlı O'ndan yardım istemenin vacip olduğu hususunda kullara bir irşaddır. [4]

Teğabün-5-Eşlerin, Mal Ve Evladın Bir İmtihan Olması, Takva Ve İnfakın Emredilmesi:


14- Ey iman edenler! Eşlerinizin, ev­lâtlarınızın içinde hakikaten size düşman da vardır, öyleyse onlardan sakının. Af eder, kusurlarını başla­rına kakmaz örterseniz, şüphesiz Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyi­cidir.
15- Mallarınız da evlâtlarınız da si­zin için ancak bir imtihandır. Allah ise, büyük mükâfat O'nun nezdindedir.
O halde gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun, dinleyin, ita­at edin, kendinizin hayrı olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğin­den korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
17-  Eğer Allah'a gönül hoşluğuyla ödünç verirseniz onu sizin için kat kat artırır. Hem sizi bağışlar da. Al­lah, aza çok mükâfat veren, ceza hususunda acele etmeyendir.
18-  Gizliyi de aşikarı da bilendir, galib-i mutlaktır. Tam hüküm ve hikmet sahibidir.

Açıklaması:


"Ey iman edenler, eşlerinizin, evlâtlarınızın içinde hakikaten size düş­man da vardır, öyleyse onlardan sakının." Yani ey Allah'ı ve peygamberini tasdik edenler! Eş ve evlâtlarınızdan bazıları sizin için uhrevi düşman ola­bilir, yani size ahirette fayda verecek salih ameller ve hayru hasenat yap­manıza mani olabilirler. Bu sebeple onlara karşı tedbirli olun, onlara karşı sevgi ve şefkatinizi Allah'a itaate tercih etmeyin sakın.
Bunun nüzul sebebini yukarıda görmüştük: Mekkelilerden birtakım erkekler müslüman oldu ve hicret etmek istediler. Eş ve çocukları onları bı­rakmadılar. Bu sebeple Allah Tealâ onlardan sakınmalarını, onlara boyun eğmemelerini emretti. Rasulullah'ın (s.a.) şöyle dediği rivayet edilir: "Üm­metimin üzerine öyle bir zaman gelecek ki o zamanda kişinin helaki eşi ve çocuklarının elinden olacak. Onu fakirlikle ayıplayacaklar, o da bu yüzden kötü bir yol tutup helak olacak.[5] buyurdu.
Sonra Allah Tealâ bunların affedilmesini emrederek şöyle buyurdu: "Af eder, kusurlarını başlarına kakmaz, örterseniz, şüphesiz Allah çok yarlı-ğayıcı, çok esirgeyicidir." Yani eş ve evlâtlarınızı cezalandırmamak suretiy­le irtikap ettikleri günahlarını affeder, onları bu yüzden azarlamaz, sitem etmez, özür dilemelerine zemin hazırlamak için hatalarını gizlerseniz Al­lah muhakkak kullarının günahlarını affeden, onlara merhamet edendir. İnsanlara yaptıklarından daha güzeliyle muamele eder.
Sonra Allah Tealâ bu emre biraz daha açıklık getirerek şöyle buyurdu: "Mallarınız da evlâtlarınız da sizin için ancak bir imtihandır. Allah ise, büyük mükâfat onun yanındadır." Yani mal ve evlât imtihandır, mih­nettir, denemedir, belki sizi haram kazanmaya sevkeder, Allah hakkını eda etmenize mani olur, günah işlemenize sebep olur. Allah'a taati tercih eden, mal ve evlât sevgisi uğruna Allah'a isyan etmeyenlere Allah Tealâ nezdin-de bol bol sevap vardır.
Ahmed, Tirmizi, Hakim ve Taberani Ka'b b. Iyaz'ın şöyle dediğini riva­yet ettiler: Rasulullah'ı (s.a.) dinledim şöyle diyordu: "Her ümmetin bir im­tihanı vardır, benim ümmetimin imtihanı da maldır."
Ahmed ve Bezzar'ın Ebu Said el-Hudri'den rivayet ettiğine göre Rasu-lullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Çocuk kalbin meyvasıdır. O seni korkaklığa, cimriliğe ve üzüntüye sevkedebilir."
Taberani'nin Ebu Malik el-Eşari'den rivayet ettiğine göre Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Düşmanın, sen onu öldürdüğünde senin için bir kur­tuluş olan, o seni öldürdüğünde cennete gireceğin kişi değildir. Lâkin belki senin düşmanın, senin soyundan gelen çocuğundur. Bundan sonra en azılı düşmanın malındır."
Sonra Allah Tealâ takvayı, taatı ve infakı emrederek şöyle buyurdu:
"O halde gücünüzün yettiği kadar, dinleyin, itaat edin, kendinizin hay­rı olarak harcayın." Yani o halde gücünüzü ve takatinizi sonuna kadar kul­lanarak Allah'ın emirlerine sanlın, nehiylerinden kaçının. Nitekim Buhari ve Müslim'de Ebu Hureyre'den rivayet edilen hadis-i şerifte Rasulullah (s.a.) şöyle buyuruyor: "Size bir şey emrettiğim zaman gücünüz yettiği ka­dar onu yerine getirin. Sizi bir şeyden nehyettiğim zaman ondan kaçının." Size emredileni dinleyin, Allah'ın ve peygamberin emirlerine itaat edin. Al­lah'ın size ihsan ettiği mallardan hayır yollarında harcayın, cimrilik yap­mayın, zira dinin ve ümmetin maslahatına olan yerlere harcama yapmak sizin için mal ve evlâttan daha hayırlıdır ve daha çok saadet getirir. Bu si­zin için dünyada da ahirette de daha hayırlıdır. Bunu yapmazsanız sizin için dünyada da ahirette de şer olur.
"Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar muratlarına erenle­rin ta kendileridir." Yani Allah Tealâ kimi cimrilik ve eli sıkılık hastalığın­dan korur ve o insan Allah yolunda, hayır yolunda infakta bulunursa, işte o umduğuna nail olan, istediğine kavuşanın ta kendisidir.
Sonra Allah Tealâ infak için yaptığı teşviki şu sözleriyle tekit etti:
"Eğer Allah'a gönül hoşnutluğu ile ödünç verirseniz onu sizin için kat kat artırır. Hem sizi bağışlar da. Allah aza çok mükâfat veren, ceza husu­sunda acele etmeyendir." Yani mallarınızın bir kısmını samimi bir niyetle ve gönül rızası ile hayır yollarında harcarsanız, Allah size kat kat sevap verir bir hasenenin karşılığında on mislinden yediyüz misline, hatta sınır­sız şekilde kat kat sevap verir, aynı zamanda günahlarınızı da bağışlar. Allah az amele çok sevap verir, bağışlar, affeder, günahları ve hataları örter, kendisine isyan edeni cezalandırmakta acele etmez.
Bu ayetin bir benzeri de şu ayettir: "Verdiğinin kat kat fazlasını kendi­sine ödemesi için Allah'a güzel bir borç verecek olan kimdir?" (Bakara, 2/245).
Hakim ve İbni Cerir'in Ebu Hureyre'den rivayet edip Hakim'in "sahih­tir" dediği hadiste Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Allah, kulumdan ödünç istedim vermek istemedi." der. Sonra Ebu Hureyre "Eğer Allah'a gönül hoş­nutluğu ile..." ayetini okudu.
Sonra Allah Tealâ infak hususunda daha ziyade teşvik ederek şöyle buyurdu:
"Gizliyi de aşikârı da bilendir, galib-i mutlaktır. Tam hüküm ve hikmet sahibidir." Yani muhakkak Allah Tealâ size göre aşikâr olanı da gizli olanı da en iyi bilendir, galip ve kahirdir, derin hikmet sahibidir, her şeyi uygun yerine koyar. [6]



[1] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/484-485.
[2] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/488-489.
[3] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/492-494.
[4] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/497-498.
[5] Alûsî, XXVIII/126.
[6] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/501-503.
64-Tegabün Suresi Meali Tefsiri Oku: 1-Allah'ın Kudretinin Tecellisi-2-Müşriklerin Uluhiyyeti, Nübüvveti Ve Öldükten Sonra Dirilmeyi İnkâr Etmeleri-3-İman Edin Ve Kıyametin Dehşetlerine Karşı Uyanık Olun. -4-Her Şey Kaza Ve Kadere Göredir-5-Eşlerin, Mal Ve Evladın Bir İmtihan Olması, Takva Ve İnfakın Emredilmesi Rating: 4.5 Diposkan Oleh: Blogger

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder