85-Buruc Suresi Meali Tefsiri Oku: Uhdud Halkı'nın Lanetli Olduğu Hakkında Büyük Şeylere Yemin
1, 3- Andolsun burçlarla dolu olan göğe, o vaad olunan güne, şahitle şahit olunana ki,
Tutuşturucu o ateş(ten) hen- deklerin sahipleri öldürülmüştür.
6" ° Mman onlar (o ateşin) etrafmda oturucu idiler.
7' Ve müminlere yaptıklarım seyre- diyorlardı.
8" Onlardan sırf Aziz ve Hamid olan -Allah'a iman etmelerinden dolayı öç alıyorlardı.
9- O ki, göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Allah her şeye şahittir.
Açıklaması:
"Andolsun burçlarla dolu olan göğe." Göğe ve büyük yıldızlar olan burçlarına yemin ederim. En meşhur olan görüşe göre, burçlar yıldızların uğrak yerleridir. On iki yıldızın on iki burcudur. Allah, önemine dikkat çekme, tazim ve teşrif için onlara yemin etmiştir. Yıldızların yerleşmesi ile dünyadaki değişiklikler onlara bağlanmıştır. Dört mevsim ve mevsimlerin sıcaklık soğuklukları onlardan kaynaklanmaktadır. Yılların sayısı ve hesap da ondan çıkıyor.
Büruc kelimesi iki ayette daha geçmiştir: "Andolsun, biz gökte burçlar yapmış, onları temaşa edenler için süslemişizdir." (Hicr, 15/16) "Gökte burçlar yaratan, onların içinde bir çerağ (güneş) ve nurlu bir ay barındıranın şanı ne yücedir!" (Furkan, 25/61).
"O vaad olunan güne, şahitle şahit olunana ki" Vaad olunan kıyamet gününe ve o günde şahitlik eden ve şahitlik edilene yemin ederim. Bu yorum kelimenin şehadetten alınması durumundadır. Şahit hazır olmak anlamında ise, o zaman şahit hesap için hazır olan halktır. Şahit olunan ise o gündür. Ayette şöyle buyuruldu: "O, bütün insanların bir arada toplanmış olacakları bir gündür. O, hazır olacakları bir gündür." (Hûd, 11/103) Mucidinin takdirindeki azameti düşünmeye delâlet ettiği için, Allah mahlukât-tan, âlemlerden şahide de meşhuda da yemin eder.
Özet olarak: Şahit ve şahit olunan, ya hazır bulunmak veya şehadet-ten alınmadır. Ya üzerine şahitlik edilen ya da kendisine şahit olunan şeklinde yorumlanır.
"Tutuşturucu o ateş(ten) hendeklerin sahipleri öldürülmüştür." Bu (mealde verildiği şekilde) ya haber cümlesidir, veya Allah'ın rahmetinden uzak olsunlar, şeklinde bedduadır. O kimseler Yemen Necran'mda yaşayan kâfirlerden bir gruptur. Allah azze ve celle'ye iman eden müminlerden dinlerinden dönmelerini istediler. Onlar da reddedince, yerde hendekler kazıp ateşle doldurdular, yakacak malzeme hazırladılar. Ardından da dinlerinden dönmelerini teklif ettiler. Müminler kabul etmeyince onları hendeklere attılar. Allah Tealâ "tutuşturucu o ateş" ifadesi ile mücmel olarak ateşin büyüklüğüne işaret etmiştir. Yani, pek çok odun ve insan cesetlerinden yükselen alevleri vardı.
"O zaman onlar (o ateşin) etrafında oturuyorlardı. Ve müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı." Bu kimseler, hendekleri kazanlar; kral ve adamlarıdır. Müminlere yapılan işkenceleri, dinlerinden dönmeleri için ateşe atılmalarını seyrediyorlardı.
Bu, yakma olayını seyretmeleri onların yüreği kara, katı kalpli kimseler olduklarını gösterir. Küfür ve batıl onları istila etmiş, insanlıktan uzaklaşmışlar ve merhameti kaybetmişlerdi. Aynı zamanda müminlerin, dinleri uğruna her türlü cefaya katlanmada, imanlarında ve inanma hürriyetleri uğrunda dağlardan daha dayanıklı olduklarını da göstermektedir.
Ardından Allah Tealâ söz konusu işkence ve ateşte yakmanın nedenini zikrediyor:
"Onlardan sırf Aziz ve Hamid olan Allah'a iman etmelerinden dolayı öç alıyorlardı. O ki, göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Allah her şeye şahittir." O zalim kâfirlerin müminleri itham ettikleri imanlarından başka bir suçları, hep galip olup mağlup olmayan, her durumda hamdedilen, göklerin ve yerin maliki olan, bütün işlerin kendisine dayandığı Allah'a sadık olmaktan başka da bir kusurları yoktu. Halbuki sıfatları böyle olan varlığa iman edilip O'nun birlenmesi ne kadar tabiidir. Allah, onların müminlere yaptıklarına şahittir, bunu bilmektedir. O'na hiçbir şey gizli kalmaz. Yaptıklarına karşılık onları cezalandıracaktır. Burada: "Aziz" sözünde, dilemiş olsaydı, o zalimlerin oradaki müminlere işkence yapmalarına mani olarak, ateşlerini söndürüp onları öldüreceğine işaret vardır. "Hamid" sözü ile de, O'nun katında muteber olanın işlerin sonucu olduğu, her ne kadar mühlet verdiyse de ihmal etmemiş olduğu ve müminlere sevap verip o kâfirlerin de cezalandıracağına işaret edilmektedir.
"Allah her şeye şahittir." sözü hendekleri kazdıranlar için büyük bir tehdit, müminlerden dini için işkence görüp, şiddete rağmen sabrederek dininden dönmeyenlere de müjdedir.
Ayetin benzeri şu ayettir: "Ey Ehl-i Kitap! Sizin bizden intikam almanız, bizim Allah'a iman etmemizden başka bir şeyden değildir." (Maide, 5/59). [1]
Kâfirlerin Cezası Müminlerin Sevabı
10- Hakikat, erkek müminlerle ka- dm müminleri belâya uğratanlar, sonra da tevbe etmeyenler, onlar için cehennem azabı vardır; onlar
iman edip de güzel güzel amel edenler, altlarından ırmaklar akan cennetler de onlarındır. Büyük kurtuluş budur.
Açıklaması
"Hakikat, erkek müminlerle kadın müminleri belâya uğratanlar, sonra da tevbe etmeyenler, onlar için cehennem azabı vardır, onlar için bir de yangın azabı" Allah'a ve Rasulü'ne iman eden erkek ve kadın müminleri ateşle yakan, onları dinlerinden dönmekle yanmak arasında seçime zorlayan, sonra da çirkin hareketlerinden tevbe etmeyen ve küfürlerinden dönmeyenlere ahirette, küfürleri nedeni ile cehennem azabı vardır. Ateşte yanma azabı vardır. Zira ceza amelin cinsindendir. Ateş azabı cehennem azabının tekididir. Denildi ki: Birincisi kâfir oldukları içindir. İkincisi de, iman ehlini zora sokup ateşte yaktıkları içindir. Bu da, küfür azaplarına ilâve olarak başka bir azaptır. O başka bir ateştir. Yangın büyüdüğü gibi o da büyür. Ya da, ateşin dönüp onları yaktığı rivayetine göre, ahirette cehennem azabına, dünyada da ateş azabına uğratılırlar.
"Sonra da tevbe etmeyenler" sözü, eğer Allah'a tevbe edecek ve yaptıklarına pişman olacak olsalardı Allah onları mağfiret edecekti. Halbuki onlardan kimsenin tevbe ettiğine dair bir haber yoktur. Hatta zahir olan onların, küfür üzere öldükleri için lânetlendikleridir. Hasan-ı Basri (r.a.) dedi ki: Şu kereme ve cömertliğe bakın! İnananların dostlarını öldürdüler. O ise onları tevbeye ve mağfirete davet ediyor.
Sonra Allah Tealâ müminler için hazırladığı büyük sevaba teşvik ederek buyurdu ki:
"İman edip de güzel güzel amel edenler, altlarından ırmaklar akan cennetler de onlarındır. Büyük kurtuluş budur" İman edip, ortak koşmadan tek bir Rab olarak Allah'ı doğrulayan, rasullerine, ahiret gününe, meleklere ve ilâhi kitaplara iman eden, emirlerine uyma ve yasaklarından da kaçınma ile amel-i salih işleyenler ki, hendek ateşine katlanıp da dinlerinden dönmeyip sebat gösterenler onlardandır; onların iman ile salih ameli birleştirmeleri sebebi ile kendilerine hertürlü nimetiyle içinde ırmaklar akan cennetler vardır. İşte bu anılan sevap ve nimetler hiçbir kurtuluşun dengi olmayacağı, hatta yanında anılamayacağı en büyük kurtuluş veya zaferdir. Bu, imanlarının ve Rablerine itaatlerinin karşılığıdır. [2]
Müjde Ve Tehditlerin Te'kidinde İlahi Kudretin Kemâli, Geçmiş Kâfir Ümmetlerin Helak Edilmelerinden İbret Alma
12- Hakikat, Rabbinin kıskıvrak tutup yakalayışı pek çetindir.
13- Çünkü O, ilkin var edenin de, döndürecek olanın da ta kendisidir.
14-O çok yarlıgayan, çok sevendir.
15. Arşın sahibidir. Pek yücedir.
16- Ne dilerse hakkıyla yapandır.
17, 18- Sana o orduların, Firavun ve Semud.un haberi geldi ya.
19- Hayır, o küfredenler yalanlamaktadırlar.
20- Halbuki Allah, arkalarından kuşatıcıdır.
21- Daha doğrusu o çok şerefli bir Kur'an'dır,
22- Ki mahfuz bir levhadadır.
Açıklaması
"Hakikat, Rabbinin kıskıvrak tutup yakalayışı pek çetindir." Rabbinin zalim despotlardan ve peygamberlerini yalanlayıp emirlerine muhalefet edenlerden intikamı şiddetli ve büyüktür. Dilediği zaman daha da artacaktır. Çünkü Allah Tealâ bir göz açıp kapayıncaya kadar hatta daha kısa bir zamanda bunu yapacak güç ve kuvvet sahibidir. Burada, tehditin tekidi ve Kureyş kâfirlerinin, emsallerinin korkutulması vardır.
Peşinden de şu sözü ile tekidi güçlendirdi:
"Çünkü O, ilkin var edenin de, döndürecek olanın da ta kendisidir." O'nun kudreti tamdır. Yaratmayı başlatandır, onları dünyada ilk defa yaratan O'dur. Ölümden sonra da onları diriltecektir. Veya yakalamayı başlatıp tekrar edecek olan O'dur; dünyada ve ahirette zalimleri yakalayacaktır. Onları intikam için diriltecektir. Böylece kâfirleri tehdit etmektedir. Onları ilkdefa yaratma nimetini inkâr edip, tekrar diriltmesini yalanlamışlardı.
Allah Tealâ celâli ve büyüklüğünü gösteren sıfatlardan besiyle vaadini tekid etmiştir:
1-2- "O çok yarlıgayan çok sevendir." Allah Tealâ mümin kulları pişman olup tevbe ettikleri zaman onların günahını bağışlamada pek ileridir. O'na tevbe eden ve boyun bükenin günahını küçük veya büyük ne olursa olsun bağışlar. O, dostlarından muti olanları sevmede pek ileridir. Burada ifade edilen, taat ehline sevabın tam bir şekilde verilmesidir. Maide suresi 54. ayetinde olduğu gibi "Onları sever." şeklinde anlaşılır. Ya da yine aynı yerdeki "O'nu severler." ayetinde olduğu gibi mef ul manasında da olabilir.
3-4- "Arşın sahibidir. Pek yücedir." O Allah, bütün mahlukâtın üstünde olan Arş'ın Rabbi, mülkün ve otoritenin sahibi, kadri yüce, büyük, kerem ve lütufta sonsuzluğun sahibi, yüceler yücesidir.
1 'Ne dilerse hakkıyla yapandır." Dilediği her şeyi yapmada mutlak kudret sahibidir. Her ne yapmak isterse, hükmüne engel yoktur. Azamet, kahır, hikmet ve adlinden dolayı yaptığından da sual edilmez. İnkarcı zalimlerin helakini, sadık müminlere de yardımı dilemesi halinde, göklerde ve yerde hiçkimse O'nu aciz bırakmadan ve hiçbir mani O'na engel olmadan onu yapar.
Ardından Allah Tealâ kâfirleri ve diğerlerini hatırlattı ve Peygamberini, eski ve yeni kâfirlerden Firavun ve Semud kıssaları ile teselli etti:
"Sana o orduların, Firavun ve Semud'un haberi geldi ya." Ey Muham-med! Sana, peygamberlerini yalanlayan ve onlarla savaşmak için ordular kuran kâfirler yığınının haberi geldi mi? Ya da, Allah'ın onlara verdiği belâyı, küfürde ve dalâletteki inatlarından dolayı onlara indirdiği cezayı duydun mu? Onlardan haberi en çok bilinenler Firavun ve ordusu ile geçmiş Araplardan Salih (a.s.)'in kavmi Semud kabilesi! Firavun derken anlatılmak istenen o ve ordusudur. Firavun ve bağlılarını Allah Kızıldeniz'de boğdu. Peygamberleri Salih'in devesini boğazlayan Semud'un ise şehirlerini Allah yerle bir etti, aşırı gürültülü bir ses ile onları helak etti.
Sonra da Allah Tealâ bütün zamanlardaki kâfirlerin tutumunun böyle olduğuna işaretle buyurdu ki: "Hayır, o küfredenler yalanlamaktadırlar." Ey Peygamber! Gerçekten bu müşrik Araplar seni ve getirdiğini şiddetle yalanlamakta, kendilerinden önceki kâfirlerden ibret almamaktadırlar.
Burada, orduların yalanlaması kıssasından Kureyş kâfirlerinin yalanlamasına dönülmüştür.
Rasulullah (s.a.)'ın gönlü, öncekilerin durumları ve peygamberlerine karşı tutumları anlatılarak anıldıktan sonra, başka bir açıdan da onu teselli etmek üzere buyurdu ki:
"Halbuki Allah, arkalarından kuşatıcıdır." Allah Tealâ öncekilere in-dirdirdiğini onlara da indirmeye kadirdir. Zalimleri kahredendir, O'ndan kaçamaz, O'nu aciz bırakamazlar. O'nun avucu içindedirler ve kaçabilecekleri bir yer yoktur. Bu da, Allah Tealâ'nm onları bildiğine ve onları cezalandıracağına, onların yalanlamasından ötürü ve küfürde ısrar edip inatlaşmalarına sıkılmaya gerek olmadığına delildir.
Ardından Kur'an'ı yalanlamalarını reddederek şöyle buyurdu:
"Daha doğrusu o çok şerefli bir Kur'an'dır, ki mahfuz bir levhadadır." Bu yalanladıkları Kur"an, nazmı ve mucizevi üslûbu ile pek şerefli bir makamdadır. Şeref, üstünlük ve berekette doruktadır. Onların dediği gibi, şiir, kehânet ve sihir değildir. Değişiklik ve tahriften korunmuş ve Ümmü'1-Ki-tap olan Levh-i Mahfuz'da yazılı olan Allah kelâmıdır. "Muhakkak o, elbette çok şerefli bir Kur'an'dır ki korunmuş bir kitaptadır." (Vakıa, 56/77-78) Buradaki Levh-i Mahfuz ile korunmuş kitap aynı şeylerdir.
Bazı kelâm alimleri dediler ki: Levh, meleklerce görülen bir şeydir. Onu okurlar. Bu tip hakikatler, işitildiği gibi doğrulanması gereken şeylerdir. Levh-i Mahfuz, Allah'ın bize haber verdiği şeylerdendir. Hakikatini bil-mesek bile, Allah'ın haber verdiği şekliyle iman etmemiz gerekir. [3]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/439-441.
[2] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/443-444.
[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/447-449.
1, 3- Andolsun burçlarla dolu olan göğe, o vaad olunan güne, şahitle şahit olunana ki,
Tutuşturucu o ateş(ten) hen- deklerin sahipleri öldürülmüştür.
6" ° Mman onlar (o ateşin) etrafmda oturucu idiler.
7' Ve müminlere yaptıklarım seyre- diyorlardı.
8" Onlardan sırf Aziz ve Hamid olan -Allah'a iman etmelerinden dolayı öç alıyorlardı.
9- O ki, göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Allah her şeye şahittir.
Açıklaması:
"Andolsun burçlarla dolu olan göğe." Göğe ve büyük yıldızlar olan burçlarına yemin ederim. En meşhur olan görüşe göre, burçlar yıldızların uğrak yerleridir. On iki yıldızın on iki burcudur. Allah, önemine dikkat çekme, tazim ve teşrif için onlara yemin etmiştir. Yıldızların yerleşmesi ile dünyadaki değişiklikler onlara bağlanmıştır. Dört mevsim ve mevsimlerin sıcaklık soğuklukları onlardan kaynaklanmaktadır. Yılların sayısı ve hesap da ondan çıkıyor.
Büruc kelimesi iki ayette daha geçmiştir: "Andolsun, biz gökte burçlar yapmış, onları temaşa edenler için süslemişizdir." (Hicr, 15/16) "Gökte burçlar yaratan, onların içinde bir çerağ (güneş) ve nurlu bir ay barındıranın şanı ne yücedir!" (Furkan, 25/61).
"O vaad olunan güne, şahitle şahit olunana ki" Vaad olunan kıyamet gününe ve o günde şahitlik eden ve şahitlik edilene yemin ederim. Bu yorum kelimenin şehadetten alınması durumundadır. Şahit hazır olmak anlamında ise, o zaman şahit hesap için hazır olan halktır. Şahit olunan ise o gündür. Ayette şöyle buyuruldu: "O, bütün insanların bir arada toplanmış olacakları bir gündür. O, hazır olacakları bir gündür." (Hûd, 11/103) Mucidinin takdirindeki azameti düşünmeye delâlet ettiği için, Allah mahlukât-tan, âlemlerden şahide de meşhuda da yemin eder.
Özet olarak: Şahit ve şahit olunan, ya hazır bulunmak veya şehadet-ten alınmadır. Ya üzerine şahitlik edilen ya da kendisine şahit olunan şeklinde yorumlanır.
"Tutuşturucu o ateş(ten) hendeklerin sahipleri öldürülmüştür." Bu (mealde verildiği şekilde) ya haber cümlesidir, veya Allah'ın rahmetinden uzak olsunlar, şeklinde bedduadır. O kimseler Yemen Necran'mda yaşayan kâfirlerden bir gruptur. Allah azze ve celle'ye iman eden müminlerden dinlerinden dönmelerini istediler. Onlar da reddedince, yerde hendekler kazıp ateşle doldurdular, yakacak malzeme hazırladılar. Ardından da dinlerinden dönmelerini teklif ettiler. Müminler kabul etmeyince onları hendeklere attılar. Allah Tealâ "tutuşturucu o ateş" ifadesi ile mücmel olarak ateşin büyüklüğüne işaret etmiştir. Yani, pek çok odun ve insan cesetlerinden yükselen alevleri vardı.
"O zaman onlar (o ateşin) etrafında oturuyorlardı. Ve müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı." Bu kimseler, hendekleri kazanlar; kral ve adamlarıdır. Müminlere yapılan işkenceleri, dinlerinden dönmeleri için ateşe atılmalarını seyrediyorlardı.
Bu, yakma olayını seyretmeleri onların yüreği kara, katı kalpli kimseler olduklarını gösterir. Küfür ve batıl onları istila etmiş, insanlıktan uzaklaşmışlar ve merhameti kaybetmişlerdi. Aynı zamanda müminlerin, dinleri uğruna her türlü cefaya katlanmada, imanlarında ve inanma hürriyetleri uğrunda dağlardan daha dayanıklı olduklarını da göstermektedir.
Ardından Allah Tealâ söz konusu işkence ve ateşte yakmanın nedenini zikrediyor:
"Onlardan sırf Aziz ve Hamid olan Allah'a iman etmelerinden dolayı öç alıyorlardı. O ki, göklerin ve yerin mülkü O'nundur. Allah her şeye şahittir." O zalim kâfirlerin müminleri itham ettikleri imanlarından başka bir suçları, hep galip olup mağlup olmayan, her durumda hamdedilen, göklerin ve yerin maliki olan, bütün işlerin kendisine dayandığı Allah'a sadık olmaktan başka da bir kusurları yoktu. Halbuki sıfatları böyle olan varlığa iman edilip O'nun birlenmesi ne kadar tabiidir. Allah, onların müminlere yaptıklarına şahittir, bunu bilmektedir. O'na hiçbir şey gizli kalmaz. Yaptıklarına karşılık onları cezalandıracaktır. Burada: "Aziz" sözünde, dilemiş olsaydı, o zalimlerin oradaki müminlere işkence yapmalarına mani olarak, ateşlerini söndürüp onları öldüreceğine işaret vardır. "Hamid" sözü ile de, O'nun katında muteber olanın işlerin sonucu olduğu, her ne kadar mühlet verdiyse de ihmal etmemiş olduğu ve müminlere sevap verip o kâfirlerin de cezalandıracağına işaret edilmektedir.
"Allah her şeye şahittir." sözü hendekleri kazdıranlar için büyük bir tehdit, müminlerden dini için işkence görüp, şiddete rağmen sabrederek dininden dönmeyenlere de müjdedir.
Ayetin benzeri şu ayettir: "Ey Ehl-i Kitap! Sizin bizden intikam almanız, bizim Allah'a iman etmemizden başka bir şeyden değildir." (Maide, 5/59). [1]
Kâfirlerin Cezası Müminlerin Sevabı
10- Hakikat, erkek müminlerle ka- dm müminleri belâya uğratanlar, sonra da tevbe etmeyenler, onlar için cehennem azabı vardır; onlar
iman edip de güzel güzel amel edenler, altlarından ırmaklar akan cennetler de onlarındır. Büyük kurtuluş budur.
Açıklaması
"Hakikat, erkek müminlerle kadın müminleri belâya uğratanlar, sonra da tevbe etmeyenler, onlar için cehennem azabı vardır, onlar için bir de yangın azabı" Allah'a ve Rasulü'ne iman eden erkek ve kadın müminleri ateşle yakan, onları dinlerinden dönmekle yanmak arasında seçime zorlayan, sonra da çirkin hareketlerinden tevbe etmeyen ve küfürlerinden dönmeyenlere ahirette, küfürleri nedeni ile cehennem azabı vardır. Ateşte yanma azabı vardır. Zira ceza amelin cinsindendir. Ateş azabı cehennem azabının tekididir. Denildi ki: Birincisi kâfir oldukları içindir. İkincisi de, iman ehlini zora sokup ateşte yaktıkları içindir. Bu da, küfür azaplarına ilâve olarak başka bir azaptır. O başka bir ateştir. Yangın büyüdüğü gibi o da büyür. Ya da, ateşin dönüp onları yaktığı rivayetine göre, ahirette cehennem azabına, dünyada da ateş azabına uğratılırlar.
"Sonra da tevbe etmeyenler" sözü, eğer Allah'a tevbe edecek ve yaptıklarına pişman olacak olsalardı Allah onları mağfiret edecekti. Halbuki onlardan kimsenin tevbe ettiğine dair bir haber yoktur. Hatta zahir olan onların, küfür üzere öldükleri için lânetlendikleridir. Hasan-ı Basri (r.a.) dedi ki: Şu kereme ve cömertliğe bakın! İnananların dostlarını öldürdüler. O ise onları tevbeye ve mağfirete davet ediyor.
Sonra Allah Tealâ müminler için hazırladığı büyük sevaba teşvik ederek buyurdu ki:
"İman edip de güzel güzel amel edenler, altlarından ırmaklar akan cennetler de onlarındır. Büyük kurtuluş budur" İman edip, ortak koşmadan tek bir Rab olarak Allah'ı doğrulayan, rasullerine, ahiret gününe, meleklere ve ilâhi kitaplara iman eden, emirlerine uyma ve yasaklarından da kaçınma ile amel-i salih işleyenler ki, hendek ateşine katlanıp da dinlerinden dönmeyip sebat gösterenler onlardandır; onların iman ile salih ameli birleştirmeleri sebebi ile kendilerine hertürlü nimetiyle içinde ırmaklar akan cennetler vardır. İşte bu anılan sevap ve nimetler hiçbir kurtuluşun dengi olmayacağı, hatta yanında anılamayacağı en büyük kurtuluş veya zaferdir. Bu, imanlarının ve Rablerine itaatlerinin karşılığıdır. [2]
Müjde Ve Tehditlerin Te'kidinde İlahi Kudretin Kemâli, Geçmiş Kâfir Ümmetlerin Helak Edilmelerinden İbret Alma
12- Hakikat, Rabbinin kıskıvrak tutup yakalayışı pek çetindir.
13- Çünkü O, ilkin var edenin de, döndürecek olanın da ta kendisidir.
14-O çok yarlıgayan, çok sevendir.
15. Arşın sahibidir. Pek yücedir.
16- Ne dilerse hakkıyla yapandır.
17, 18- Sana o orduların, Firavun ve Semud.un haberi geldi ya.
19- Hayır, o küfredenler yalanlamaktadırlar.
20- Halbuki Allah, arkalarından kuşatıcıdır.
21- Daha doğrusu o çok şerefli bir Kur'an'dır,
22- Ki mahfuz bir levhadadır.
Açıklaması
"Hakikat, Rabbinin kıskıvrak tutup yakalayışı pek çetindir." Rabbinin zalim despotlardan ve peygamberlerini yalanlayıp emirlerine muhalefet edenlerden intikamı şiddetli ve büyüktür. Dilediği zaman daha da artacaktır. Çünkü Allah Tealâ bir göz açıp kapayıncaya kadar hatta daha kısa bir zamanda bunu yapacak güç ve kuvvet sahibidir. Burada, tehditin tekidi ve Kureyş kâfirlerinin, emsallerinin korkutulması vardır.
Peşinden de şu sözü ile tekidi güçlendirdi:
"Çünkü O, ilkin var edenin de, döndürecek olanın da ta kendisidir." O'nun kudreti tamdır. Yaratmayı başlatandır, onları dünyada ilk defa yaratan O'dur. Ölümden sonra da onları diriltecektir. Veya yakalamayı başlatıp tekrar edecek olan O'dur; dünyada ve ahirette zalimleri yakalayacaktır. Onları intikam için diriltecektir. Böylece kâfirleri tehdit etmektedir. Onları ilkdefa yaratma nimetini inkâr edip, tekrar diriltmesini yalanlamışlardı.
Allah Tealâ celâli ve büyüklüğünü gösteren sıfatlardan besiyle vaadini tekid etmiştir:
1-2- "O çok yarlıgayan çok sevendir." Allah Tealâ mümin kulları pişman olup tevbe ettikleri zaman onların günahını bağışlamada pek ileridir. O'na tevbe eden ve boyun bükenin günahını küçük veya büyük ne olursa olsun bağışlar. O, dostlarından muti olanları sevmede pek ileridir. Burada ifade edilen, taat ehline sevabın tam bir şekilde verilmesidir. Maide suresi 54. ayetinde olduğu gibi "Onları sever." şeklinde anlaşılır. Ya da yine aynı yerdeki "O'nu severler." ayetinde olduğu gibi mef ul manasında da olabilir.
3-4- "Arşın sahibidir. Pek yücedir." O Allah, bütün mahlukâtın üstünde olan Arş'ın Rabbi, mülkün ve otoritenin sahibi, kadri yüce, büyük, kerem ve lütufta sonsuzluğun sahibi, yüceler yücesidir.
1 'Ne dilerse hakkıyla yapandır." Dilediği her şeyi yapmada mutlak kudret sahibidir. Her ne yapmak isterse, hükmüne engel yoktur. Azamet, kahır, hikmet ve adlinden dolayı yaptığından da sual edilmez. İnkarcı zalimlerin helakini, sadık müminlere de yardımı dilemesi halinde, göklerde ve yerde hiçkimse O'nu aciz bırakmadan ve hiçbir mani O'na engel olmadan onu yapar.
Ardından Allah Tealâ kâfirleri ve diğerlerini hatırlattı ve Peygamberini, eski ve yeni kâfirlerden Firavun ve Semud kıssaları ile teselli etti:
"Sana o orduların, Firavun ve Semud'un haberi geldi ya." Ey Muham-med! Sana, peygamberlerini yalanlayan ve onlarla savaşmak için ordular kuran kâfirler yığınının haberi geldi mi? Ya da, Allah'ın onlara verdiği belâyı, küfürde ve dalâletteki inatlarından dolayı onlara indirdiği cezayı duydun mu? Onlardan haberi en çok bilinenler Firavun ve ordusu ile geçmiş Araplardan Salih (a.s.)'in kavmi Semud kabilesi! Firavun derken anlatılmak istenen o ve ordusudur. Firavun ve bağlılarını Allah Kızıldeniz'de boğdu. Peygamberleri Salih'in devesini boğazlayan Semud'un ise şehirlerini Allah yerle bir etti, aşırı gürültülü bir ses ile onları helak etti.
Sonra da Allah Tealâ bütün zamanlardaki kâfirlerin tutumunun böyle olduğuna işaretle buyurdu ki: "Hayır, o küfredenler yalanlamaktadırlar." Ey Peygamber! Gerçekten bu müşrik Araplar seni ve getirdiğini şiddetle yalanlamakta, kendilerinden önceki kâfirlerden ibret almamaktadırlar.
Burada, orduların yalanlaması kıssasından Kureyş kâfirlerinin yalanlamasına dönülmüştür.
Rasulullah (s.a.)'ın gönlü, öncekilerin durumları ve peygamberlerine karşı tutumları anlatılarak anıldıktan sonra, başka bir açıdan da onu teselli etmek üzere buyurdu ki:
"Halbuki Allah, arkalarından kuşatıcıdır." Allah Tealâ öncekilere in-dirdirdiğini onlara da indirmeye kadirdir. Zalimleri kahredendir, O'ndan kaçamaz, O'nu aciz bırakamazlar. O'nun avucu içindedirler ve kaçabilecekleri bir yer yoktur. Bu da, Allah Tealâ'nm onları bildiğine ve onları cezalandıracağına, onların yalanlamasından ötürü ve küfürde ısrar edip inatlaşmalarına sıkılmaya gerek olmadığına delildir.
Ardından Kur'an'ı yalanlamalarını reddederek şöyle buyurdu:
"Daha doğrusu o çok şerefli bir Kur'an'dır, ki mahfuz bir levhadadır." Bu yalanladıkları Kur"an, nazmı ve mucizevi üslûbu ile pek şerefli bir makamdadır. Şeref, üstünlük ve berekette doruktadır. Onların dediği gibi, şiir, kehânet ve sihir değildir. Değişiklik ve tahriften korunmuş ve Ümmü'1-Ki-tap olan Levh-i Mahfuz'da yazılı olan Allah kelâmıdır. "Muhakkak o, elbette çok şerefli bir Kur'an'dır ki korunmuş bir kitaptadır." (Vakıa, 56/77-78) Buradaki Levh-i Mahfuz ile korunmuş kitap aynı şeylerdir.
Bazı kelâm alimleri dediler ki: Levh, meleklerce görülen bir şeydir. Onu okurlar. Bu tip hakikatler, işitildiği gibi doğrulanması gereken şeylerdir. Levh-i Mahfuz, Allah'ın bize haber verdiği şeylerdendir. Hakikatini bil-mesek bile, Allah'ın haber verdiği şekliyle iman etmemiz gerekir. [3]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/439-441.
[2] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/443-444.
[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/447-449.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder