78-Nebe Suresi Meali Tefsiri Oku: Dirilmenin Haber Verilmesi Ve İspatının Delilleri
1- Onlar birbirlerine neyi soruşturuyorlar?
2, 3- Hakkında ihtilâf ettikleri o büyük haberi (mi?)
4- Hayır. Yakında bilecekler.
5- Sonra yine hayır. Yakında bilecekler.
6, 7- Biz yeri bir beşik, dağları kazıklar yapmadık mı?
9- Uykunuzu dinlenme yaptık.
11-Gunduzu geçim zamanı kıldık.
12- Üstünüze sağlam sağlam yedi (gok) bina ettik.
13- (Ona) panl parıl parıldayan bir kandil astık.
14, 15, 16- Sıkışarak (su) çıkaran (bulut) lardan şarıl şarıl su indirdik, onunla dane, nebat ve (ağaçları birbirine) sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye.
Açıklaması
Allah Tealâ müşriklerin kıyamet gününün gerçekleşmesine dair kuşkularını kınayarak şöyle buyuruyor: "Onlar birbirlerine neyi soruşturuyorlar? Hakkında ihtilâf ettikleri o büyük haberi (mi?)"
Yani, Mekke halkından müşrikler ve diğerleri aralarında neyi soruşturuyorlar? Bu soruya Allah Tealâ şunu da ekliyor: "O büyük haberi (mi?)" Yani onların, kimi yalanlayarak kimi de doğrulayarak inkâr eden veya inanan, kabul eden ve etmeyen, şüphesi olan ve olmayan olarak tartıştıkları, önemi büyük ve kritik haberi mi? O, Allah Tealâ'nın şu ayetlerinde haber verdiği gibi ölümden sonraki diriliş günüdür: "O bizim dünya hayatımızdan başkası değildir. Ölürüz, yaşarız. Biz tekrar diriltilecekler değiliz." (Mü'minun, 23/37) "Biz kıyamet nedir bilmiyoruz. Sadece bir zanda bulunuyoruz ve kesin bir bilgiye dayanarak inanıyor değiliz, demiştiniz." (Casi-ye, 45/32)
Mücahid, "büyük haber" in tefsirinde: O, Kur'an'dır demiştir. İbni Kesir ise: Daha doğru olan, Allah Tealâ'nm "Hakkında ihtilâf ettikleri" ayetine göre birincisi yani, öldükten sonra dirilişdir, dedi. Razi de, kıyamet günüdür demiştir. Doğruya en yakın olanı da budur.
Sorudan maksat ise, meselenin önemsenmesi ve müşriklerin durumuna dinleyenlerin dikkatinin çekilmesidir. Razi'nin de dediği gibi, sözün so-ru-cevap kalıbında kullanılması anlatma, açıklama ve cevabı soru soran insanların zihnine yerleştirme açısından daha yararlıdır. Allah Tealâ'nm "Bugün mülk kimindir1? Vahid ve Kahhar Allah'ındır." (Gafir, 40/16) ayetinde de durum böyledir.
Sonra Allah Tealâ onları, kıyameti inkâr etmelerinden ötürü tehdit ederek şöyle karşılık vermektedir:
"Hayır Yakında bilecekler. Sonra yine hayır. Yakında bilecekler." Yani diriliş hakkında onların ihtilâf etmemeleri gerekir. O bir gerçektir, şüphesi yoktur. Onu inkâr edenler yalanlamalarının akibetini bileceklerdir. "Hayır" kelimesi, onlara yönelik bir kınama ve ayıplamadır, ikinci cümlede ise bu kınama ve ayıplama tekrar edilmiştir ki, içinde bulundukları inkâr ve yalanlamayı terketsinler. Çünkü onlar, kendilerine azap geldiğinde, yakında işin gerçeğini bileceklerdir.
Bu şiddetli bir tehdit ve önemli bir uyarıdır. Dilciler uyarı ile beraber tehditin tekrar edilmesi, tehditin son derece önemli olduğunu gösterir, demişlerdir. "Sonra" ifadesi ise, ikinci tehditin birincisinden daha önemli olduğuna işarettir.
Ardından Allah Tealâ, diriltme ve diğer işlerdeki kudretine delâlet eden ve yaratmadaki büyük gücünü gösteren bazı konulan zikretmiştir. İnkâr ettikleri diriltme ve haşrin doğruluğunu belgeleyen, mutlak kudretin ilme sahip olduğuna delâlet eden dokuz konuyu sayarak şöyle buyurmaktadır:
1, 2- "Biz yeri bir beşik, dağları kazıklar yapmadık mı?" Yani Allah'ın sonsuz kudretinin delillerinden olan, çocuk için hazırlanan beşiği andıran yeryüzünü mahlukâtm hizmetine yayması, hareketlenip üzerindekileri sarsmasın, sakin kalsın diye yüksek dağları yeryüzüne kazıklar yapmasını gözlemlediğiniz halde dirilmeyi nasıl inkâr edersiniz? Nitekim şöyle buyuruyor: "Dağları dikti." (Naziât, 79/32)
3- "Sizi çift çift yarattık" Yani insan cinsinin korunması, yardımlaşma ve ünsiyet için erkekler ve dişiler olarak sizi sınıflar halinde ortaya çıkardık. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: "Size nefislerinizden, kendilerine ısınmanız için zevceler yaratmış olması, aranızda bir sevgi ve esirgeme meydana getirmesi da O'nun ayetlerindendir. Şüphe yok ki bunda iyi düşünecek bir kavim için elbette ibretler vardır." (Rûm, 30/21)
4, 5- "Uykunuzu dinlenme yaptık. Geceyi örtü kıldık." Uykunuzu bedenleriniz için bir rahatlık, hareket ve gün boyu süren yorucu işlerinize bir fayda yaptık. Uyku ile kuvvetiniz yenilenir, akıl ve vücut canlılık kazanır. Buradaki "dinlenme," ruh bedende olduğu halde hareketten kesilmedir. Geceyi bir rahatlık, karanlığı da eşyayı ve cisimleri örten bir elbise gibi yaptık. Nasıl, elbise bedeni örtüp onu sıcaktan ve soğuktan koruyor ve avret yerlerini kapatıyorsa, gece de düşmandan saklanma ve kimi ihtiyaçlarını giderme gibi yararları elde etmek ve gündüz mümkün olmayan faydaları sağlamak için gizlenmek isteyenlerin gizlenebildiği zamandır.
6- "Gündüzü geçim zamanı kıldık." Gündüz vaktini aydınlık yaptık ki, insanlar hayatını sürdürmek için kazanma, ticaret, ziraat ve sanat gibi rı-zık imkânlarını değerlendirebilsinler.
7, 8- "Üstünüze sağlam sağlam yedi (gök) bina ettik. (Ona) parıl parıl parıldayan bir kandil astık." Yani üzerinizde, yaratılışı ve yapısı muhkem, üstün sanat eseri, yıldızlarla süslenmiş yedi gök bina ettik. Güneşi bütün aleme, aydınlığından ve ısısından yararlanılan parlak bir kandil yaptık; böylece kâinatta bulunan bütün canlılar ondan istifade ediyor.
9- "Sıkışarak (su) çıkaran (bulut)lardan şarıl şarıl su indirdik, onunla dane, nebat ve (ağaçları birbirine) sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye." Yani bulutlardan şarıl şarıl su indirdik ki o bol, temiz ve yararlı su ile insanlara gıda olacak buğday, arpa, mısır ve pirinç gibi muhtelif daneleri, ot saman gibi hayvanların yiyeceği nebatat, aynı toprakta olmalarına rağmen güzel görünümlü, dalları sarmaş dolaş olmuş bostan ve bahçeler, çeşitli meyvalar çıkaralım. Nitekim Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: "Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar vardır, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki hepsi bir su ile sulanıyor. Biz onlardan bazısını, yemişlerinde bazısından üstün kılıyoruz. İşte bunlarda da aklını kullanacak zümreler için elbet ayetler vardır." (Ra'd, 13/4). [1]
Kıyamet Gününün Özellikleri, Alâmetleri Ve Azap Çeşidi
17- Şüphe yok ki o (hak ile batılı) ayırt etme ve hüküm verme günü, tayin edilmiş bir vakittir.
18- O gün Sur'a üfürülecek de hepiniz bölük bölük geleceksiniz.
19- Gök açılmış kapı kapı olmuş,
20- Dağlar yürütülmüş, bir serap haline gelmiştir.
21- Şüphesiz ki cehennem bir pusudur.
22- Azgınların dönüp dolaşıp girecekleri bir yerdir.
23- Sonsuz devirler boyunca içinde kalacaklar.
24- Orada ne bir serinlik, ne de içilecek bir şey tatmayacaklar.
25, 26- Sade bir kaynar su, bir de irin; (amellerine) uygun bir ceza olarak.
27- Çünkü onlar hiçbir hesap ummuyorlardı.
28- Bizim ayetlerimizi alabildiklerine yalan sayıyorlardı.
29- Biz ise her şeyi yazıp saymışızdır.
30- (Onlara şöyle denilir:) 'İşte tadın (cezanızı!) Artık size azabı arttırmaktan başka bir şey yapmayacağız."
Açıklaması
"Şüphe yok ki o (hak ile batılı) ayırt etme ve hüküm verme günü, tayin edilmiş bir vakittir." Kıyamet günü, bütün insanlar için belli bir toplanma yeri ve vaktidir. Orada vaad edildikleri sevap ve cezayı göreceklerdir. Kıyamet ayırt etme günü diye adlandırılmıştır. Çünkü, Allah Tealâ o gün mah-lukâtı hakkında da hükmünü verecektir.
Sonra Allah Tealâ o günün üç alâmetini zikredip şöyle buyurdu:
1- "O gün Sur'a üfürülecek de hepiniz bölük bölük geleceksiniz." Ayırt etme ve hüküm verme günü, İsrafil'in Sur'a veya Boynuz'a üfüreceği gündür. Ey yaratılmışlar! Kabirlerinizden grup grup, cemaat cemaat arz yerine geleceksiniz. Allah Tealâ'nın ayetinde buyurduğu gibi her ümmet rasulü ile oraya gelecek: "O gün ki insan sınıflarından her birini biz önderleriyle çağıracağız." (İsra, 17/71)
2- "Gök açılmış kapı kapı olmuş." Gök çatlayıp yarılmış, meleklerin inmesi için çok kapılı, yollu ve merhaleli hale gelmiştir. Bu ayetin benzerleri şu ayetlerdir: "Gök yarıldığı zaman." (İnşikak, 84/1) "Gök yanldığı zaman." (İnfitar, 82/1) "O gün gök beyaz bulutlarla parçalanır ve melekler bölük bölük indirilir." (Furkan, 25/25) Bu da evrendeki düzenin değişeceği ve parçaları arasındaki bağlantının kalkacağını göstermektedir.
3- "Dağlar yürütülmüş, bir serap haline gelmiştir." Dağlar da yerlerinden kaydırılmış, havaya savrulmuş ve serpilmiş toz gibi olmuştur. Bakanlar bunu bir serap sanır. Önce çarpışma ile başlar: "ler ve dağlar yerlerinden kaldırılıp tek bir çarpışla hepsi toz haline geldiği (zaman.)" (Hakka, 69/14) Sonra atılmış yün gibi olurlar: "Dağlar atılmış renkli yünler gibi olacak. " (Kâri'a, 102/5) Sonra parçalanır, değişir ve toz gibi olur. "O zaman yer bir sarsıntı ile sarsılmıştır, dağlar didik didik parçalanmıştır, derken dağılmış toz haline gelmiştir." (Vakıa, 56/4-6)
Sonra da ayette geçtiği gibi rüzgarla yerden savrulurlar: "Sana dağları sorarlar. De ki: Rabbin onları ufalayıp savuracak." (Tâha, 20/105) "Sen dağları görür, onları yerinde durur sanırsın. Halbuki onlar bulut geçer gibi geçip gider." (Nemi, 27/88)[2]
Daha sonra Allah Tealâ, inkâr edenlerin o gün karşılaşacakları şeyi haber veriyor:
"Şüphesiz ki cehennem bir pusudur. Azgınların dönüp dolaşıp girecekleri bir yerdir. Sonsuz devirler boyunca içinde kalacaklardır." Yani cehennem ateşi Allah'ın kaderi ve hükmünde, Rasul'e muhalefet edip asi olan büyüklenen, üstünlük taslayan azgınlar için hazırlanmış bir pusudur. Devirler boyunca orada kalmak üzere onlar için bir dönüş, varış ve kalış yeridir. Ayette geçen "ahkâb" devirler, zamanın uzun bir dilimi anlamındadır. Bir dilim bitip öbürü başlayacak ve öylece sonsuza kadar devam edecek. Pusu ise, pusu kurulan yer anlamına olabileceği gibi, Allah'ın düşmanlarını bekleyen anlamına bir sıfat da olabilir.
Ayet, cehennemin yaratılmış bulunduğuna delildir. Çünkü "pusudur" yani hazırlanmıştır, denmektedir. Cennet için de aynı şey geçerlidir; aralarında fark yoktur.
"Orada ne bir serinlik, ne de içilecek bir şey tatmayacaklar. Sade bir kaynar su, bir de irin, uygun bir ceza olarak." Cehennemde veya devirler boyunca, onun sıcağına karşı faydalı bir serinlik tatmayacaklar, susuzluğunu giderecek bir içecek de yoktur. Sadece "Hamım." O da aşırı kaynamış sıcak sudur. Ve "Gassak." O da cehennem ehlinin irinidir. Bu azap, onların çeşit ve miktar olarak işledikleri büyük günahın karşılığıdır. Ne şirkten büyük bir günah ne de ateşten büyük bir azap vardır. Onların amelleri son derece kötüydü, çirkindi, aynısı ile cezalandırıldılar. Allah Tealâ buyurdu ki: "Kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür." (Şûra, 42/40) Ayetteki serinliğin uyuklama ve uyku olduğu da söylenmiştir. Burada Allah Tealâ, kâfirlerin azabının çeşidini açıkladıktan sonra, o cezanın hak olduğunu, âdil ve amellerine uygun olduğunu açıklamıştır.
Ardından Allah Tealâ onların suçlarının çeşitlerini sayarak şöyle buyurmuştur: "Çünkü onlar hiçbir hesap ummuyorlardı, bizim ayetlerimizi alabildiklerine yalan sayıyorlardı." Yani onlar kötü ameller ve çirkin işler yaptılar. Çünkü sevap istemiyor hesaptan korkmuyorlardı, dirilmeye de inanmıyorlardı. "Çünkü onlar hiçbir hesap ummuyorlardı." Hesabı ummuyor ve korkmuyorlardı sözü, azapta ebedîliğin gerekçesidir.
Onlar Kur"an ayetlerini, tevhid, nübüvvet ve ahireti şiddetli bir şekilde yalanlıyorlardı. Bu da onların inançlarının, hakkı bile bile inkâr edip peygamberleri yalanlayacak derecede bozuk olduğuna bir işarettir. Sonra Allah Tealâ bütün amellerin yazıldığını haber veriyor:
"Biz her şeyi yazıp saymışızdır." Yani biz kulların bütün amellerini bildik ve onların adına yazdık. Hafaza melekleri tam ve eksiksiz olarak yazdı. Buna göre de onlara karşılığını vereceğiz; hayır ise hayır, şer ise şer.
Sonra da azap anında kınama ve başa kakma için onlara ne söyleneceği bildiriliyor: "İşte tadın! Artık size azabı artırmaktan başka bir şey yapmayacağız." Yani cehennem ehline, ayetleri yalanlamalarından, hareketlerinin çirkinliğinden dolayı içinde bulunduğunuz azabı tadın, biz bundan başkasını arttırmayacağız, denilmektedir. Abdullah b. Amr dedi ki: Ateş ehline bu ayetten daha şiddetli bir ayet inmemiştir. Onlar ebediyen hep artan bir azaptadırlar "İşte tadın! Artık size azabı arttırmaktan başka bir şey yapmayacağız." [3]
İyilerin Durumu
31- Şüphesiz takva sahipleri için selâmet ve vuslat vardır.
32, 33, 34- Bahçeler, üzüm bağları, memeleri tomurcuklanmış bir yaşıt kızlar, dolu kadehler,
35- Orada ne boş bir lakırdı, ne de birbirine söylenen yalan söz işitirler.
36- Rabbinden bir mükâfat ve yeter bir bağış olarak (verilir.)
Açıklaması
Allah Tealâ iyileri ve onlar için hazırladığı ikram ve ebedî nimetleri haber vererek buyuruyor ki: "Şüphesiz takva sahipleri için selâmet ve vuslat vardır. Bahçeler, üzüm bağlan, memeleri tomurcuklanmış bir yaşıt kızlar, dolu kadehler." Yani, emirlerini yaparak ve yasaklarından kaçınarak Rablerinden korkanlara bir başarı ve arzuyu yakalama, cehennemden kurtuluş vardır. Ağaçlı, meyvalı, tadı lezzetli üzümleri olan bahçelerden, genç ve aynı yaşta kızlardan ve sarhoş etmeyen içki ile dopdolu kadehlerden yararlanma vardır.
Üzümlerin bahçelere atfedilmesi hâss'ın âmm'a atfedilmesi olup üzümlerin değerini yükseltmektedir. İbni Abbas "Mefaz: selâmet" kelimesini gezinti yeri olarak tefsir etmiş ve İbni Kesir de onu tercih etmiştir. Çünkü ondan sonra "bahçeler" zikredilmiştir. Bahçeler de hurma ve diğerlerinden oluşan bostanlardır.
"Orada ne boş bir lakırdı, ne de birbirine yalan söylenen söz işitir." Orada batıl bir söz duymazlar. Birbirlerine yalan da söylemezler. "Orada ne bir saçmalama ne de bir günaha sokma vardır." (Tûr, 52/23) Bu, etrafın temizliğini ve edebî seviyenin yüksekliğini gösterir. Nefisler de ondan hoşlanır. Dünya ise böyle değildir; mümin insan burada nefse ağır gelen ve düşünceyi rahatsız eden şeyler duyar. Cennette boş, seviyesiz ve faydasız söz yoktur. Yalan günahı da yoktur. Bilakis orası mutluluk diyarıdır, oradaki her şey eksiklikten uzaktır.
"Rabbinden bir mükâfat ve yeter bir bağış olarak (verilir.)" Onları imanları ve güzel amellerinden dolayı Allah Tealâ'nın mükâfatlandırması, yeterli, tam, bol ve çokça vermesi, onlara vaadetmiş olduğu kat kat mükâfatlar ve günahların bağışlanması vaadine göre, O'nun lütfü ve ihsanı iledir. [4]
Allah'ın Azameti, Rahmeti, Kıyamet Gününün Gerçekleşeceği Ve İnatçı Kâfirlerin Tehdit Edilmesi
37- Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbi, rahmeti umuma yaygın olan (Allah)tan (bir mükâfat ve yeter bir bağıştır bu. Mahlûklar) O'na hitapta bulunmaya asla muktedir olamazlar.
38- O gün Ruh ve melekler saf halinde ayakta duracaktır. Rahmeti umuma yaygın olan (Allah)'in kendilerine izin verdiğinden başkaları (o gün) konuşamazlar. Onlarda doğruyu söylemişlerdir.
39- İşte bu, hak olan o gündür. O halde dileyen kişi Rabbine bir dönüş ve gidiş yeri edinsin.
40- Çünkü hakikaten biz size yakın bir azabın tehlikesini haber verdik. O gün herkes elinin önden yolladığı ne ise (ona) bakacak, kâfir ise " Ah, ne olurdu ben bir toprak olaydım!" diyecek.
Açıklaması
Allah Tealâ azameti, celâli ve rahmetinin her şeyi kapsadığını haber vererek buyuruyor ki:
"Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbi, rahmeti umuma yaygın olan (Allah)'tan (bir mükâfat ve yeter bir bağıştır bu. Mahluklar) O'na hitapta bulunmaya asla muktedir olamazlar" İman ve taat ehline en güzel karşılık ve uygun bağış, azamet ve celâl sahibi, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbi, rahmeti her şeyi kuşatan Rahman'dandır. O heybeti ve yüceliğinden ötürü izni olmadan kimsenin O'na hitapta bulunmaya başlayamıyacağı Rabtır.
Sonra bu durumu şu sözü ile pekiştirmiştir:
"O gün Ruh ve melekler saf halinde ayakta duracaktır. Rahmeti umuma yaygın olan (Allah)'m kendilerine izin verdiğinden başkaları (o gün) konuşamazlar. Onlarda doğruyu söylemişlerdir." Kıyamet gününde Allah'ın azameti tecelli edecek, mahlukâtın gözleri Önüne serilecektir. O kadar ki Cebrail (a.s.) ve bütün seçilmiş melekler mahlukâtın mevki ve rütbe olarak en yüksektekileri oldukları halde korkunç kıyamet gününde ancak iki şartla konuşabileceklerdir.
Birincisi: Allah'tan şefaat izni: "O'nun izni olmadıkça nezdinde şefaat edecek kimmiş!" (Bakara, 2/255), "Gelecek olan o günde Allah'tan izinsiz hiçbir kimse konuşamaz." (Hud, 11/105), "O gün Rahman'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez." (Tâha, 20/109).
İkincisi: İzin şefaat eden için ise, hak ve doğru söylemelidir. İzin şefaat edilen için ise o şefaat edilen dünyada doğru söyleyen, yani tevhide şe-hadet eden "Lailâhe illallah" diyen birisi olmalıdır.
Ruh: Çoğunluğun görüşüne göre, şu ayetten ötürü Cebrail (a.s.)'dir: "Onu güvenilir Ruh indirdi. Uyaranlardan olman için senin kalbine (indirdi)." (Şuara, 26/193-194) İbni Abbas dedi ki: "O, yaratılış olarak en büyük meleklerden bir melektir." İbni Mesud da şöyle demiştir: "O göklerden ve yerden daha büyük bir melektir."
Ayette meleklerin ve Cebrail (a.s.)'in yer ve değer olarak mahlukâtın en büyüğü olduğuna ve kıyamet gününün büyüklük ve dehşetine işaret vardır.
Sonra Allah Tealâ, kıyamet günün hak olduğunu şüphesinin olmadığını haber vermiş ve şöyle buyurmuştur:
"İşte bu, hak olan o gündür. O halde dileyen kişi Rabbine bir dönüş ve gidiş yeri edinsin" İşte o meleklerin belli bir şekilde duracakları, gerçekleşeceğinde şüphe olmayan gerçek, hak gündür. Kim kurtulmak istiyorsa, gerçek bir iman ve ameli salih ile Rabbinin sevabına bir yol edinip onu Rabbine yaklaştıracak, lütfuna kavuşturacak, cezasından uzak tutacak yola girsin.
Allah Tealâ tekrar kâfirleri tehdit ederek o günden korkutup uyarmaya dönerek şöyle buyurdu:
"Çünkü hakikaten biz size yakın bir azabın tehlikesini haber verdik. O gün herkes elinin önden yolladığı ne ise (ona) bakacak, kâfir ise "Ah, ne olurdu ben bir toprak olaydım" diyecek." Ey Mekke ehli ve kâfirlerden emsalleriniz! Biz vukuu yakın olan bir azap için -ki o kıyamet günüdür- sizi uyardık ve korkuttuk. O, vukuu kesin olduğu için yakın sayılmıştır; her gelecek yakındır. Nitekim ayette bu mana vardır: "Onlar bunu görecekleri gün sanki (günün) bir akşamından, yahut bir kuşluğundan başka durmamışlardır." (Naziât, 79/46) Allah Tealâ'nın buyurduğu gibi bu yakın günde herkes dünyada hazırlamış olduğu hayır ve şerre bakar: "O gün herkes ne hayır istediyse karşısında (onu) hazırlanmış bulacak, ne kötülük yaptıysa da onunla kendi arasında uzak bir mesafe olmasını arzu edecek." (Ali İm-ran, 3/30).
Übey b. Ka'b, Ukbe b. Ebi Muayt, Ebu Cehil ve Ebu Seleme b. Abdu-lesed el- Mahzumi gibi kâfirler karşılaştıkları azap ve eziyetin çeşidinden dolayı "Ah ne olurdu ben bir toprak olaydım!" diyecekler. O, dirilen bir insan olmamayı, birbirleri ile kısastan sonra toprak olan hayvanlar gibi olmayı temenni edecekler. İbni Kesir'in zikrettiğine göre bu mana meşhur Sûr hadisinde ve Ebu Hureyre, Abdullah b. Amr ve diğerlerinden gelen haberlerde rivayet edilmiştir. Bu haberlerin özü şudur: Hayvanlar haşr olacak ve boynuzsuzun hakkı boynuzludan alınacak, sonra da toprak olacaklardır. Kâfir de azaptan kurtulmak için onların haline imrenecektir.
Son iki ayet, insanların kıyamet gününde iki fırka olacaklarına delâlet etmektedir: Allah'ın sevabına ikram ve rızasına yakın olan müminler grubu ve Allah'ın rahmetinden uzak, azap çeşitlerine düşmüş inkarcı kâfirler. [5]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/324-326.
[2] Razi, XXXI/11-12.
[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/330-332.
[4] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/334-335.
[5] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/337-339.
1- Onlar birbirlerine neyi soruşturuyorlar?
2, 3- Hakkında ihtilâf ettikleri o büyük haberi (mi?)
4- Hayır. Yakında bilecekler.
5- Sonra yine hayır. Yakında bilecekler.
6, 7- Biz yeri bir beşik, dağları kazıklar yapmadık mı?
9- Uykunuzu dinlenme yaptık.
11-Gunduzu geçim zamanı kıldık.
12- Üstünüze sağlam sağlam yedi (gok) bina ettik.
13- (Ona) panl parıl parıldayan bir kandil astık.
14, 15, 16- Sıkışarak (su) çıkaran (bulut) lardan şarıl şarıl su indirdik, onunla dane, nebat ve (ağaçları birbirine) sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye.
Açıklaması
Allah Tealâ müşriklerin kıyamet gününün gerçekleşmesine dair kuşkularını kınayarak şöyle buyuruyor: "Onlar birbirlerine neyi soruşturuyorlar? Hakkında ihtilâf ettikleri o büyük haberi (mi?)"
Yani, Mekke halkından müşrikler ve diğerleri aralarında neyi soruşturuyorlar? Bu soruya Allah Tealâ şunu da ekliyor: "O büyük haberi (mi?)" Yani onların, kimi yalanlayarak kimi de doğrulayarak inkâr eden veya inanan, kabul eden ve etmeyen, şüphesi olan ve olmayan olarak tartıştıkları, önemi büyük ve kritik haberi mi? O, Allah Tealâ'nın şu ayetlerinde haber verdiği gibi ölümden sonraki diriliş günüdür: "O bizim dünya hayatımızdan başkası değildir. Ölürüz, yaşarız. Biz tekrar diriltilecekler değiliz." (Mü'minun, 23/37) "Biz kıyamet nedir bilmiyoruz. Sadece bir zanda bulunuyoruz ve kesin bir bilgiye dayanarak inanıyor değiliz, demiştiniz." (Casi-ye, 45/32)
Mücahid, "büyük haber" in tefsirinde: O, Kur'an'dır demiştir. İbni Kesir ise: Daha doğru olan, Allah Tealâ'nm "Hakkında ihtilâf ettikleri" ayetine göre birincisi yani, öldükten sonra dirilişdir, dedi. Razi de, kıyamet günüdür demiştir. Doğruya en yakın olanı da budur.
Sorudan maksat ise, meselenin önemsenmesi ve müşriklerin durumuna dinleyenlerin dikkatinin çekilmesidir. Razi'nin de dediği gibi, sözün so-ru-cevap kalıbında kullanılması anlatma, açıklama ve cevabı soru soran insanların zihnine yerleştirme açısından daha yararlıdır. Allah Tealâ'nm "Bugün mülk kimindir1? Vahid ve Kahhar Allah'ındır." (Gafir, 40/16) ayetinde de durum böyledir.
Sonra Allah Tealâ onları, kıyameti inkâr etmelerinden ötürü tehdit ederek şöyle karşılık vermektedir:
"Hayır Yakında bilecekler. Sonra yine hayır. Yakında bilecekler." Yani diriliş hakkında onların ihtilâf etmemeleri gerekir. O bir gerçektir, şüphesi yoktur. Onu inkâr edenler yalanlamalarının akibetini bileceklerdir. "Hayır" kelimesi, onlara yönelik bir kınama ve ayıplamadır, ikinci cümlede ise bu kınama ve ayıplama tekrar edilmiştir ki, içinde bulundukları inkâr ve yalanlamayı terketsinler. Çünkü onlar, kendilerine azap geldiğinde, yakında işin gerçeğini bileceklerdir.
Bu şiddetli bir tehdit ve önemli bir uyarıdır. Dilciler uyarı ile beraber tehditin tekrar edilmesi, tehditin son derece önemli olduğunu gösterir, demişlerdir. "Sonra" ifadesi ise, ikinci tehditin birincisinden daha önemli olduğuna işarettir.
Ardından Allah Tealâ, diriltme ve diğer işlerdeki kudretine delâlet eden ve yaratmadaki büyük gücünü gösteren bazı konulan zikretmiştir. İnkâr ettikleri diriltme ve haşrin doğruluğunu belgeleyen, mutlak kudretin ilme sahip olduğuna delâlet eden dokuz konuyu sayarak şöyle buyurmaktadır:
1, 2- "Biz yeri bir beşik, dağları kazıklar yapmadık mı?" Yani Allah'ın sonsuz kudretinin delillerinden olan, çocuk için hazırlanan beşiği andıran yeryüzünü mahlukâtm hizmetine yayması, hareketlenip üzerindekileri sarsmasın, sakin kalsın diye yüksek dağları yeryüzüne kazıklar yapmasını gözlemlediğiniz halde dirilmeyi nasıl inkâr edersiniz? Nitekim şöyle buyuruyor: "Dağları dikti." (Naziât, 79/32)
3- "Sizi çift çift yarattık" Yani insan cinsinin korunması, yardımlaşma ve ünsiyet için erkekler ve dişiler olarak sizi sınıflar halinde ortaya çıkardık. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: "Size nefislerinizden, kendilerine ısınmanız için zevceler yaratmış olması, aranızda bir sevgi ve esirgeme meydana getirmesi da O'nun ayetlerindendir. Şüphe yok ki bunda iyi düşünecek bir kavim için elbette ibretler vardır." (Rûm, 30/21)
4, 5- "Uykunuzu dinlenme yaptık. Geceyi örtü kıldık." Uykunuzu bedenleriniz için bir rahatlık, hareket ve gün boyu süren yorucu işlerinize bir fayda yaptık. Uyku ile kuvvetiniz yenilenir, akıl ve vücut canlılık kazanır. Buradaki "dinlenme," ruh bedende olduğu halde hareketten kesilmedir. Geceyi bir rahatlık, karanlığı da eşyayı ve cisimleri örten bir elbise gibi yaptık. Nasıl, elbise bedeni örtüp onu sıcaktan ve soğuktan koruyor ve avret yerlerini kapatıyorsa, gece de düşmandan saklanma ve kimi ihtiyaçlarını giderme gibi yararları elde etmek ve gündüz mümkün olmayan faydaları sağlamak için gizlenmek isteyenlerin gizlenebildiği zamandır.
6- "Gündüzü geçim zamanı kıldık." Gündüz vaktini aydınlık yaptık ki, insanlar hayatını sürdürmek için kazanma, ticaret, ziraat ve sanat gibi rı-zık imkânlarını değerlendirebilsinler.
7, 8- "Üstünüze sağlam sağlam yedi (gök) bina ettik. (Ona) parıl parıl parıldayan bir kandil astık." Yani üzerinizde, yaratılışı ve yapısı muhkem, üstün sanat eseri, yıldızlarla süslenmiş yedi gök bina ettik. Güneşi bütün aleme, aydınlığından ve ısısından yararlanılan parlak bir kandil yaptık; böylece kâinatta bulunan bütün canlılar ondan istifade ediyor.
9- "Sıkışarak (su) çıkaran (bulut)lardan şarıl şarıl su indirdik, onunla dane, nebat ve (ağaçları birbirine) sarmaş dolaş bahçeler çıkaralım diye." Yani bulutlardan şarıl şarıl su indirdik ki o bol, temiz ve yararlı su ile insanlara gıda olacak buğday, arpa, mısır ve pirinç gibi muhtelif daneleri, ot saman gibi hayvanların yiyeceği nebatat, aynı toprakta olmalarına rağmen güzel görünümlü, dalları sarmaş dolaş olmuş bostan ve bahçeler, çeşitli meyvalar çıkaralım. Nitekim Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: "Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar vardır, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki hepsi bir su ile sulanıyor. Biz onlardan bazısını, yemişlerinde bazısından üstün kılıyoruz. İşte bunlarda da aklını kullanacak zümreler için elbet ayetler vardır." (Ra'd, 13/4). [1]
Kıyamet Gününün Özellikleri, Alâmetleri Ve Azap Çeşidi
17- Şüphe yok ki o (hak ile batılı) ayırt etme ve hüküm verme günü, tayin edilmiş bir vakittir.
18- O gün Sur'a üfürülecek de hepiniz bölük bölük geleceksiniz.
19- Gök açılmış kapı kapı olmuş,
20- Dağlar yürütülmüş, bir serap haline gelmiştir.
21- Şüphesiz ki cehennem bir pusudur.
22- Azgınların dönüp dolaşıp girecekleri bir yerdir.
23- Sonsuz devirler boyunca içinde kalacaklar.
24- Orada ne bir serinlik, ne de içilecek bir şey tatmayacaklar.
25, 26- Sade bir kaynar su, bir de irin; (amellerine) uygun bir ceza olarak.
27- Çünkü onlar hiçbir hesap ummuyorlardı.
28- Bizim ayetlerimizi alabildiklerine yalan sayıyorlardı.
29- Biz ise her şeyi yazıp saymışızdır.
30- (Onlara şöyle denilir:) 'İşte tadın (cezanızı!) Artık size azabı arttırmaktan başka bir şey yapmayacağız."
Açıklaması
"Şüphe yok ki o (hak ile batılı) ayırt etme ve hüküm verme günü, tayin edilmiş bir vakittir." Kıyamet günü, bütün insanlar için belli bir toplanma yeri ve vaktidir. Orada vaad edildikleri sevap ve cezayı göreceklerdir. Kıyamet ayırt etme günü diye adlandırılmıştır. Çünkü, Allah Tealâ o gün mah-lukâtı hakkında da hükmünü verecektir.
Sonra Allah Tealâ o günün üç alâmetini zikredip şöyle buyurdu:
1- "O gün Sur'a üfürülecek de hepiniz bölük bölük geleceksiniz." Ayırt etme ve hüküm verme günü, İsrafil'in Sur'a veya Boynuz'a üfüreceği gündür. Ey yaratılmışlar! Kabirlerinizden grup grup, cemaat cemaat arz yerine geleceksiniz. Allah Tealâ'nın ayetinde buyurduğu gibi her ümmet rasulü ile oraya gelecek: "O gün ki insan sınıflarından her birini biz önderleriyle çağıracağız." (İsra, 17/71)
2- "Gök açılmış kapı kapı olmuş." Gök çatlayıp yarılmış, meleklerin inmesi için çok kapılı, yollu ve merhaleli hale gelmiştir. Bu ayetin benzerleri şu ayetlerdir: "Gök yarıldığı zaman." (İnşikak, 84/1) "Gök yanldığı zaman." (İnfitar, 82/1) "O gün gök beyaz bulutlarla parçalanır ve melekler bölük bölük indirilir." (Furkan, 25/25) Bu da evrendeki düzenin değişeceği ve parçaları arasındaki bağlantının kalkacağını göstermektedir.
3- "Dağlar yürütülmüş, bir serap haline gelmiştir." Dağlar da yerlerinden kaydırılmış, havaya savrulmuş ve serpilmiş toz gibi olmuştur. Bakanlar bunu bir serap sanır. Önce çarpışma ile başlar: "ler ve dağlar yerlerinden kaldırılıp tek bir çarpışla hepsi toz haline geldiği (zaman.)" (Hakka, 69/14) Sonra atılmış yün gibi olurlar: "Dağlar atılmış renkli yünler gibi olacak. " (Kâri'a, 102/5) Sonra parçalanır, değişir ve toz gibi olur. "O zaman yer bir sarsıntı ile sarsılmıştır, dağlar didik didik parçalanmıştır, derken dağılmış toz haline gelmiştir." (Vakıa, 56/4-6)
Sonra da ayette geçtiği gibi rüzgarla yerden savrulurlar: "Sana dağları sorarlar. De ki: Rabbin onları ufalayıp savuracak." (Tâha, 20/105) "Sen dağları görür, onları yerinde durur sanırsın. Halbuki onlar bulut geçer gibi geçip gider." (Nemi, 27/88)[2]
Daha sonra Allah Tealâ, inkâr edenlerin o gün karşılaşacakları şeyi haber veriyor:
"Şüphesiz ki cehennem bir pusudur. Azgınların dönüp dolaşıp girecekleri bir yerdir. Sonsuz devirler boyunca içinde kalacaklardır." Yani cehennem ateşi Allah'ın kaderi ve hükmünde, Rasul'e muhalefet edip asi olan büyüklenen, üstünlük taslayan azgınlar için hazırlanmış bir pusudur. Devirler boyunca orada kalmak üzere onlar için bir dönüş, varış ve kalış yeridir. Ayette geçen "ahkâb" devirler, zamanın uzun bir dilimi anlamındadır. Bir dilim bitip öbürü başlayacak ve öylece sonsuza kadar devam edecek. Pusu ise, pusu kurulan yer anlamına olabileceği gibi, Allah'ın düşmanlarını bekleyen anlamına bir sıfat da olabilir.
Ayet, cehennemin yaratılmış bulunduğuna delildir. Çünkü "pusudur" yani hazırlanmıştır, denmektedir. Cennet için de aynı şey geçerlidir; aralarında fark yoktur.
"Orada ne bir serinlik, ne de içilecek bir şey tatmayacaklar. Sade bir kaynar su, bir de irin, uygun bir ceza olarak." Cehennemde veya devirler boyunca, onun sıcağına karşı faydalı bir serinlik tatmayacaklar, susuzluğunu giderecek bir içecek de yoktur. Sadece "Hamım." O da aşırı kaynamış sıcak sudur. Ve "Gassak." O da cehennem ehlinin irinidir. Bu azap, onların çeşit ve miktar olarak işledikleri büyük günahın karşılığıdır. Ne şirkten büyük bir günah ne de ateşten büyük bir azap vardır. Onların amelleri son derece kötüydü, çirkindi, aynısı ile cezalandırıldılar. Allah Tealâ buyurdu ki: "Kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülüktür." (Şûra, 42/40) Ayetteki serinliğin uyuklama ve uyku olduğu da söylenmiştir. Burada Allah Tealâ, kâfirlerin azabının çeşidini açıkladıktan sonra, o cezanın hak olduğunu, âdil ve amellerine uygun olduğunu açıklamıştır.
Ardından Allah Tealâ onların suçlarının çeşitlerini sayarak şöyle buyurmuştur: "Çünkü onlar hiçbir hesap ummuyorlardı, bizim ayetlerimizi alabildiklerine yalan sayıyorlardı." Yani onlar kötü ameller ve çirkin işler yaptılar. Çünkü sevap istemiyor hesaptan korkmuyorlardı, dirilmeye de inanmıyorlardı. "Çünkü onlar hiçbir hesap ummuyorlardı." Hesabı ummuyor ve korkmuyorlardı sözü, azapta ebedîliğin gerekçesidir.
Onlar Kur"an ayetlerini, tevhid, nübüvvet ve ahireti şiddetli bir şekilde yalanlıyorlardı. Bu da onların inançlarının, hakkı bile bile inkâr edip peygamberleri yalanlayacak derecede bozuk olduğuna bir işarettir. Sonra Allah Tealâ bütün amellerin yazıldığını haber veriyor:
"Biz her şeyi yazıp saymışızdır." Yani biz kulların bütün amellerini bildik ve onların adına yazdık. Hafaza melekleri tam ve eksiksiz olarak yazdı. Buna göre de onlara karşılığını vereceğiz; hayır ise hayır, şer ise şer.
Sonra da azap anında kınama ve başa kakma için onlara ne söyleneceği bildiriliyor: "İşte tadın! Artık size azabı artırmaktan başka bir şey yapmayacağız." Yani cehennem ehline, ayetleri yalanlamalarından, hareketlerinin çirkinliğinden dolayı içinde bulunduğunuz azabı tadın, biz bundan başkasını arttırmayacağız, denilmektedir. Abdullah b. Amr dedi ki: Ateş ehline bu ayetten daha şiddetli bir ayet inmemiştir. Onlar ebediyen hep artan bir azaptadırlar "İşte tadın! Artık size azabı arttırmaktan başka bir şey yapmayacağız." [3]
İyilerin Durumu
31- Şüphesiz takva sahipleri için selâmet ve vuslat vardır.
32, 33, 34- Bahçeler, üzüm bağları, memeleri tomurcuklanmış bir yaşıt kızlar, dolu kadehler,
35- Orada ne boş bir lakırdı, ne de birbirine söylenen yalan söz işitirler.
36- Rabbinden bir mükâfat ve yeter bir bağış olarak (verilir.)
Açıklaması
Allah Tealâ iyileri ve onlar için hazırladığı ikram ve ebedî nimetleri haber vererek buyuruyor ki: "Şüphesiz takva sahipleri için selâmet ve vuslat vardır. Bahçeler, üzüm bağlan, memeleri tomurcuklanmış bir yaşıt kızlar, dolu kadehler." Yani, emirlerini yaparak ve yasaklarından kaçınarak Rablerinden korkanlara bir başarı ve arzuyu yakalama, cehennemden kurtuluş vardır. Ağaçlı, meyvalı, tadı lezzetli üzümleri olan bahçelerden, genç ve aynı yaşta kızlardan ve sarhoş etmeyen içki ile dopdolu kadehlerden yararlanma vardır.
Üzümlerin bahçelere atfedilmesi hâss'ın âmm'a atfedilmesi olup üzümlerin değerini yükseltmektedir. İbni Abbas "Mefaz: selâmet" kelimesini gezinti yeri olarak tefsir etmiş ve İbni Kesir de onu tercih etmiştir. Çünkü ondan sonra "bahçeler" zikredilmiştir. Bahçeler de hurma ve diğerlerinden oluşan bostanlardır.
"Orada ne boş bir lakırdı, ne de birbirine yalan söylenen söz işitir." Orada batıl bir söz duymazlar. Birbirlerine yalan da söylemezler. "Orada ne bir saçmalama ne de bir günaha sokma vardır." (Tûr, 52/23) Bu, etrafın temizliğini ve edebî seviyenin yüksekliğini gösterir. Nefisler de ondan hoşlanır. Dünya ise böyle değildir; mümin insan burada nefse ağır gelen ve düşünceyi rahatsız eden şeyler duyar. Cennette boş, seviyesiz ve faydasız söz yoktur. Yalan günahı da yoktur. Bilakis orası mutluluk diyarıdır, oradaki her şey eksiklikten uzaktır.
"Rabbinden bir mükâfat ve yeter bir bağış olarak (verilir.)" Onları imanları ve güzel amellerinden dolayı Allah Tealâ'nın mükâfatlandırması, yeterli, tam, bol ve çokça vermesi, onlara vaadetmiş olduğu kat kat mükâfatlar ve günahların bağışlanması vaadine göre, O'nun lütfü ve ihsanı iledir. [4]
Allah'ın Azameti, Rahmeti, Kıyamet Gününün Gerçekleşeceği Ve İnatçı Kâfirlerin Tehdit Edilmesi
37- Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbi, rahmeti umuma yaygın olan (Allah)tan (bir mükâfat ve yeter bir bağıştır bu. Mahlûklar) O'na hitapta bulunmaya asla muktedir olamazlar.
38- O gün Ruh ve melekler saf halinde ayakta duracaktır. Rahmeti umuma yaygın olan (Allah)'in kendilerine izin verdiğinden başkaları (o gün) konuşamazlar. Onlarda doğruyu söylemişlerdir.
39- İşte bu, hak olan o gündür. O halde dileyen kişi Rabbine bir dönüş ve gidiş yeri edinsin.
40- Çünkü hakikaten biz size yakın bir azabın tehlikesini haber verdik. O gün herkes elinin önden yolladığı ne ise (ona) bakacak, kâfir ise " Ah, ne olurdu ben bir toprak olaydım!" diyecek.
Açıklaması
Allah Tealâ azameti, celâli ve rahmetinin her şeyi kapsadığını haber vererek buyuruyor ki:
"Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbi, rahmeti umuma yaygın olan (Allah)'tan (bir mükâfat ve yeter bir bağıştır bu. Mahluklar) O'na hitapta bulunmaya asla muktedir olamazlar" İman ve taat ehline en güzel karşılık ve uygun bağış, azamet ve celâl sahibi, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan şeylerin Rabbi, rahmeti her şeyi kuşatan Rahman'dandır. O heybeti ve yüceliğinden ötürü izni olmadan kimsenin O'na hitapta bulunmaya başlayamıyacağı Rabtır.
Sonra bu durumu şu sözü ile pekiştirmiştir:
"O gün Ruh ve melekler saf halinde ayakta duracaktır. Rahmeti umuma yaygın olan (Allah)'m kendilerine izin verdiğinden başkaları (o gün) konuşamazlar. Onlarda doğruyu söylemişlerdir." Kıyamet gününde Allah'ın azameti tecelli edecek, mahlukâtın gözleri Önüne serilecektir. O kadar ki Cebrail (a.s.) ve bütün seçilmiş melekler mahlukâtın mevki ve rütbe olarak en yüksektekileri oldukları halde korkunç kıyamet gününde ancak iki şartla konuşabileceklerdir.
Birincisi: Allah'tan şefaat izni: "O'nun izni olmadıkça nezdinde şefaat edecek kimmiş!" (Bakara, 2/255), "Gelecek olan o günde Allah'tan izinsiz hiçbir kimse konuşamaz." (Hud, 11/105), "O gün Rahman'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez." (Tâha, 20/109).
İkincisi: İzin şefaat eden için ise, hak ve doğru söylemelidir. İzin şefaat edilen için ise o şefaat edilen dünyada doğru söyleyen, yani tevhide şe-hadet eden "Lailâhe illallah" diyen birisi olmalıdır.
Ruh: Çoğunluğun görüşüne göre, şu ayetten ötürü Cebrail (a.s.)'dir: "Onu güvenilir Ruh indirdi. Uyaranlardan olman için senin kalbine (indirdi)." (Şuara, 26/193-194) İbni Abbas dedi ki: "O, yaratılış olarak en büyük meleklerden bir melektir." İbni Mesud da şöyle demiştir: "O göklerden ve yerden daha büyük bir melektir."
Ayette meleklerin ve Cebrail (a.s.)'in yer ve değer olarak mahlukâtın en büyüğü olduğuna ve kıyamet gününün büyüklük ve dehşetine işaret vardır.
Sonra Allah Tealâ, kıyamet günün hak olduğunu şüphesinin olmadığını haber vermiş ve şöyle buyurmuştur:
"İşte bu, hak olan o gündür. O halde dileyen kişi Rabbine bir dönüş ve gidiş yeri edinsin" İşte o meleklerin belli bir şekilde duracakları, gerçekleşeceğinde şüphe olmayan gerçek, hak gündür. Kim kurtulmak istiyorsa, gerçek bir iman ve ameli salih ile Rabbinin sevabına bir yol edinip onu Rabbine yaklaştıracak, lütfuna kavuşturacak, cezasından uzak tutacak yola girsin.
Allah Tealâ tekrar kâfirleri tehdit ederek o günden korkutup uyarmaya dönerek şöyle buyurdu:
"Çünkü hakikaten biz size yakın bir azabın tehlikesini haber verdik. O gün herkes elinin önden yolladığı ne ise (ona) bakacak, kâfir ise "Ah, ne olurdu ben bir toprak olaydım" diyecek." Ey Mekke ehli ve kâfirlerden emsalleriniz! Biz vukuu yakın olan bir azap için -ki o kıyamet günüdür- sizi uyardık ve korkuttuk. O, vukuu kesin olduğu için yakın sayılmıştır; her gelecek yakındır. Nitekim ayette bu mana vardır: "Onlar bunu görecekleri gün sanki (günün) bir akşamından, yahut bir kuşluğundan başka durmamışlardır." (Naziât, 79/46) Allah Tealâ'nın buyurduğu gibi bu yakın günde herkes dünyada hazırlamış olduğu hayır ve şerre bakar: "O gün herkes ne hayır istediyse karşısında (onu) hazırlanmış bulacak, ne kötülük yaptıysa da onunla kendi arasında uzak bir mesafe olmasını arzu edecek." (Ali İm-ran, 3/30).
Übey b. Ka'b, Ukbe b. Ebi Muayt, Ebu Cehil ve Ebu Seleme b. Abdu-lesed el- Mahzumi gibi kâfirler karşılaştıkları azap ve eziyetin çeşidinden dolayı "Ah ne olurdu ben bir toprak olaydım!" diyecekler. O, dirilen bir insan olmamayı, birbirleri ile kısastan sonra toprak olan hayvanlar gibi olmayı temenni edecekler. İbni Kesir'in zikrettiğine göre bu mana meşhur Sûr hadisinde ve Ebu Hureyre, Abdullah b. Amr ve diğerlerinden gelen haberlerde rivayet edilmiştir. Bu haberlerin özü şudur: Hayvanlar haşr olacak ve boynuzsuzun hakkı boynuzludan alınacak, sonra da toprak olacaklardır. Kâfir de azaptan kurtulmak için onların haline imrenecektir.
Son iki ayet, insanların kıyamet gününde iki fırka olacaklarına delâlet etmektedir: Allah'ın sevabına ikram ve rızasına yakın olan müminler grubu ve Allah'ın rahmetinden uzak, azap çeşitlerine düşmüş inkarcı kâfirler. [5]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/324-326.
[2] Razi, XXXI/11-12.
[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/330-332.
[4] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/334-335.
[5] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/337-339.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder