86-Tarık Suresi Meali Tefsiri Oku: Her İnsanı Gözetleyen Meleklerin Bulunduğuna Dair Yemin Ve Dirilmenin Mümkün Olduğunu İspat
1- And olsun o göğe ve Tarık'a.
2- Tarık'ın ne olduğunu sana hangi şey bildirdi?
3- Delen yıldızdır.
4- Hiçbir can yoktur ki üzerinde bir gözcü olmasın.
5- Şimdi insan hangi şeyden yaratıldı? Baksın.
6- O, atılıp dökülen bir sudan yaratılmıştır,
7- ki (erkeğin) arka kemiği ile (kadının) göğüs kemikleri arasından çıkıyor o.
8- Şüphe yok ki onu döndürmeye elbette kadirdir.
9- O günde ki sırlar yoklanıp meydana çıkarılacaktır.
10- Artık onun için ne bir kudret, ne de bir yardımcı vardır.
Açıklaması:
"Andolsun o göğe ve Tarık'a. Tarık'ın ne olduğunu sana hangi şey bildirdi? Delen yıldızdır." Harika göğe, gece ortaya çıkan ışıklı yıldıza yemin olsun. Onun hakikatini sana bildiren nedir? Işığı güçlü parlak bir yıldızdır o. Güçlü ışığı ile, adeta gecenin karanlığını yarmaktadır.
Allah Tealâ'nın kitabında çokça yemin ettiği gök, yıldızlar, güneş, ay, gece ve gündüze yemin edilmesi şekil ve seyir, doğma batma olarak enteresan durumları olduğu ve onların, işlerini tanzim eden müdebbir bir yaratıcıları bulunduğunu gösterdiği içindir. "Tarık'ın ne olduğunu sana hangi şey bildirdi?" sözü ile, büyüklük ve vurgulama kastedilmektedir. Adeta, beşerin bu gökte uzak ufuktaki bir yıldızı idraki ve hakikatini bilmelerinin mümkün olmadığını işaret eder. Süfyan b. Uyeyne dedi ki: Kur"an'da geçen bütün "hangi şey bildirdi?" ifadelerindeki hususları Allah, Rasulü'ne bildirmiştir. "Ne biliyorsun?" şeklindeki ifadelerde ise bildirmemiştir: "Ne biliyorsun, belki de o saat yakındır." (Şûra, 42/17).
Târik cins bir isimdir. Târik denmesi gece ortaya çıkıp gündüz gizlendiği içindir.
"Delen yıldızdır." sözü ile de açıklamıştır. Yani o, konumu önemli, gelen, değeri yüksektir. Gecenin karanlığını aydınlatan, kara ve denizlerin karanlığında kendisiyle yol bulunan, yaşamla ilgili olarak yağmur gibi şeylerin vaktinin bilinmesine yardım edendir. Cumhura göre bu, Süreyya'dır. Hasan, Katade ve diğerleri ise: Diğer yıldızlar için umumidir, zira gece doğmaktadır, sana gece gelen her şey târiktir, dediler. Zahir olan da, kendisiyle kara ve denizde yol bulunan yıldız cinsinin kastedilmiş olduğudur.
Sahih hadiste rivayet edilen de bunu doğrulamaktadır: Peygamber (s.a.) kişinin ailesine turûku (târik kelimesi ile aynı kökten kullanılıyor) yani, gece ansızın gelmesini nehyetti. Başka dua ihtiva eden bir hadiste de: "Ey Rahman! Hayırla gelen târik hariç, gece ve gündüzün tavarıkın-dan=ansızmgelivereninden sana sığınırım." buyurulmaktadır.
Ardından Allah Tealâ hakkında kasem edilen şeyi ya da cevabı zikrediyor:
"Hiçbir can yoktur ki üzerinde bir gözcü olmasın" Göğe ve delen yıldıza yeminle, hiçbir insan yoktur ki, onu afetlerden koruyan Allah'tan bir gözeticisi bulunmasın. Onlar da, amel, söz ve hareketlerini gözetip yaptığı hayır ve şerri yazan hafaza melekleridir. Allah Tealâ buyurdu ki: "Onun önünde, arkasında kendisini Allah'ın emriyle gözetleyecek takipçiler vardır." (Ra'd, 13/11). Gerçekte gözetleyen Allah'tır. Meleklerin gözetlemesi de O'nun emri ile olduğu için O'nun gözetlemesi sayılmıştır.
Ayet, gözetleyenin kim olduğunu açıklamamıştır. Bazı müfessirler gö-zetleyenin Allah olduğunu söylemişlerdir. Diğerleri de onlar meleklerdir, dediler. Ayetlerde buyuruldu ki: "Size gözetleyiciler gönderir." (En'am ,6/61), "Halbuki sizin üzerinizde hakiki bekçiler, çok şerefli yazıcılar vardır." (İnfitar, 82/10-11), "Hatırla ki, hem sağında hem solunda oturan, onun amellerini tespit etmekte olan iki de (melek) vardır. O, bir söz atmaya dursun, mutlak yanında hazır bir gözcü vardır." (Kâf, 50/17-18), "O'nun takipçileri vardır." (Ra'd, 13/11). Ebu Ümame dedi ki: Mümine yüz altmış melek görevlendirildi. Ondan takat edilemeyecek şeyleri savarlar. Göz de bundandır; yedi melek ondan sineğin bal tasından savıldığı gibi savar. Kul bir göz açıp kapama miktarı kendine bırakılsa şeytanlar onu kaparlar.
Sonra da, dönüşün mümkün olduğuna delil olsun diye, yaratmanın başlangıcına dikkat çekerek buyurdu ki:
"Şimdi insan hangi şeyden yaratıldı? Baksın. O, atılıp dökülen bir sudan yaratılmıştır, ki (erkeğin) arka kemiği ile (kadının) göğüs kemikleri arasından çıkıyor o." İnsan nasıl yaratıldığını düşünmelidir ki, o yaratılışından daha basit olan dirilmeye Allah'ın kudretini bilebilsin. O, rahime akıp, dökülmüş bir sudan, erkeğin ve kadının suyunun karışımından yaratıldı. O, erkeğin beyinden gelen omuriliğindeki ve kadının göğüs kemikle-rindeki, yani göğüs kemikleri veya göğsünde gerdanlık taktığı yerdendir. Çocuk iki sudan müteşekkildir. O karışık su rahimde birleşerek yerleşir ve Allah'ın iradesi ile cenin oluşur: "Sizi dileyeceğimiz muayyen bir vakte kadar rahimlerde durduruyoruz." (Hac, 22/5).
Gerçekte suyun oluşmasına bütün bedenin bölümleri katılmaktadır. Oluşum esnasında haya ve yumurtalığa akar. İkisi de böbreğin etrafında ve iki kemiğin ortasında kalmaktadır. Yani, yaklaşık olarak belkemiğinin ortaları ve kaburga kemiğinin alt karşısı arasındadır.
Tekrar diriltmeden bahsetmeye ilk defa yaratılış ile başladı ve daha sonra şöyle buyurdu: "Şüphe yok ki onu döndürmeye elbette kadirdir. O günde ki sırlar yoklanıp meydana çıkarılacaktır" Allah Tealâ insanı ölümünden sonra diriltmeye de kadirdir. Başlangıca kadir olan tekrar yaratmaya da kadirdir. Allah Tealâ bu delili Kur'an-ı Kerim'in muhtelif yerlerinde zikretmiştir. Denildi ki: Allah Tealâ, bu suyu çıktığı yere geri çevirmeye kadirdir. Bu "O günde ki sırlar yoklanıp meydana çıkarılacaktır" sözüyle ilgili olarak tercih edilen birinci görüştür.
İnsanın ilk defa oluşması, ana babasının bedenlerinde dağınık olan parçaların birleşmesiyle gerçekleşmişti. Bunu yapan o dağınık parçaları, bir tam insan yaratacak şekilde toplamaya muktedir olmuş ise, O, ölümünden ve parçalarının dağılmasından sonra da o parçaları toplamaya ve ondan tam bir mahluk yapmaya muhakkak muktedirdir.[1]
"Artık onun için ne bir kudret, ne de bir yardımcı vardır." İnsanın dirilme esnasında kendisinde Allah'ın azabını engelleyecek bir kuvvet yoktur. Başına gelene karşı yardım edebilecek bir yardımcı da yoktur. Ne kendisinde ne de başkasından gelecek ve onu Allah'ın azabından kurtaracak bir kuvveti vardır. [2]
Kur'an'ın Ve Peygamberliğin Doğruluğuna Yemin Ve Onlara Karşı Hile Kuranları Tehdit
11, 12, 13- Andolsun o dönüş sahibi olan göğe, o yarılan yere ki, hakika- ten o hak ile (batılı ayırt eden) kat'i bir kelâmdır.
14" O boş bir lakırdı değildir.
15- Hakikat onlar alabildiklerine
hileler düzerler.
16- Ben de onların hilelerini (ceza ile) karşılarım.
17- Sen şimdilik o kâfirlere mühlet ver, onları biraz geciktiriver.
Açıklaması
"Andolsun o dönüş sahibi olan göğe, o yarılan yere ki, hakikaten o hak ile (batılı ayırt eden) kat'i bir kelâmdır. O, boş bir lakırdı değildir." Gelip dönen ve gökte tekrarlanan yağmurun bulunduğu göğe bir kere daha yemin olsun: Ölümünden sonra toprağı canlandırıyor, bitkiler bitiriyor. Yarılan yer, bitkiler, meyvalar, ağaç, maden ve hazineler, petrol, su vb. servetler ile yarılan yer; "Sonra toprağı iyiden iyiye yardık." (Abese, 80/26) Göğe ve yere yemin olsun ki, Kur"an şüphe olmayan bir hak sözdür. Hak ile batılı ayırt eder. Oyun ve eğlence için inmedi. O ciddidir, haktır. Şiir, sihir ve kehanet de değildir. Hakîm ve Hamîd'in indirmesidir. "Kat'i bir kelâmdır" sözü, yeminin cevabıdır. Yağmurun, sesin yankısı gibi dönüşle adlandırılması, tekrar gelmesinden dolayıdır. Yerdeki buharlaşmadan oluşup tekrar yere dönmektedir.
Tirmizi ve Darimi, Ali (k.v.)'den şöyle rivayet ettiler: Rasulullah (s.a.)'m şöyle buyurduğunu işittim: "Muhakkak fitneler olacaktır. Ya Rasu-lallah! Onlardan kurtuluş nedir, dedim? Buyurdu ki: "Allah Tealâ'nın kitabı. Onda sizden öncekilerin ve sizden sonrakilerin haberi vardır. Aranızda hakemdir. Kesindir, şaka değildir. Kim onu zulüm için terkederse Allah onu helak eder. Kim ondan başkasında hidayet ararsa Allah onu saptırır. O Allah'ın sağlam ipi, açık nurudur. O zikr-i hakimdir, sırat-ı müstakimdir. O kendisi ile arzuların sapmadığı, dillerin karışmadığı, görüşlerin bulanma-dığı, alimlerin kendisine doymadığı, muttakilerin bıkmadığı, çokça tekrarlanmasına rağmen eskimeyen, ilginçleri bitmeyendir. O cinlerin dinlediklerinde " Biz ilginç bir Kur'an dinledik; rüşde hidayet ediyordu." (Cin,72/l-2) dedikleridir. Onun ilmini bilen öne geçer, onunla söyleyen doğru söyler, onunla hükmeden âdil olur, onunla amel eden ecir alır. Ona devet eden sı-rat-ı müstakime hidayet edilir."
Sonra Allah Tealâ Kur'an'ı yalanlayıp, müminlere hileler düzenleyenleri tehditle buyurdu ki:
"Hakikat, onlar alabildiklerine hileler düzerler. Ben de onların hilelerini (ceza ile) karşılarım" Mekke'nin liderleri kâfirler ve emsalleri, getirdiği hak dini iptal etmek ve Allah'ın yolundan ve Kur"an'dan alıkoymak için, Kur"an eskilerin masallarıdır veya Muhammed (s.a.) sihirbazdır, mecnundur, şairdir gibi sözleri ile Peygamber (s.a.)'e hileler kuruyorlar, öldürülmesi için tuzak hazıryorlardı: "Hani bir zaman o küfredenler seni tutup bağlamaları, veya seni öldürmeleri, yahut seni çıkarmaları için sana tuzak kuruyordu." (Enfal, 8/30).
Ama ben onlar için başka bir tedbir alıyorum. Bilmedikleri şekilde onları çekiyorum ve hilelerine karşı onları cezalandıracağım. Hilenin cezasını, şiddetli azabı gerektirecek günahın artmasına götüren bir istidrac ve mühlet verme hile olarak adlandırılmıştır.
Ardından Rasulü'ne, onlara karşı zafer vaadetti ve sabrı emretti:
"Sen şimdilik o kâfirlere mühlet ver, onları biraz geciktiriver" Onları geciktir ve beklet. Helakleri için dua etme. Acele etme ve Allah'ın onlar hakkında senin için planladığına razı ol.
Sonra bu manayı mübalağa için tekrar ederek buyurdu ki: Onları az veya yakın bir mühlet için bırak. Başlarına gelecek azabı ve intikamı, ceza ve helaki göreceksin: "Biz onları biraz geciktirip sonra kendilerini ağır bir azaba mecbur edeceğiz." (Lokman, 31/24)
Bu, Bedir günü tahakkuk etmiş olan ağır bir tehdittir. Kıyamet günündeki azabı da onu izleyecektir. Onların yolunu takibe karşı bir uyarı ve onların yolu dışında bir yola da teşviktir. [3]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Razi, XXXI/130.
[2] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/454-456.
[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/459-460.
1- And olsun o göğe ve Tarık'a.
2- Tarık'ın ne olduğunu sana hangi şey bildirdi?
3- Delen yıldızdır.
4- Hiçbir can yoktur ki üzerinde bir gözcü olmasın.
5- Şimdi insan hangi şeyden yaratıldı? Baksın.
6- O, atılıp dökülen bir sudan yaratılmıştır,
7- ki (erkeğin) arka kemiği ile (kadının) göğüs kemikleri arasından çıkıyor o.
8- Şüphe yok ki onu döndürmeye elbette kadirdir.
9- O günde ki sırlar yoklanıp meydana çıkarılacaktır.
10- Artık onun için ne bir kudret, ne de bir yardımcı vardır.
Açıklaması:
"Andolsun o göğe ve Tarık'a. Tarık'ın ne olduğunu sana hangi şey bildirdi? Delen yıldızdır." Harika göğe, gece ortaya çıkan ışıklı yıldıza yemin olsun. Onun hakikatini sana bildiren nedir? Işığı güçlü parlak bir yıldızdır o. Güçlü ışığı ile, adeta gecenin karanlığını yarmaktadır.
Allah Tealâ'nın kitabında çokça yemin ettiği gök, yıldızlar, güneş, ay, gece ve gündüze yemin edilmesi şekil ve seyir, doğma batma olarak enteresan durumları olduğu ve onların, işlerini tanzim eden müdebbir bir yaratıcıları bulunduğunu gösterdiği içindir. "Tarık'ın ne olduğunu sana hangi şey bildirdi?" sözü ile, büyüklük ve vurgulama kastedilmektedir. Adeta, beşerin bu gökte uzak ufuktaki bir yıldızı idraki ve hakikatini bilmelerinin mümkün olmadığını işaret eder. Süfyan b. Uyeyne dedi ki: Kur"an'da geçen bütün "hangi şey bildirdi?" ifadelerindeki hususları Allah, Rasulü'ne bildirmiştir. "Ne biliyorsun?" şeklindeki ifadelerde ise bildirmemiştir: "Ne biliyorsun, belki de o saat yakındır." (Şûra, 42/17).
Târik cins bir isimdir. Târik denmesi gece ortaya çıkıp gündüz gizlendiği içindir.
"Delen yıldızdır." sözü ile de açıklamıştır. Yani o, konumu önemli, gelen, değeri yüksektir. Gecenin karanlığını aydınlatan, kara ve denizlerin karanlığında kendisiyle yol bulunan, yaşamla ilgili olarak yağmur gibi şeylerin vaktinin bilinmesine yardım edendir. Cumhura göre bu, Süreyya'dır. Hasan, Katade ve diğerleri ise: Diğer yıldızlar için umumidir, zira gece doğmaktadır, sana gece gelen her şey târiktir, dediler. Zahir olan da, kendisiyle kara ve denizde yol bulunan yıldız cinsinin kastedilmiş olduğudur.
Sahih hadiste rivayet edilen de bunu doğrulamaktadır: Peygamber (s.a.) kişinin ailesine turûku (târik kelimesi ile aynı kökten kullanılıyor) yani, gece ansızın gelmesini nehyetti. Başka dua ihtiva eden bir hadiste de: "Ey Rahman! Hayırla gelen târik hariç, gece ve gündüzün tavarıkın-dan=ansızmgelivereninden sana sığınırım." buyurulmaktadır.
Ardından Allah Tealâ hakkında kasem edilen şeyi ya da cevabı zikrediyor:
"Hiçbir can yoktur ki üzerinde bir gözcü olmasın" Göğe ve delen yıldıza yeminle, hiçbir insan yoktur ki, onu afetlerden koruyan Allah'tan bir gözeticisi bulunmasın. Onlar da, amel, söz ve hareketlerini gözetip yaptığı hayır ve şerri yazan hafaza melekleridir. Allah Tealâ buyurdu ki: "Onun önünde, arkasında kendisini Allah'ın emriyle gözetleyecek takipçiler vardır." (Ra'd, 13/11). Gerçekte gözetleyen Allah'tır. Meleklerin gözetlemesi de O'nun emri ile olduğu için O'nun gözetlemesi sayılmıştır.
Ayet, gözetleyenin kim olduğunu açıklamamıştır. Bazı müfessirler gö-zetleyenin Allah olduğunu söylemişlerdir. Diğerleri de onlar meleklerdir, dediler. Ayetlerde buyuruldu ki: "Size gözetleyiciler gönderir." (En'am ,6/61), "Halbuki sizin üzerinizde hakiki bekçiler, çok şerefli yazıcılar vardır." (İnfitar, 82/10-11), "Hatırla ki, hem sağında hem solunda oturan, onun amellerini tespit etmekte olan iki de (melek) vardır. O, bir söz atmaya dursun, mutlak yanında hazır bir gözcü vardır." (Kâf, 50/17-18), "O'nun takipçileri vardır." (Ra'd, 13/11). Ebu Ümame dedi ki: Mümine yüz altmış melek görevlendirildi. Ondan takat edilemeyecek şeyleri savarlar. Göz de bundandır; yedi melek ondan sineğin bal tasından savıldığı gibi savar. Kul bir göz açıp kapama miktarı kendine bırakılsa şeytanlar onu kaparlar.
Sonra da, dönüşün mümkün olduğuna delil olsun diye, yaratmanın başlangıcına dikkat çekerek buyurdu ki:
"Şimdi insan hangi şeyden yaratıldı? Baksın. O, atılıp dökülen bir sudan yaratılmıştır, ki (erkeğin) arka kemiği ile (kadının) göğüs kemikleri arasından çıkıyor o." İnsan nasıl yaratıldığını düşünmelidir ki, o yaratılışından daha basit olan dirilmeye Allah'ın kudretini bilebilsin. O, rahime akıp, dökülmüş bir sudan, erkeğin ve kadının suyunun karışımından yaratıldı. O, erkeğin beyinden gelen omuriliğindeki ve kadının göğüs kemikle-rindeki, yani göğüs kemikleri veya göğsünde gerdanlık taktığı yerdendir. Çocuk iki sudan müteşekkildir. O karışık su rahimde birleşerek yerleşir ve Allah'ın iradesi ile cenin oluşur: "Sizi dileyeceğimiz muayyen bir vakte kadar rahimlerde durduruyoruz." (Hac, 22/5).
Gerçekte suyun oluşmasına bütün bedenin bölümleri katılmaktadır. Oluşum esnasında haya ve yumurtalığa akar. İkisi de böbreğin etrafında ve iki kemiğin ortasında kalmaktadır. Yani, yaklaşık olarak belkemiğinin ortaları ve kaburga kemiğinin alt karşısı arasındadır.
Tekrar diriltmeden bahsetmeye ilk defa yaratılış ile başladı ve daha sonra şöyle buyurdu: "Şüphe yok ki onu döndürmeye elbette kadirdir. O günde ki sırlar yoklanıp meydana çıkarılacaktır" Allah Tealâ insanı ölümünden sonra diriltmeye de kadirdir. Başlangıca kadir olan tekrar yaratmaya da kadirdir. Allah Tealâ bu delili Kur'an-ı Kerim'in muhtelif yerlerinde zikretmiştir. Denildi ki: Allah Tealâ, bu suyu çıktığı yere geri çevirmeye kadirdir. Bu "O günde ki sırlar yoklanıp meydana çıkarılacaktır" sözüyle ilgili olarak tercih edilen birinci görüştür.
İnsanın ilk defa oluşması, ana babasının bedenlerinde dağınık olan parçaların birleşmesiyle gerçekleşmişti. Bunu yapan o dağınık parçaları, bir tam insan yaratacak şekilde toplamaya muktedir olmuş ise, O, ölümünden ve parçalarının dağılmasından sonra da o parçaları toplamaya ve ondan tam bir mahluk yapmaya muhakkak muktedirdir.[1]
"Artık onun için ne bir kudret, ne de bir yardımcı vardır." İnsanın dirilme esnasında kendisinde Allah'ın azabını engelleyecek bir kuvvet yoktur. Başına gelene karşı yardım edebilecek bir yardımcı da yoktur. Ne kendisinde ne de başkasından gelecek ve onu Allah'ın azabından kurtaracak bir kuvveti vardır. [2]
Kur'an'ın Ve Peygamberliğin Doğruluğuna Yemin Ve Onlara Karşı Hile Kuranları Tehdit
11, 12, 13- Andolsun o dönüş sahibi olan göğe, o yarılan yere ki, hakika- ten o hak ile (batılı ayırt eden) kat'i bir kelâmdır.
14" O boş bir lakırdı değildir.
15- Hakikat onlar alabildiklerine
hileler düzerler.
16- Ben de onların hilelerini (ceza ile) karşılarım.
17- Sen şimdilik o kâfirlere mühlet ver, onları biraz geciktiriver.
Açıklaması
"Andolsun o dönüş sahibi olan göğe, o yarılan yere ki, hakikaten o hak ile (batılı ayırt eden) kat'i bir kelâmdır. O, boş bir lakırdı değildir." Gelip dönen ve gökte tekrarlanan yağmurun bulunduğu göğe bir kere daha yemin olsun: Ölümünden sonra toprağı canlandırıyor, bitkiler bitiriyor. Yarılan yer, bitkiler, meyvalar, ağaç, maden ve hazineler, petrol, su vb. servetler ile yarılan yer; "Sonra toprağı iyiden iyiye yardık." (Abese, 80/26) Göğe ve yere yemin olsun ki, Kur"an şüphe olmayan bir hak sözdür. Hak ile batılı ayırt eder. Oyun ve eğlence için inmedi. O ciddidir, haktır. Şiir, sihir ve kehanet de değildir. Hakîm ve Hamîd'in indirmesidir. "Kat'i bir kelâmdır" sözü, yeminin cevabıdır. Yağmurun, sesin yankısı gibi dönüşle adlandırılması, tekrar gelmesinden dolayıdır. Yerdeki buharlaşmadan oluşup tekrar yere dönmektedir.
Tirmizi ve Darimi, Ali (k.v.)'den şöyle rivayet ettiler: Rasulullah (s.a.)'m şöyle buyurduğunu işittim: "Muhakkak fitneler olacaktır. Ya Rasu-lallah! Onlardan kurtuluş nedir, dedim? Buyurdu ki: "Allah Tealâ'nın kitabı. Onda sizden öncekilerin ve sizden sonrakilerin haberi vardır. Aranızda hakemdir. Kesindir, şaka değildir. Kim onu zulüm için terkederse Allah onu helak eder. Kim ondan başkasında hidayet ararsa Allah onu saptırır. O Allah'ın sağlam ipi, açık nurudur. O zikr-i hakimdir, sırat-ı müstakimdir. O kendisi ile arzuların sapmadığı, dillerin karışmadığı, görüşlerin bulanma-dığı, alimlerin kendisine doymadığı, muttakilerin bıkmadığı, çokça tekrarlanmasına rağmen eskimeyen, ilginçleri bitmeyendir. O cinlerin dinlediklerinde " Biz ilginç bir Kur'an dinledik; rüşde hidayet ediyordu." (Cin,72/l-2) dedikleridir. Onun ilmini bilen öne geçer, onunla söyleyen doğru söyler, onunla hükmeden âdil olur, onunla amel eden ecir alır. Ona devet eden sı-rat-ı müstakime hidayet edilir."
Sonra Allah Tealâ Kur'an'ı yalanlayıp, müminlere hileler düzenleyenleri tehditle buyurdu ki:
"Hakikat, onlar alabildiklerine hileler düzerler. Ben de onların hilelerini (ceza ile) karşılarım" Mekke'nin liderleri kâfirler ve emsalleri, getirdiği hak dini iptal etmek ve Allah'ın yolundan ve Kur"an'dan alıkoymak için, Kur"an eskilerin masallarıdır veya Muhammed (s.a.) sihirbazdır, mecnundur, şairdir gibi sözleri ile Peygamber (s.a.)'e hileler kuruyorlar, öldürülmesi için tuzak hazıryorlardı: "Hani bir zaman o küfredenler seni tutup bağlamaları, veya seni öldürmeleri, yahut seni çıkarmaları için sana tuzak kuruyordu." (Enfal, 8/30).
Ama ben onlar için başka bir tedbir alıyorum. Bilmedikleri şekilde onları çekiyorum ve hilelerine karşı onları cezalandıracağım. Hilenin cezasını, şiddetli azabı gerektirecek günahın artmasına götüren bir istidrac ve mühlet verme hile olarak adlandırılmıştır.
Ardından Rasulü'ne, onlara karşı zafer vaadetti ve sabrı emretti:
"Sen şimdilik o kâfirlere mühlet ver, onları biraz geciktiriver" Onları geciktir ve beklet. Helakleri için dua etme. Acele etme ve Allah'ın onlar hakkında senin için planladığına razı ol.
Sonra bu manayı mübalağa için tekrar ederek buyurdu ki: Onları az veya yakın bir mühlet için bırak. Başlarına gelecek azabı ve intikamı, ceza ve helaki göreceksin: "Biz onları biraz geciktirip sonra kendilerini ağır bir azaba mecbur edeceğiz." (Lokman, 31/24)
Bu, Bedir günü tahakkuk etmiş olan ağır bir tehdittir. Kıyamet günündeki azabı da onu izleyecektir. Onların yolunu takibe karşı bir uyarı ve onların yolu dışında bir yola da teşviktir. [3]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Razi, XXXI/130.
[2] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/454-456.
[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/459-460.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder