RAHMAN SURESİ
Surenin Mekkî veya Medenî Oluşu:
Rahman suresi, İbni Mesud ve Mukatil'in görüşüne göre bütünüyle Medine'de inmiştir. Onun için bazı mushaflarda "Medenîdir" diye yazılmıştır. Kurtubî, İbni Kesir ve cumhura göre -daha doğru olan bu görüştür-Rahman suresi Mekkî'dir. Hasan el-Basrî, Urve ibni Zübeyr, Ikrime, Atâ ve Cabir'in görüşü de budur. İbni Abbas'a göre "Göklerde ve yerde olan herkes ondan ister" ayeti hariç hepsi Mekkî'dir.
Rahman suresi yetmiş sekiz ayettir. Bazıları yetmiş altı ayet saymıştır.
Cumhurun benimsediği ve daha doğru kabul edilen görüşün delili, Urve bin Zübeyr'den gelen şu rivayettir. O şöyle dedi: Mekke'de Rasulul-lah'tan sonra Kur'an'ı ilk açıktan okuyan İbni Mesud'dur. Hadise şöyle oldu: Ashab-ı kiram "Kureyş bu Kur'an'ı açıktan okunurken hiç duymadı. Onlara bunu kim duyurabilecek?" dediklerinde İbni Mesud "Ben" dedi. As-hab "Korkarız, sana bir şey yaparlar, biz kendisini, aşiretinin savunacağı bir adam istiyoruz." dediler. O "Hayır, ben gideceğim" dedi ve Makam-ı İbrahim'in yanında durup besmele çekerek Rahman suresini okumaya başladı. Sonra sesini yükselterek devam etti. Kureyş toplantı yerlerindeydiler, düşündüler. "Ümmü Abd'in oğlu ne diyor?" dediler. "Muhammed'in kendisine indiğini iddia ettiğini okuyor" dediler. Sonra İbni Mesud'u dövdüler, hatta yüzünü yaraladılar. Yine sahih rivayetlerde bildirildiğine göre Rasulul-lah (s.a.) Nahle denilen yerde sabah namazı kılarken Rahman suresini okudu. Oradan cinlerden bir grup geçiyordu, duydular hemen Rasulullah'a iman ettiler.
Tirmizi'nin rivayetine göre Cabir şöyle dedi: Rasulullah (s.a.) ashabının yanına çıktı. Onlara, Rahman suresini başından sonuna kadar okudu. Sükût ettiler. Sonra Rasulullah (s.a.) şöyle dedi: Bu sureyi cin gecesi cinlere okudum, sizden daha güzel karşılık veriyorlardı. "O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?" ayetlerine geldikçe "Nimetlerinden hiçbir şeyi, ey Rabbimiz, yalan sayamayız, hamdimiz yalnız sanadır."[1]
İşte bu rivayetler bu surenin Mekkî olduğuna delildir. [2]
Dünyevi Ve Uhrevi En Büyük İlahi Nimetler
1-4- O çok esirgeyici (Allah), Kur'an'ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona beyanı öğretti.
5- Güneş ve ay bir hesapladır.
6- Bitkiler ve ağaçlar secde ederler.
7- Göğü de O yükseltti. Mizanı O koydu.
8- Tartıda haksızlık etmeyin diye.
9- Tartıyı adaletle doğrultun, tartı-lanı eksik yapmayın.
10- Yeri, onu da canlılar için O koydu.
11- O yerde meyveler ve tomurcuktu hurma ağaçları vardır.
12- Samanlı taneler ve hoş kokulu (bitkiler) vardır.
13- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
Açıklaması:
"O çok esirgeyici Allah, Kur'an'ı öğretti." Yani Allah'ın dünyada ve ahi-rette varlıklara karşı raKmeti geniştir. Ümmetine öğretmesi için kulu Mu-hammed'e Kur'an'ı indirdi ve onu insanlara karşı kesin bir hüccet kıldı ve merhamet ettiklerine onun ezberlenmesini ve anlaşılmasını kolaylaştırdı. Bu ayetler "Muhakkak onu ona bir beşer öğretiyor." (Nahl, 16/103) diyen Mekkelilere bir cevaptır.
Bu sure Allah'ın kullarına ihsan ettiği nimetleri bir bir saymak için inmiş ve bunların en kıymetlisi ve en faydalısı hepsinden önce beyan edilmiştir ki o da kullarına Kur'an öğretme nimetidir. Zira bu nimet dünya ve ahi-ret saadetinin kaynağıdır. Sonra Allah insanı yaratma ve ona kâinatı imar etme yetenek ve gücünü ihsan etme nimetini hatırlatarak şöyle buyurdu:
"İnsanı yarattı, ona beyanı öğretti." Yani Allah insan cinsini yarattı ve başkalarıyla konuşması, çevresiyle anlaşabilmesi, böylece aralarında yardımlaşma, ülfet ve ünsiyet meydana gelmesi için ona konuşmayı ve düşündüklerini ifade etmeyi öğretti. Bununla öğretmenin unsurları tamamlanmış oldu: Kitap ve öğretici Kur'an ve peygamber, öğrenci de insan. Öğrenmenin yolu ve keyfiyeti ise beyandır.
Sonra Allah öğrenme sahasını teşkil eden birtakım ulvî şeyler zikrederek şöyle buyurdu:
"Güneş ve ay bir hesapladır." Yani gündüzü aydınlatan parlak güneş, gecenin nuru ay, her kişi de burçlarında ve belirlenmiş güzergâhında bilinen, takdir ve tanzim edilen, ince bir hesapla akıp giderler, yollarından çıkmazlar. Bu hareketleriyle ay ve güneş çeşitli mevsimleri, ayların ve senelerin sayısını, ziraat mevsimlerini, insanlar arasındaki işlemlerin zamanlarını ve insan ömrünü gösterirler; gerek insanlar, gerekse bitki ve diğer canlıllar için büyük faydalar sağlarlar. "O, sabahı aydınlatandır. O, geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı birer hesap ölçüsü kılmıştır. İşte bu, aziz olan, pek iyi bilen Allah'ın takdiridir." (En'am, 6/96) ayetinde de Ce-nab-ı Hakkın buyurduğu gibi Ay ve Güneş hiç karışmayan ve değişmeyen, kanunlaşmış bir hesapla birbirlerini takip ederler.
Sonra Allah süflî arzın âlemlerinden bazılarını zikrederek şöyle buyurdu: "Bitkiler ve ağaçlar secde ederler." Yani gövde kısmı olmayan bitkiler ve gövdesi olan ağaçlar, mükellef insanların kendi istekleriyle secde edip boyun eğdikleri gibi onlar da yapılan icabı Allah'ın murad ettiği hususta, O'na boyun eğer. Zira bu bitkilerin muayyen bir zamanda ve sınırlı bir müddet için yerden çıkışları ve çeşitli şekil, renk, miktar, tat ve koku bakımından insana gıda ve istifade edilebilir nimet olarak sunulması Allah'ın kudretine boyun eğmesi demektir.
Sonra Allah eşya arasındaki dengeye ve alış-verişlerde adaletli davranma zaruretine dikkat çekerek şöyle buyurdu:
"Göğü de O yükseltti, mizanı O koydu, tartıda haksızlık etmeyin diye." Yani Allah semayı arzın üstünde, yerini ye rütbesini yüksek kıldı, ulvî ve süflî âlemlerdeki dengeyi koydu, eşyanın alış-verişle mübadelesi esnasında tartı aleti kullanırken adalet ve insafı elden bırakmamanız için emrettiği o adaleti arza yerleştirdi. Nitekim bir başka ayette bu şöyle ifade edilmiştir: "Andolsun ki biz elçilerimizi açık açık burhanlarla gönderdik ve insanların adaleti ayakta tutmaları için beraberlerinde de kitabı ve mizanı indirdik." (Hadid, 57/25). İşte bu tartıda haksızlığa yasak eden bir nehiydir.
Allah adaletli davranmanın gereğini vurgulayarak şöyle buyurdu: "Tartıyı adaletle doğrultun, tartılanı eksik yapmayın. 'Yani tartınızı doğru yapın; eksik, noksan yapmayın, hak ve adaleti gözeterek "Doğru terazi ile tartın." (Şuara, 26/182).
Bu tekrarın maksadı "adil davranın" emrini te'kit içindir. Allah burada önce adaleti emretti, sonra ziyade yapmak suretiyle haddi aşmak demek olan "tuğyanı", daha sonra da eksik ve noksan yapmak demek olan "hüsran"ı yasak etti.
Sonra semanın mukabili arzdaki nimetini zikrederek şöyle buyurdu:
"Yeri, onu da canlılar için O koydu" Yani Allah göğü yükselttiği gibi, yeri de koydu, istifade edilebilmesi için serdi ve hazırladı, canlılar, üzerinde durabilsin diye yüksek ve ulu dağlarla onu yerleştirdi, sakinleştirdi. Sonra Allah o yeryüzünde insanların yaşamasına vesile olan şeylerden bahsederek şöyle buyurdu:
"O yerde meyveler ve tomurcuklu hurma ağaçları vardır. Samanlı taneler ve hoş kokulu (bitkiler) vardır." Yani çeşitli renk, koku ve tatta meyve olarak yenilenler, bir müddet sonra hurma olacak tomurcuklarla yüklü hurma ağaçlan, arpa, buğday ve mısır gibi sap ve samanı olup ana gıda maddesi olan hububat, güzel kokulu yaprakları olup koklanabilen çeşit çeşit nimetler yeryüzündedir.
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz." Yani ey insanlar ve cinler Rabbinizin yukarıda sayılan nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz. Burada hitap, insan ve cinler âlemine, her ikisinedir. Bu ayetin bu sure de, nimetlerden bir veya birkaçınım özelliği sayıldıktan sonra otuzbir defa tekrar ettiğini öğrenmiştik. Bu nimetlerin hatırlatılma-sını te'kit, önemine dikkat çekmek ve insan ve cinnin bunları ikrar etmelerini temin için Allah bu ayeti her iki nimet arasına bir ayırıcı olarak koymuştur. "Rabbinizin..." ifadesi, bu nimetlerin asıl kaynağının, kullarının beslenme ve gelişmesini tekellüf eden Allah olduğunu, dolayısıyla ihsan ettiği bu nimetlere karşı hamd ve şükre lâyık olanın o olduğunu beyan etmek içindir. [3]
Bazı Nimetlerin İzahı:
14- O, insanı pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan yarattı.
15- Cinleri de yalın bir ateşten yarattı.
16- O halde, Rabbinizin nimetleri- nin hangisini yalanlayabilirsiniz.
18-O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz? İki denizi saldı, birbirlerine kavuşurlar.
20- Aralarında bir engel vardır, birbirlerine karışmazlar.
21- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
22' ° iki denizden inci ve mercan çıkar.
23- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
24- Denizde dağlar gibi yükselen gemiler de O'nundur.
25- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
Açıklaması:
"O, insanı pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan yarattı." Yani Allah insanın aslını, topraktan yapılıp ateşte pişirilmiş, vurulduğu zaman ses veren kerpice benzer kuru bir çamurdan yarattı. Bu teşbih insanın sağlamlığını ve parçalarının ayrılmaz olduğunu ifade etmeyi amaçlamaktadır.
Yaratılış merhaleleri itibariyle bunun açıklanmasında Kur'an-ı Ke-rim'in ifadeleri çeşitlilik arzeder: Bazan topraktan, değişken çamurdan yaratıldığını söylerken bazan da ele yapışan mahiyetteki bir çamurdan yaratıldığını ifade etmiştir. Bu şuna işarettir: Âdem (a.s.) önce topraktan yaratıldı, sonra çamur haline geldi, sonra değişken, şekil tutmayan çamur, sonra ele yapışan özlü çamur daha sonra da pişmiş kerpiç gibi oldu. Sanki bütün bu çeşitlerden yaratıldığı ifade edilmek istenmektedir.
"Cinleri de yalın bir ateşten yarattı." Yani cinleri ateşin ucundan yani sarı, kırmızı ve yeşil gibi çeşitli renklerde görülen dumansız saf alevden yarattı. Ahmed bin Hanbel'in Hz. Ayşe'den rivayetine göre Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Melekler nurdan, cinler saf alevden, Âdem de size vasfedi-len şeyden yaratıldı."
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz." Yani ey insanlar ve cinler Allah'ın nimetlerinden hangisini yalanlıyor ve bu elle tutulan gözle görülen nimetlerin hangisini inkâr ediyorsunuz?
"İki doğunun ve iki batının Rabbidir." Yani O, yaz ve kış güneşin doğduğu iki doğunun, battığı iki batının Rabbidir. İşte onun bu farklı ufuklardan doğup batması sebebiyle mevsimler oluşur, havalar soğuktan sıcağa değişir ve insanların menfaatine daha nice hadiseler olur.
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?"
"Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim" ayetinde doğu ve batının çoğul gelmesine gelince: Bunun sebebi, insanlara nispetle güneşin doğduğu ufkun hergün değişmesidir. Yine bir başka ayette "Doğunun ve batının Rabbi" (Müzzemmil, 73/9) şeklinde müfred gelmesi ise cins murad edildiği içindir.
Bu şekilde doğu ve batının değişmesinde insanlar dahil bütün varlıkların yaran olunca Allah "O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" dedi. Mesela güneş kuzey yarım kürede yengeç burcundan doğduğunda yaz olurken, güneyde oğlak burcundan doğduğunda yaz olur. Bu sırada kuzeyde mevsim kıştır. Güneş yaz-kış aynı yerden doğup batsaydı mevsimler meydana gelmez, ziraat yapılamazdı.
Allah karadaki nimetlerini böylece beyan ettikten sonra denizdeki nimetlerini de zikrederek şöyle buyurdu:
"İki denizi saldı, birbirine kavuşurlar. Aralarında bir engel vardır, birbirlerine karışmazlar." Yani biri tatlı, diğeri tuzlu iki denizi bitişik yarattı, aralarında gözle görünen bir ayırıcı yok. Bununla beraber aradaki görülmeyen bir engelden dolayı birbirlerine girip karışmazlar, ayrı olarak devam edip giderler. Nitekim başka bir ayette bu şöyle ifade edilmiştir: "Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koyan O'dur." (Furkan, 25/53).
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani ey insanlar ve cinler bu nimetlerin veya menfaatlerin hangisini yalanlarsınız? Tatlısı; içmek, hayvan ve bitkileri sulamak için; tuzlusu ise aşağıdaki ayet-i kerimede geleceği gibi inci ve mercan çıkarmak ve daha nice yararlar içindir.
"O iki denizden inci ve mercan çıkar." Yani o denizlerin tuzlu olanından inci ve mercan çıkar.
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani ey insanlar ve cinler! Allah'ın size ihsan ettiği bu apaçık nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? Bu ayetlerin her birinde hiç kimsenin reddedemeyeceği, inkâra gücü yetmeyeceği şeyler vardır.
"Denizde dağlar gibi yükselen gemiler de O'nundur." yani tahtaları yanyana getirilip monte edilen, direkleri ve yelkenleri dağ gibi yükselen, denizlerde akıp giden o gemileri yapma düşüncesini ilham eden Allah'tır. O gemiler denizlerde bir beldeden diğerine, bir kıtadan ötekine yolcu, yük, eşya, gıda maddesi, erzak ve alet taşır. Hatta günümüzde bazı petrol tankerlerinin taşıma kapasitesi beşyüz bin tona ulaşmıştır. Diğer tarafdan harp uçak gemileri, korkunç atom denizaltıları vardır. Allah dileseydi denizi buna müsait yaratmaz gemiler de su üstünde duramazdı.
Ayette geçen "el-münşe'ât" kelimesi ya "yükseltilmiş" manasına veya "inşa edilmiş, yapılmış, icad edilmiş" manasındadır. Her ne kadar bu kelime büyük ve küçük her tür gemi için kullanılsa da, dağlara teşbih edilmesinden büyük gemiler için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Gökler, yerler, göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ın olmasına rağmen özellikle "gemiler O'nundur" denilmesinin sebebi, insanların mallarının ve canlarının Allah'ın kudret elinde olduğunu, bu gemilerde başka hiç kimsenin tasarruf yetkisinin olmadığını ifade etmek içindir?
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani ey insanlar ve cinler, Allah'ın nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz? Bu çeşit çeşit nimetler sizin için yaratıldı. Büyük büyük gemilerin yapılışı, onların denizde akıp gidişi, uzak mesafeleri yakınlaştırması, ve dünyanın uzak uzak bölgeleri arasında bağlantı kurması ve diğer ülkelerdeki insanların istifade etmesi için ticarî ve sınaî malların taşınması gibi hususlarda Allah'ın kudretini inkâr etmeniz mümkün mü? [4]
Herşey Fani, Allah Bakidir:
26- Yeryüzünde bulunan her canlı fanidir.
27- Azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı baki kalacak.
28- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
29- Göklerde ve yerde herkes O'n-dan ister. Hergün O bir iştedir.
30- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
Açıklaması:
'Yeryüzünde bulunan her canlı fanidir. (Ancak) azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı baki kalacaktır." Yani yer yüzünde bulunan insan ve hayvan bütün canlılar, Allah'ın diledikleri hariç bütün gök ehli ölüp yok olacaklar, hepsinin hayatı sona erecek. Ancak azamet ve kibriya sahibi, ihlâslı kullarına ikram ve ihsanda bulunan Allah'ın zatı baki kalacaktır. "Celâl ve ikram" sıfatları Allah'ın azametini beyan eden sıfatlanndandır. Nimetlerin en büyüğü de bu yok olmanın ardından mükâfat vaktinin gelmesidir. Tir-mizî'nin Enes'ten rivayet ettiği hadiste Rasulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Dualarınızda "Ey celal ve ikram sahibi" diye dua edin." Rasulullah (s.a.) namaz kılarken "Ey celal ve ikram sahibi" diyen birine rastladı ve ona "Senin duan kabul olundu." dedi.
Allah Rasulünün rivayet edilen duaları içinde "Ey celal ve ikram sahibi" lafızları da geçmektedir. Bunlardan biri şöyledir:
"Ya Hayyu ya Kayyum, Ya bedfa's-semavati ve'l-arz, Ya Ze'1-celali vel-ikram, Lâilâhe illâ ente bi-rahmetike nesteğîsü, aslih lena şe'nenâ küllehu, velâ tekilnâ ilâ enfüsinâ tarfete aynin, velâ ilâ ehadin min halkike."
Şu ayet-i kerimede sadedinde bulunduğumuz ayetin bir benzeridir: "Allah'ın zatı hariç, her şey helak olacaktır. Hüküm O'nundur, O'na döndürüleceksiniz. " (Kasas, 28/88). İbni Kesir şöyle dedi: Allah bu Rahman ayetinde yüzünü, yani zatını "celal ve ikram sahibi" diye vasfetti. Bunun manası şudur: Allah yüceltilmeye lâyıktır; isyan edilmez, itaat edilmeye lâyıktır, muhalefet edilmez. İbni Abbas şöyle dedi: Celal ve ikram sahibi demek, azamet ve kibriya sahibi demektir.[5]
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Ey insanlar ve cinler Rabbinizin bu nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? İnsanlar ve diğer bütün canlılar hepsi vefat edip sonra ahiret yurduna gitmekte müsavidirler. Orada celal ve ikram sahibi Allah onlar hakkında adil hükmü ile hükmedecektir. Fani olma, baki kalmak ve ebedi hayat için bir yoldur. Öyleyse fani olmakta, ölümde eşit olma nimeti, nesillerin birbirini takip etme nimeti, mutlak adalet nimeti, fani dünyadan maddî ve ruhî nimetleri bulunan ceza ve mükâfat dünyası olan ebedî ahiret yurduna intikal etme nimeti vardır. O halde bu büyük nimetleri tekzip etme sizden nasıl sadır olabilir?
"Göklerde ve yerde herkes ondan ister. Her gün O bir iştedir." Yani bütün gök ehli ve dünyadakiler muhtaç oldukları her şeyi ondan isterler. Se-malardakiler O'ndan bağışlanmalarını ister, ama nzık istemezler. Dünyadakiler ise her ikisini de isterler. Melekler de insanlar için hem rızık, hem de mağfiret isterler. O halde ne melekler âlemi, ne de insanlar ve cinler âlemi O'ndan müstağni olamazlar. Maddenin kendisine münasip olana ihtiyacı olur, bitkiler kendi varlıklarını devam ettirecek şeye ihtiyaç duyarlar, insan maddî ve manevî hayatını ayakta tutacak şeylere, hayvan devamını sağlayacak unsurlara ihtiyaç duyar.
Bu ayet-i kerime Allah'ın hiçbir varlığına muhtaç olmadığım, ama bütün varlıkların her an O'na muhtaç olduklarını ve halleri ve dilleriyle hep O'ndan istedikleri, Cenab-ı Hakk'ın her gün ve her an bir faaliyette olduğunu, bu cümleden olarak her an dirilttiğini, öldürdüğünü, rızık verdiğini, zengin ve fakir yaptığını, aziz ve zelil ettiğini, hasta edip şifa verdiğini, kimine verip kimine vermediğini, affedip cezalandırdığını ve sayılmayacak kadar benzeri haller üzre olduğunu haber vermektedir.
İbni Cerir, Taberani ve İbni Asâkir'in Abdullah bin Münib el-Ezdî'den rivayet ettiklerine göre Rasullulah (s.a.) "Hergün O bir işdedir" ayetini okudu. Biz "Ya Rasulallah bu iş nedir?" deyince O "Bir günahı affetmesi, bir sıkıntıyı gidermesi, bazılarını yükseltip diğer bazılarını zelil etmesidir." diye cevap verdi.
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani Allah'ın hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? Zira Onun kullarının işlerini yürütmede işinin muhtelif oluşu, inkârı mümkün olmayan, hiçbir inkarcı için inkârı kolay olmayan bir nimettir. [6]
Amellere Sevap Ve Ceza Ahirette Olacaktır:
31- Ey insanlar ve cinler! Sizin için boşalacağız.
32- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsin?
33- Ey insan ve cin toplulukları, göklerin ve yerin bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse, geçin gidin. Ancak büyük bir güçle geçebilirsiniz.
34- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
35- Üzerinize ateşten bir alev ve bir duman gönderilir de aranızda yar-dımlaşamazsımz.
36- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
Açıklaması:
"Ey insanlar ve cinler! Sizin için vakit ayıracağız." Yani sizin hesabınızı görmek ve yaptıklarınızın karşılığını vermek için de vakit ayıracağız. İnsan ve cin taifesine sekaleyn denilmesi, gerek hayat gerekse ölümleri halinde bu iki varlığın yere ağırlık vermesinden dolayıdır. Çünkü "sekal" ağırlık demektir. Ayetteki bu ifadede Allah tarafından kullara şiddetli bir tehdit vardır. Cenab-ı Hakkı hiçbir şeyin meşgul etmeyeceği de asla unutulmamalıdır.
"Sekaleyn" kelimesinin yukarıdaki şekilde tefsir edilişi sahih hadislerde gelmiştir: "Onu sakaleyn hariç, her şey işitir." Hadisin bir başka rivayetinde ise "sekaleyn" yerine "insan ve cin" kelimeleri gelmiştir. Bu "Sur" hadisinde "sekaleyn", insan ve cin diye beyan edilmiştir.
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani ey insan ve cin topluluğu Allah'ın nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz? İyilik yapanlara sevap, kötülük yapanlara ceza vermek suretiyle varlıklara karşı adil davranması, hiç kimseye zulmetmemesi, O'nun nimetlerinden biridir.
Bu cezadan kurtuluş da yoktur. Allah şöyle buyuruyor: "Ey insan ve cin toplulukları, göklerin ve yerin bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçin gidin. Ancak büyük bir güçle geçebilirsiniz." Yani ey insanlar ve cinler, Allah'ın takdirinden ve hükmünden, emir ve tasarrufundan kaçıp kurtulmak için göklerin ve yerin köşesinden bucağından dışarı çıkabilecek-seniz çıkın ve kendinizi kurtarın. Bu kurtuluşu ve hükmünden kaçışı da, ancak bir güç ve kuvvetle yapabilirsiniz; bu güç kuvvet de sizde yok. Öyleyse kaçmamız mümkün değildir.
Bu ayetin bir benzeri de şudur: "Kötülük yapanlara gelince: Kötülüğün cezası misli iledir. Onları zillet kaplayacaktır. Onları Allah'a karşı koruyacak hiç kimse yoktur. Onların yüzleri sanki karanlık geceden bir parçaya bürünmüştür. İşte onlar da cehennem ehlidir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. " (Yunus, 10/27).
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz"?" Allah'ın nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz ey ins ve cin? İkaz ve uyarılarını önceden yapması da bu nimetlerden biridir. Bak, iyilik edeni teşvik ediyor, kötülük yapanı korkutuyor. Allah herkesi cezalandırmaya kadirdir, hiç kimse kurtulamaz. Mutlak kudret sahibi olmasına rağmen, affedebilir de. Bu da başka bir nimettir. Ayette "gücünüz yeterse, geçin" şeklinde cemi sigasıyla gelmesi insanların ve cinlerin aczini, Allah'ın mülkünün azametini beyan içindir.
"Üzerinize ateşten bir alev ve bir duman gönderilir de, aranızda yar-dımlaşamazsınız." Yani göklerden ve yerden çıksanız bile ey ins ve cin, Allah size ateşten bir sel veya dumansız bir alev ile dumanlı bir ateş musallat kılar veya başınızdan erimiş bakır döker de Allah'ın azabından yine kurtulamazsınız. "en-Nühas" kelimesi ya alevsiz duman veya başlara dökülen erimiş bakır demektir. "Aleykümâ" zamirinin tesniye gelmesi gönderilecek azabın ne insan ve cinlerin tamamına, ne de sadece birine gönderilmeyeceğini, bilâkis her iki taifeden bazılarına gönderileceğini açıklamak içindir. "Felâ-tentasırân" fiilinin tesniye gelmesi ile de, her iki taife kastedilmektedir. "Ey insanlar ve cinler! Birbirinize yardım edemezsiniz." demektir.
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Bu tehdit bir lütuftur, itaatkârla isyankârı ayırmak birincisini mükâfatlandırıp ikincisini cezalandırmak da Allah'ın nimetlerindendir. [7]
Göklerin Parçalanması Ve Kıyamette Mücrimlerin Durumu:
37- Artık gök yarılıp kızarmış yağ gibi bir gül olduğu zaman.
38- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
39- İşte o gün ne insana, ne cinne günahı sorulmaz.
40- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
41- Günahkârlar simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar.
42- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
43- İşte bu, günahkârların yalan saydıkları cehennemdir.
44- Onlar cehennemle kaynar su arasında dolaşır dururlar.
Açıklaması:
"Üzerinize dumansız ateş gönderildiği vakit birbirinize yardım da edemezsiniz" ayetinin peşinden gelen "feizen şakkati's-sema" ayeti "fe-i takip" ile başladı. Buna göre mana şöyle olur: Gök yarılıp eridiği ve yer gök, hava hepsi ateş olduğu zaman birbirinize nasıl yardım edebilirsiniz?
"Artık gök yarılıp kızarmış yağ gibi bir gül olduğu zaman." Yani kıyamet günü gelip gök yarıldığı, kırmızı bir gül gibi olup dağıldığı ve yağ gibi eridiği, bir başka manaya göre kırmızı deri (sahtiyan) gibi renklendiği zaman. Burada anlatılmak istenen şudur: Gökyüzü zeytin yağı gibi erir ve renkten renge girer: Bazan kırmızı, bazan sarı, bazan mavi, bazan yeşil olur. İşte bu, emrin şiddetinden ve kıyametin dehşetindendir.
Bu ayetin benzeri birçok ayet vardır. Mesela: "Gök yarıldığı zaman" (İnşikak, 84/1 ve İnfitar, 82/1); "Gök de yarılır ve artık o gün o çökmeye yüz tutar." (Hakka, 69/16); "O gün gökyüzü beyaz bulutlar ile yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir." (Furkan, 25/25).
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Allah'ın nimetlerinin hangisini inkâr edersiniz ey insanlar ve cinler! Çünkü verilen bu haberlerde, duyanı kötülükten alıkoyacak bir korku ve dehşet var. Bütün bu olanlardan sonra Allah'ın hangi nimetini tekzip edebilirsiniz?
"İşte o gün ne insana ne cinne günahı sorulmaz." Yani gök yanldığı zaman ne insandan, ne cinden hiç kimsenin günahı sorulmaz, çünkü onlar daha kabirlerinden çıkarken simalarından tanınırlar. Ve çünkü Allah kullarının hesabına amelleri tespit edip zaptetti. Mücahid bu ayet hakkında "melekler mücrimleri sormazlar, çünkü onlar simalarından bilinirler, ma-nasındadır." demiştir.
Bu manayı ifade eden bir ayet de şudur: "Bu, dillerinin tutulacağı bir gündür. Onlara izin de verilmez ki özür dilesinler." (Mürselat; 77/35-36). Ancak "Rablerine yemin olsun ki onların hepsine yapmış olduklarını mutlaka soracağız." (Hicr, 15/92). ve "Tutuklayın onları, çünkü onlar sorgulanacaklar. " (Saffat, 37/24) ayetlerinde ifade edildiği üzere mücrimler daha sonra, başka bir merhalede, beşeriyetin hesap meydanında bütün amellerinden sorgulandığı günde sorguya çekileceklerdir.
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" İşte bu günde Allah'ın mümin kullarına ihsan ettiği nimetlerden hangisini inkâr edebilirsiniz. Bunlardan biri de insanlar günahlardan sakınsınlar ve akıllarını başlarına alsınlar diye önceden uyarması ve korkutmasıdır.
Sonra Allah mücrimlere günahlarının sorulmamasının sebebini beyan ederek şöyle buyurdu:
"Günahkârlar simalarından tanınır da perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar." Yani kâfirler ve facirler kabirlerinden çıktıkları gün alâmetlerinden tanınırlar da perçemlerinden ve ayaklarından tutulup birleştirilir ve melekler tarafından ateşe fırlatılırlar. Onların alâmetleri siyah yüzlü, mavi gözlü olmaları ve derin bir hüzün ve bedbinlik içinde bulunmalarıdır. Perçem, "en-Nâsıyeti" kelimesinin karşılığıdır. "Nasiye" alına ve saçın ön kısmına denir.
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Önceden uyarılıp ikaz edilmişsiniz, ahiret âleminde beklenen akibeti öğrenmişsiniz, hâlâ hangi nimeti inkâra kalkışıyorsunuz ey insanlar ve cinler!
"İşte bu, günahkârların yalan saydıkları cehennemdir. Onlar cehennem ile kaynar su arasında dolaşır dururlar." Burada şu cümle takdir edilmelidir. Bu sırada onlar azarlanarak şöyle denilecek: İşte bu müşahede edip gördüğünüz şey, varlığını tekzip edip olacağını inkâr edegeldiğiniz cehennemdir. İşte şimdi gözünüzle görüyorsunuz, önünüzde duruyor.
Onlar bazan cehennemde yakılarak, bazan da hamimden (cehennem içeceğinden) bir şey içirilerek azap olunacaklar. "Hamim" ya içecek olur veya içildiğinde eritilmiş bakır gibi bağırsakları ve iç organları parçalayan son derece sıcak kaynar su olur. Nitekim ayet-i kerimede bu şöyle ifade edilir: "Boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde sıcak suya sürüklenecekler, sonra da ateşte yakılacaklar." (Gâfir, 40/71-72). "... inkâr edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir. Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir. Bununla karınlarının içindekiler ve derileri eritilecek-tir." (Hac, 22/19-21).
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani önceden yapılan bu uyarı ve açıklamalardan sonra hangi nimeti tekzip edersiniz ey insanlar ve cinler! [8]
Ahirette Müttakilere Allah'ın Çeşitli Nimetleri:
46- Rabbinin huzurunda (hesap için) durmaktan korkanlara iki cennet vardır.
47- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
48- Çeşit çeşit ağaçlar.
49- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
50- Bu ikisinde akar iki kaynak vardır
51- °halde ?»bbinİ2İn nimetlerinin hangisini yalan sayabilirsiniz?
52- Bu ikisinde her meyveden çifte çifte vardır.
53- ° halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalan sayabilirsiniz?
54- Astarlan atlastan olan minderlere yaslanırlar. O iki cennetin mey veleri yakındır.
55' ° halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
56" Oralarda gözlerini yalnız kocala- nna çevirmiş kadınlar vardır ki onlardan önce bunlara ne insan, ne cin asla dokurunanııstır.
57- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
58- Sanki onlar yakut ve mercandırlar.
59- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
60- İyiliğin mükâfatı iyilikten başka mıdır?
61- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
Açıklaması:
"Rabbinin huzurunda durmaktan korkanlara iki cennet vardır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani Allah'tan korkan ve daima onun murakabesi altında olduğunu bilip de hesap günü hesaba çekilmek için kulların Allah'ın huzurunda duracağı anın heybetinden ürperen ve daima Allah'ın kendisinin ahvaline, söz ve fiillerine muttali ve vâkıf olduğunu hesaba katanlar için biri manevî diğeri maddî olmak üzere iki cennet vardır: Manevî olanı Allah'ın rızası ve memnuniyetidir. "Allah'tan gelecek hoşnutluk en büyüktür," (Tevbe, 9/72). Maddî olanı ise salih amellerinden dolayı nail olacağı dünya nimetleri cinsinden maddî nimetlerdir. O halde ey insan ve cinler! Allah'ın nimetlerinin hangisini yalan sayabilirsiniz? Cennette ebedi ve devamlı kalmanın yanında cennet nimetlerinin emsali yoktur. Allah'ın iki veya daha fazla sayısız cennetler vermesine ne mani olabilir?
İbni Abbas ve başka alimlerin de dediği gibi sahih olan, bu ayet-i kerime insan ve cinleri kapsadığı ve iman edip takva sahibi oldukları takdirde cinlerin de cennete gireceğine en açık şekilde delâlet ettiğidir.
Buhari, Müslim ve Ebu Davud'un dışında diğer Sünne sahiplerinin rivayetine göre Ebu Musa el-Eş'arî şöyle dedi: "Firdevs cennetleri dört tanedir: İkisinin süs eşyaları, kaplan ve içindeki her şey altındandır. Diğer ikisinin kaplan, süs eşyalan ve içindekiler ise gümüştendir. Adn cennetinde, cennettekilerle Rableri arasında Rida-i Kibriya'dan başka bir şey yoktur."
İbni Cerir ve Neseî'nin rivayetlerine göre Ebudderda şöyle dedi: Bir gün Rasulullah (s.a.) "Rabbinin huzurunda durmaktan korkanlara iki cennet vardır." ayetini okudu. Ben "Zina etse, hırsızlık yapsa da mı? dedim. O, ayeti tekrar etti. Ben yine aynı soruyu tekrar ettim. O, ayeti tekrar okudu. Ben yine "Zina etse, hırsızlık yapsa da mı?" dedim. Rasulullah (s.a.) "Eubd-derda'ya rağmen (o istemese de, yine de iki cennet vardır.)" dedi.
Sonra bu iki cenneti şöyle tanıttı: "Çeşit çeşit ağaçlar. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani her çeşidinden olgun ve kaliteli meyvelerle yüklü terütaze güzel dallar. Diğer bir manaya göre çeşit çeşit meyveler ve ağaçlar bulunan iki cennet. O halde ey insanlar ve cinler! Allah'ın nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz; çünkü hiç şüphesiz bu güzellik ve bu nimetler her aklı başında insanın can attığı şeylerdir.
"Bu ikisinde akar iki kaynak vardır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani bu iki cennetin her birinde akar iki kaynak suyu vardır. Bunlar o ağaçları sulamak için akan iki kaynaktır. Hasan el-Basrî bunların birisine Tesnim, diğerine Selsebil denildiğini söylemiştir. O halde Allah'ın nimetlerinin hangisi tekzip edilebilir? Çünkü bütün bunlar birer hakikattir, kat'îdir ve bir büyük nimettir.
"Bu ikisinde her meyveden çifte çifte vardır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani bu iki cennette keyifle yenilir her türlü meyveden iki çeşit vardır, her birinden ayrı tad alınır: Biri taze, diğeri kurudur. Dünya meyvalannın aksine onların hangisinin diğerinden daha güzel, daha üstün olduğu ayırt edilemez. Onlar henüz hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin hatırına gelmeyen cinsten meyvelerdir. O halde ey insanlar ve cinler! Bu nimetlerden hangisini inkâr edebilirsiniz? İbni Abbas "Ahirette olanların dünyada sadece adı vardır." demiştir. Yani aralarında dağlar kadar fark var, demek istemiştir.
Yiyecekleri zikrettikten sonra Allah döşekleri zikrederek şöyle buyurdu:
"Astarları atlastan olan minderlere yaslanırlar. O iki cennetin meyveleri yakındır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani cennettekiler astarları atlastan olan döşekler üzerinde yatarlar, otururlar ve safa sürerler. İbni Abbas ve Ebu Hüreyre "Bu yatakların astarlar böyle olursa kim bilir yüzleri nasıldır?" demişlerdi. Said bin Cü-beyr'e "Astarları atlastandır, yüzleri nedendir?" diye sorulduğunda o: "O da Allah'ın "Hiç kimse onlar (müminler) için ne mutluluklar saklandığını bilemez. " (Secde, 32/17) dediğindendir" diye cevap verdi. İbni Abbas şöyle dedi: "O minderlerin astarlan, kalpleriniz onları bulabilsin diye size tanıtıldı. Yüzlerine gelince, onu Allah'tan başka kimse bilmez."
O iki cennetin meyveleri, Cenab-ı Hakk'ın "devşirilmeleri yakındır." (Hakka, 69/23) ve "Gölgeleri onlara yakın, meyveleri de emirlerine amade kılınmış." (İnsan, 76/14). ayetlerinde ifade ettiği gibi istedikleri zaman ve istedikleri şekilde alabilecekleri şekilde onlara yakındır. Yani meyveler almak isteyenden uzaklaşmaz, bilakis dallarından o kişiye doğru sarkarlar. Öyleyse bu nimetlerin hangisi tekzip edillir, inkâr edilir? Sonra Allah cennetteki huri ve kadınların özelliklerini zikrederek şöyle buyurdu:
"Oralarda gözlerini yalnız kocalarına çevirmiş kadınlar vardır ki, onlardan önce bunlara ne insan ne cin asla dokunmamıştır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani orada o iki cennette dilberler vardır; nehirler, gözeler, döşekler ve başka şeyler vardır. Diğer bir manaya göre: Bu sayılan nimetlerin içinde iki cennet, iki göze, meyveler, döşekler vardır. Bir başka manaya göre bütün bu sayılanlar cennetlerde olacaktır. "İki cennet" denilmesi de buna delâlet etmektedir. Ve yine bu "iki cennef'te mekânların, meclislerin ve mütenezzihâtm bulunması da bunu desteklemektedir. Mütenezzihat, gözlerini kocalarına tahsis etmiş, onlardan başkasına bakmayan, zaten cennette yaratılmış oldukları için kendilerine daha önce ne bir insan ne bir cin, asla hiç kimsenin dokunmadığı kadınlardır. O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız ey insanlar ve cinler!
Sonra Allah bu kadınların özelliklerini zikrederken şöyle buyurdu: "Sanki onlar yakut ve mercandırlar. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz ? "
Yakut ve mercan bilinen kıymetli taşlardır. Mücahid, Hasan el-Basrî, Ibni Zeyd ve diğer bazıları bu ayeti, "O kadınlar yakut parlaklığında, mercan beyazlığında" diye tefsir ederek burada mercana inci manası vermişlerdir.
Buhari ve Müslim'in Sahihlerinde Ebu Hüreyre'den rivayet ettiklerine göre Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Cennete ilk girecek zümre on dördündeki dolunay şeklinde, ondan sonrakiler gökteki parlak bir yıdız parlaklığında olacaktır. Bunlardan her bir insanın iki eşi olacak, etin arkasında baldır kemiklerindeki ilikler görülecek. Cennetteki şeyler daha göz kamaştırıcıdır. "
Sonra Allah bu mükâfatın sebebini beyan sadedinde şöyle buyurdu: "İyiliğin mükâfatı iyilikten başka mıdır? O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani dünyada güzel amel işleyenlerin mükâfatı, ahirette ona iyilikten başkası olmaz. "Güzel davrananlara daha güzel karşılık, bir de fazlası vardır." (Yunus, 10/26) ayetinde de ifade edildiği gibi bu iki cennet iman edene ve ameli salih olanadır.
Bagavî, Beyhakî, İbni Ebî Hatem ve İbni Merdüveyh'in Enes bin Ma-lik'ten naklettiğine göre Rasullullah (s.a.) "İyiliğin mükâfatı iyilikten başka mıdır?" ayetini okudu ve "Rabbiniz ne diyor anlıyor musunuz?" dedi. Onlar da Allah ve Rasulü daha iyi bilir dediler. Rasulullah, "Allah şöyle buyuruyor" dedi: "Kendisine tevhid nimeti ihsan ettiğim kişinin mükâfatı cennetten başkası değildir."
Burada zikredilen büyük nimetler, bir amel karşılığı olmayıp bilakis sırf ihsan ve ikram kabilinden olunca, bunlardan sonra Allah "O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" dedi. [9]
Cennetler İçin Diğer Bir Tasvir:
62- Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır.
63- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
64- Bunlar koyu yeşildirler.
65- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
66- O ikisinde devamlı fışkıran iki kaynak vardır.
67- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
68- İçlerinde meyve, hurma ve nar vardır.
69- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
70- İçlerinde güzel huylu, güzel yüzlü kadınlar vardır.
71- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
72- Otağlar içinde eşlerine tahsis edilmiş huriler vardır.
73- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
74- Bunlara onlardan önce ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.
75- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
76- (Eşleri) yeşil yastıklara ve harikulade güzel döşemelere yaslanırlar.
77- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
78- Azamet ve ikram sahibi Rabbi-nin adı ne yücedir!"
Açıklaması:
"Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz? Bunlar koyu yeşildirler. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani Allah'tan korkanlara orada ayrı iki cennet daha var. Diğer bir izaha göre de ayetin manası şudur: Daha önce geçen ayetteki iki cennete sahip olan kişilerin mertebelerinin gerisinde kalanlara mertebe ve fazilette öncekilere nispetle düşük iki cennet vardır. Hadiste şöyle geçmişti: "İki cennet var, kapıları altındadır, iki cennet daha var, kapıları ve içindeki diğer eşya gümüştendir." İlk ikisi mukarrabîn'in, son ikisi ashab-ı yemîn'indir. İlk geçen iki cennette ağaçlar, meyveler vs. var idi. Bu iki cennet de yemyeşildir. İbni Abbas, Ebu Eyyub el-Ensari, sahabe ve tabiinden diğer başka alimler "müdhâmmetân" ayetini "yemyeşildir" diye tefsir etmişlerdir. Ayet için yapılan bu tefsir, Taberânî ve İbni Merdüveyh'in tahriç ettiği Ebu Eyyüb'den gelen hadis içinde rivayet edilmiştir.
Ey insanlar ve cinler! Allah'ın nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz? Bu iki cennet gayet yeşillik, pırıl pırıl ve şırıl şırıldır. Ancak bunlar mertebe ve fazilet bakımından daha önce geçen o iki cennetten düşüktür. Yani orada ağaçları, meyve ağaçları ve meyveleri olan iki cennet, burada ise yemyeşil iki cennet var.
"O ikisinde devamlı fışkıran iki kaynak vardır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani o iki cennette devamlı tatlı su fışkıran iki kaynak vardır. Yani iki cennet var, sular akıyor; iki cennet vardır, onda da sular fışkırıyor. Akmak fışkırmaktan daha kuvvetlidir. Be-ra ibni Azib şöyle dedi: Akan o iki kaynak, fışkıran iki kaynaktan daha hayırlıdır. Allah'ın hangi nimetini inkâr edebilirsiniz ey insan ve cin?
"İçlerinde meyve, hurma ve nar vardır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz1?" Yani o iki cennette çok çeşitli meyvelar vardır. Hurma ve nar bunlardan bazılarıdır. Diğer meyveler arasında özellikle bu ikisinin zikredilmesi Buhari ve başkalarının dediği gibi hâssın âmm üzerine atfı kabilinden değildir, bu onların daha güzel olduğunu, diğer meyvelere nispetle daha faydalı olduğunu, hem gıda hem deva olduklarından, hem son bahar hem de kış mevsiminde bulunduklarından başkalarına üstün olduğunu ifade etmek içindir.
Cenab-ı Hak orada: "Bu ikisinde her meyveden çifte çifte vardır" demişti, burada ise "içlerinde meyve, hurma ve nar vardır." demiştir. Şüphesiz "her" kelimesinden dolayı birincisi çeşit bakımından daha çok ve daha umumidir. İkincisinde "fâkihetün" kelimesi müsbet bir cümlede nekre geldiği için umum ifade etmez.
Ey insanlar ve cinler! Allah'ın hangi nimetine nankörlük edersiniz? Çünkü bu nimetlere karşı hamd ve şükretmek gerekir.
"İçlerinde güzel huylu güzel yüzlü kadınlar vardır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani bu iki cennette maddesi ve manasıyla güzel kadınlar vardır. Üstün ahlak ve fazilet sahibi yüzleri güzel hanımlar vardır. "el-Hayyirâtü" kelimesi "hayyiretün" kelimesinin çoğuludur, bu da huyu ve yüzü güzel olan saliha hatun demektir. Bu görüş cumhura aittir. Bu görüşün delili Hasan el-Basrî'nin Ümmü Seleme'den rivayet ettiği şu hadistir: Rasulullah'a "Ya Rasulallah "Hayrâtün hisânün" ayetinde ne kastediliyor söyler misiniz?" dedim. O da "Ahlâkı güzel, yüzleri güzel olan kadınlardır." dedi. Diğer bir hadiste huriler
"Güzel huylu güzel yüzlü dilberleriz biz" "Kerem sahibi eşler için yaratılmışız biz" diyerek şarkılar söyleyeceklerdir." şeklinde rivayet edilmiştir.
Katade'ye göre "Hayyirâtün hisânün"den maksat cennette pek çok güzel ve hayırlı şeylerin olduğunu ifade etmektir.
"Otağlar içinde eşlerine tahsis edilmiş huriler vardır. O halde Rabbini-zin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani bu güzel huylu, güzel yüzlü kadınlar bembeyaz tenli iri ve pırıl pırıl gözleri olan hanımlardır, ortalıkta arz-ı endam etmeyen, inciden yapılmış cennet çadırlarında gizlenen dilberlerdir. Yukarıda geçen iki cennetin kadınları "gözlerini yalnız kocalarına çevirmiş kadınlar" şeklinde vasfedilmişti. Elbette onlar burada "otağlar içinde eşlerine tahsis edilmiş" olanlardan mertebe bakımından daha üstündürler. Çünkü -her ne kadar hepsi de yabancı gözlerden gizlenmiş olsa da- hiç şüphe yok ki kendiliklerinden gözlerini kocalarından ayırma-yanlar, başkası tarafından "eşlerine tahsis edilmiş" olanlardan daha üstündür. Arap, evinden ayrılmayan kadınları tercih eder ve över. Çünkü onlar iffetlerini daha kolay ve iyi korurlar. Allah'ın bu ve benzeri nimetlerini nasıl yalanlayabilirsiniz?
"Bunlara onlardan önce ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" O huriler, sırf Rab-lerinden korkan o müttakilere ait olsunlar, diye bundan önce ne insan, ne cinden hiç kimse onlara dokunmamıştır. Rabbinizin hangi nimetini inkâr edersiniz? Daha önce zikri geçen o iki cennetin kadınları, bunlardan fazla olarak "sanki onlar yakut ve mercandırlar" diye vasfedilmişti.
"Yeşil yastıklara ve harikulade güzel döşemelere yaslanırlar. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani cennet ehli cennette, desenli, sanatkârane dokunmuş, son derece alımlı halılar üzerinde yeşil yastıklara yaslanırlar. Allah'ın hangi nimetini inkâr edebilirsiniz ey insanlar ve cinler! Daha önce zikri geçen o iki cennetin eşyalarını Allah buradakinden daha üstün vasıflarla anlattı. Orada şöyle buyurmuştu: "Astarları atlastan olan minderlere yaslanırlar." Ve orada sayılan sıfatları "iyiliğin (ihsanın) mükâfatı iyilikten başka mıdır?" sözüyle bitirerek o cennetlere girenleri "ihsan" sıfatıyla anmıştı ki "ihsan (Allah'ı görür gibi ibadet etme)" ibadet mertebelerinin en yücesidir.
"Azamet ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir!" Yani izzet ve azamet sahibi, ihlâslı kullarına nimetlerini ikram eden Allah münezzeh ve mukaddesdir. O, iclâle lâyıktır, isyan edilmez, yüceltilip ibadet olunur; şükre lâyıktır nankörlük edilmez; daima hatırlanmaya lâyıktır, unutulmaz. Hatırlanacağı gibi yukarıda dünya nimetlerini zikrettikten sonra yaratılan her şeyin yok olacağına işaret için "Rabbin yüzü (zatı) baki kalacak." demişti. Burada ise ahiret nimetlerini zikrettikten sonra cennet ehlini -Allah'ın ismini zikrederek, O'nun ismini anmaktan haz duyarak- orada baki olacaklarına işaret etmek için "Rabbinin adı ne yücedir!" buyurdu. [10]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Tirmizî "Bu hadis garibdir." demiştir.
[2] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/165.
[3] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/170-171.
[4] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/175-177.
[5] İbni Kesir, IV/273.
[6] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/180-181.
[7] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/183-184.
[8] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/187-189.
[9] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/192-194.
[10] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/198-200.
Surenin Mekkî veya Medenî Oluşu:
Rahman suresi, İbni Mesud ve Mukatil'in görüşüne göre bütünüyle Medine'de inmiştir. Onun için bazı mushaflarda "Medenîdir" diye yazılmıştır. Kurtubî, İbni Kesir ve cumhura göre -daha doğru olan bu görüştür-Rahman suresi Mekkî'dir. Hasan el-Basrî, Urve ibni Zübeyr, Ikrime, Atâ ve Cabir'in görüşü de budur. İbni Abbas'a göre "Göklerde ve yerde olan herkes ondan ister" ayeti hariç hepsi Mekkî'dir.
Rahman suresi yetmiş sekiz ayettir. Bazıları yetmiş altı ayet saymıştır.
Cumhurun benimsediği ve daha doğru kabul edilen görüşün delili, Urve bin Zübeyr'den gelen şu rivayettir. O şöyle dedi: Mekke'de Rasulul-lah'tan sonra Kur'an'ı ilk açıktan okuyan İbni Mesud'dur. Hadise şöyle oldu: Ashab-ı kiram "Kureyş bu Kur'an'ı açıktan okunurken hiç duymadı. Onlara bunu kim duyurabilecek?" dediklerinde İbni Mesud "Ben" dedi. As-hab "Korkarız, sana bir şey yaparlar, biz kendisini, aşiretinin savunacağı bir adam istiyoruz." dediler. O "Hayır, ben gideceğim" dedi ve Makam-ı İbrahim'in yanında durup besmele çekerek Rahman suresini okumaya başladı. Sonra sesini yükselterek devam etti. Kureyş toplantı yerlerindeydiler, düşündüler. "Ümmü Abd'in oğlu ne diyor?" dediler. "Muhammed'in kendisine indiğini iddia ettiğini okuyor" dediler. Sonra İbni Mesud'u dövdüler, hatta yüzünü yaraladılar. Yine sahih rivayetlerde bildirildiğine göre Rasulul-lah (s.a.) Nahle denilen yerde sabah namazı kılarken Rahman suresini okudu. Oradan cinlerden bir grup geçiyordu, duydular hemen Rasulullah'a iman ettiler.
Tirmizi'nin rivayetine göre Cabir şöyle dedi: Rasulullah (s.a.) ashabının yanına çıktı. Onlara, Rahman suresini başından sonuna kadar okudu. Sükût ettiler. Sonra Rasulullah (s.a.) şöyle dedi: Bu sureyi cin gecesi cinlere okudum, sizden daha güzel karşılık veriyorlardı. "O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayabilirsiniz?" ayetlerine geldikçe "Nimetlerinden hiçbir şeyi, ey Rabbimiz, yalan sayamayız, hamdimiz yalnız sanadır."[1]
İşte bu rivayetler bu surenin Mekkî olduğuna delildir. [2]
Dünyevi Ve Uhrevi En Büyük İlahi Nimetler
1-4- O çok esirgeyici (Allah), Kur'an'ı öğretti. İnsanı yarattı. Ona beyanı öğretti.
5- Güneş ve ay bir hesapladır.
6- Bitkiler ve ağaçlar secde ederler.
7- Göğü de O yükseltti. Mizanı O koydu.
8- Tartıda haksızlık etmeyin diye.
9- Tartıyı adaletle doğrultun, tartı-lanı eksik yapmayın.
10- Yeri, onu da canlılar için O koydu.
11- O yerde meyveler ve tomurcuktu hurma ağaçları vardır.
12- Samanlı taneler ve hoş kokulu (bitkiler) vardır.
13- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
Açıklaması:
"O çok esirgeyici Allah, Kur'an'ı öğretti." Yani Allah'ın dünyada ve ahi-rette varlıklara karşı raKmeti geniştir. Ümmetine öğretmesi için kulu Mu-hammed'e Kur'an'ı indirdi ve onu insanlara karşı kesin bir hüccet kıldı ve merhamet ettiklerine onun ezberlenmesini ve anlaşılmasını kolaylaştırdı. Bu ayetler "Muhakkak onu ona bir beşer öğretiyor." (Nahl, 16/103) diyen Mekkelilere bir cevaptır.
Bu sure Allah'ın kullarına ihsan ettiği nimetleri bir bir saymak için inmiş ve bunların en kıymetlisi ve en faydalısı hepsinden önce beyan edilmiştir ki o da kullarına Kur'an öğretme nimetidir. Zira bu nimet dünya ve ahi-ret saadetinin kaynağıdır. Sonra Allah insanı yaratma ve ona kâinatı imar etme yetenek ve gücünü ihsan etme nimetini hatırlatarak şöyle buyurdu:
"İnsanı yarattı, ona beyanı öğretti." Yani Allah insan cinsini yarattı ve başkalarıyla konuşması, çevresiyle anlaşabilmesi, böylece aralarında yardımlaşma, ülfet ve ünsiyet meydana gelmesi için ona konuşmayı ve düşündüklerini ifade etmeyi öğretti. Bununla öğretmenin unsurları tamamlanmış oldu: Kitap ve öğretici Kur'an ve peygamber, öğrenci de insan. Öğrenmenin yolu ve keyfiyeti ise beyandır.
Sonra Allah öğrenme sahasını teşkil eden birtakım ulvî şeyler zikrederek şöyle buyurdu:
"Güneş ve ay bir hesapladır." Yani gündüzü aydınlatan parlak güneş, gecenin nuru ay, her kişi de burçlarında ve belirlenmiş güzergâhında bilinen, takdir ve tanzim edilen, ince bir hesapla akıp giderler, yollarından çıkmazlar. Bu hareketleriyle ay ve güneş çeşitli mevsimleri, ayların ve senelerin sayısını, ziraat mevsimlerini, insanlar arasındaki işlemlerin zamanlarını ve insan ömrünü gösterirler; gerek insanlar, gerekse bitki ve diğer canlıllar için büyük faydalar sağlarlar. "O, sabahı aydınlatandır. O, geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ayı birer hesap ölçüsü kılmıştır. İşte bu, aziz olan, pek iyi bilen Allah'ın takdiridir." (En'am, 6/96) ayetinde de Ce-nab-ı Hakkın buyurduğu gibi Ay ve Güneş hiç karışmayan ve değişmeyen, kanunlaşmış bir hesapla birbirlerini takip ederler.
Sonra Allah süflî arzın âlemlerinden bazılarını zikrederek şöyle buyurdu: "Bitkiler ve ağaçlar secde ederler." Yani gövde kısmı olmayan bitkiler ve gövdesi olan ağaçlar, mükellef insanların kendi istekleriyle secde edip boyun eğdikleri gibi onlar da yapılan icabı Allah'ın murad ettiği hususta, O'na boyun eğer. Zira bu bitkilerin muayyen bir zamanda ve sınırlı bir müddet için yerden çıkışları ve çeşitli şekil, renk, miktar, tat ve koku bakımından insana gıda ve istifade edilebilir nimet olarak sunulması Allah'ın kudretine boyun eğmesi demektir.
Sonra Allah eşya arasındaki dengeye ve alış-verişlerde adaletli davranma zaruretine dikkat çekerek şöyle buyurdu:
"Göğü de O yükseltti, mizanı O koydu, tartıda haksızlık etmeyin diye." Yani Allah semayı arzın üstünde, yerini ye rütbesini yüksek kıldı, ulvî ve süflî âlemlerdeki dengeyi koydu, eşyanın alış-verişle mübadelesi esnasında tartı aleti kullanırken adalet ve insafı elden bırakmamanız için emrettiği o adaleti arza yerleştirdi. Nitekim bir başka ayette bu şöyle ifade edilmiştir: "Andolsun ki biz elçilerimizi açık açık burhanlarla gönderdik ve insanların adaleti ayakta tutmaları için beraberlerinde de kitabı ve mizanı indirdik." (Hadid, 57/25). İşte bu tartıda haksızlığa yasak eden bir nehiydir.
Allah adaletli davranmanın gereğini vurgulayarak şöyle buyurdu: "Tartıyı adaletle doğrultun, tartılanı eksik yapmayın. 'Yani tartınızı doğru yapın; eksik, noksan yapmayın, hak ve adaleti gözeterek "Doğru terazi ile tartın." (Şuara, 26/182).
Bu tekrarın maksadı "adil davranın" emrini te'kit içindir. Allah burada önce adaleti emretti, sonra ziyade yapmak suretiyle haddi aşmak demek olan "tuğyanı", daha sonra da eksik ve noksan yapmak demek olan "hüsran"ı yasak etti.
Sonra semanın mukabili arzdaki nimetini zikrederek şöyle buyurdu:
"Yeri, onu da canlılar için O koydu" Yani Allah göğü yükselttiği gibi, yeri de koydu, istifade edilebilmesi için serdi ve hazırladı, canlılar, üzerinde durabilsin diye yüksek ve ulu dağlarla onu yerleştirdi, sakinleştirdi. Sonra Allah o yeryüzünde insanların yaşamasına vesile olan şeylerden bahsederek şöyle buyurdu:
"O yerde meyveler ve tomurcuklu hurma ağaçları vardır. Samanlı taneler ve hoş kokulu (bitkiler) vardır." Yani çeşitli renk, koku ve tatta meyve olarak yenilenler, bir müddet sonra hurma olacak tomurcuklarla yüklü hurma ağaçlan, arpa, buğday ve mısır gibi sap ve samanı olup ana gıda maddesi olan hububat, güzel kokulu yaprakları olup koklanabilen çeşit çeşit nimetler yeryüzündedir.
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz." Yani ey insanlar ve cinler Rabbinizin yukarıda sayılan nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz. Burada hitap, insan ve cinler âlemine, her ikisinedir. Bu ayetin bu sure de, nimetlerden bir veya birkaçınım özelliği sayıldıktan sonra otuzbir defa tekrar ettiğini öğrenmiştik. Bu nimetlerin hatırlatılma-sını te'kit, önemine dikkat çekmek ve insan ve cinnin bunları ikrar etmelerini temin için Allah bu ayeti her iki nimet arasına bir ayırıcı olarak koymuştur. "Rabbinizin..." ifadesi, bu nimetlerin asıl kaynağının, kullarının beslenme ve gelişmesini tekellüf eden Allah olduğunu, dolayısıyla ihsan ettiği bu nimetlere karşı hamd ve şükre lâyık olanın o olduğunu beyan etmek içindir. [3]
Bazı Nimetlerin İzahı:
14- O, insanı pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan yarattı.
15- Cinleri de yalın bir ateşten yarattı.
16- O halde, Rabbinizin nimetleri- nin hangisini yalanlayabilirsiniz.
18-O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz? İki denizi saldı, birbirlerine kavuşurlar.
20- Aralarında bir engel vardır, birbirlerine karışmazlar.
21- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
22' ° iki denizden inci ve mercan çıkar.
23- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
24- Denizde dağlar gibi yükselen gemiler de O'nundur.
25- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
Açıklaması:
"O, insanı pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan yarattı." Yani Allah insanın aslını, topraktan yapılıp ateşte pişirilmiş, vurulduğu zaman ses veren kerpice benzer kuru bir çamurdan yarattı. Bu teşbih insanın sağlamlığını ve parçalarının ayrılmaz olduğunu ifade etmeyi amaçlamaktadır.
Yaratılış merhaleleri itibariyle bunun açıklanmasında Kur'an-ı Ke-rim'in ifadeleri çeşitlilik arzeder: Bazan topraktan, değişken çamurdan yaratıldığını söylerken bazan da ele yapışan mahiyetteki bir çamurdan yaratıldığını ifade etmiştir. Bu şuna işarettir: Âdem (a.s.) önce topraktan yaratıldı, sonra çamur haline geldi, sonra değişken, şekil tutmayan çamur, sonra ele yapışan özlü çamur daha sonra da pişmiş kerpiç gibi oldu. Sanki bütün bu çeşitlerden yaratıldığı ifade edilmek istenmektedir.
"Cinleri de yalın bir ateşten yarattı." Yani cinleri ateşin ucundan yani sarı, kırmızı ve yeşil gibi çeşitli renklerde görülen dumansız saf alevden yarattı. Ahmed bin Hanbel'in Hz. Ayşe'den rivayetine göre Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Melekler nurdan, cinler saf alevden, Âdem de size vasfedi-len şeyden yaratıldı."
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz." Yani ey insanlar ve cinler Allah'ın nimetlerinden hangisini yalanlıyor ve bu elle tutulan gözle görülen nimetlerin hangisini inkâr ediyorsunuz?
"İki doğunun ve iki batının Rabbidir." Yani O, yaz ve kış güneşin doğduğu iki doğunun, battığı iki batının Rabbidir. İşte onun bu farklı ufuklardan doğup batması sebebiyle mevsimler oluşur, havalar soğuktan sıcağa değişir ve insanların menfaatine daha nice hadiseler olur.
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?"
"Doğuların ve batıların Rabbine yemin ederim" ayetinde doğu ve batının çoğul gelmesine gelince: Bunun sebebi, insanlara nispetle güneşin doğduğu ufkun hergün değişmesidir. Yine bir başka ayette "Doğunun ve batının Rabbi" (Müzzemmil, 73/9) şeklinde müfred gelmesi ise cins murad edildiği içindir.
Bu şekilde doğu ve batının değişmesinde insanlar dahil bütün varlıkların yaran olunca Allah "O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" dedi. Mesela güneş kuzey yarım kürede yengeç burcundan doğduğunda yaz olurken, güneyde oğlak burcundan doğduğunda yaz olur. Bu sırada kuzeyde mevsim kıştır. Güneş yaz-kış aynı yerden doğup batsaydı mevsimler meydana gelmez, ziraat yapılamazdı.
Allah karadaki nimetlerini böylece beyan ettikten sonra denizdeki nimetlerini de zikrederek şöyle buyurdu:
"İki denizi saldı, birbirine kavuşurlar. Aralarında bir engel vardır, birbirlerine karışmazlar." Yani biri tatlı, diğeri tuzlu iki denizi bitişik yarattı, aralarında gözle görünen bir ayırıcı yok. Bununla beraber aradaki görülmeyen bir engelden dolayı birbirlerine girip karışmazlar, ayrı olarak devam edip giderler. Nitekim başka bir ayette bu şöyle ifade edilmiştir: "Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koyan O'dur." (Furkan, 25/53).
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani ey insanlar ve cinler bu nimetlerin veya menfaatlerin hangisini yalanlarsınız? Tatlısı; içmek, hayvan ve bitkileri sulamak için; tuzlusu ise aşağıdaki ayet-i kerimede geleceği gibi inci ve mercan çıkarmak ve daha nice yararlar içindir.
"O iki denizden inci ve mercan çıkar." Yani o denizlerin tuzlu olanından inci ve mercan çıkar.
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani ey insanlar ve cinler! Allah'ın size ihsan ettiği bu apaçık nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? Bu ayetlerin her birinde hiç kimsenin reddedemeyeceği, inkâra gücü yetmeyeceği şeyler vardır.
"Denizde dağlar gibi yükselen gemiler de O'nundur." yani tahtaları yanyana getirilip monte edilen, direkleri ve yelkenleri dağ gibi yükselen, denizlerde akıp giden o gemileri yapma düşüncesini ilham eden Allah'tır. O gemiler denizlerde bir beldeden diğerine, bir kıtadan ötekine yolcu, yük, eşya, gıda maddesi, erzak ve alet taşır. Hatta günümüzde bazı petrol tankerlerinin taşıma kapasitesi beşyüz bin tona ulaşmıştır. Diğer tarafdan harp uçak gemileri, korkunç atom denizaltıları vardır. Allah dileseydi denizi buna müsait yaratmaz gemiler de su üstünde duramazdı.
Ayette geçen "el-münşe'ât" kelimesi ya "yükseltilmiş" manasına veya "inşa edilmiş, yapılmış, icad edilmiş" manasındadır. Her ne kadar bu kelime büyük ve küçük her tür gemi için kullanılsa da, dağlara teşbih edilmesinden büyük gemiler için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Gökler, yerler, göklerdeki ve yerdeki her şey Allah'ın olmasına rağmen özellikle "gemiler O'nundur" denilmesinin sebebi, insanların mallarının ve canlarının Allah'ın kudret elinde olduğunu, bu gemilerde başka hiç kimsenin tasarruf yetkisinin olmadığını ifade etmek içindir?
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani ey insanlar ve cinler, Allah'ın nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz? Bu çeşit çeşit nimetler sizin için yaratıldı. Büyük büyük gemilerin yapılışı, onların denizde akıp gidişi, uzak mesafeleri yakınlaştırması, ve dünyanın uzak uzak bölgeleri arasında bağlantı kurması ve diğer ülkelerdeki insanların istifade etmesi için ticarî ve sınaî malların taşınması gibi hususlarda Allah'ın kudretini inkâr etmeniz mümkün mü? [4]
Herşey Fani, Allah Bakidir:
26- Yeryüzünde bulunan her canlı fanidir.
27- Azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı baki kalacak.
28- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
29- Göklerde ve yerde herkes O'n-dan ister. Hergün O bir iştedir.
30- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
Açıklaması:
'Yeryüzünde bulunan her canlı fanidir. (Ancak) azamet ve ikram sahibi Rabbinin zatı baki kalacaktır." Yani yer yüzünde bulunan insan ve hayvan bütün canlılar, Allah'ın diledikleri hariç bütün gök ehli ölüp yok olacaklar, hepsinin hayatı sona erecek. Ancak azamet ve kibriya sahibi, ihlâslı kullarına ikram ve ihsanda bulunan Allah'ın zatı baki kalacaktır. "Celâl ve ikram" sıfatları Allah'ın azametini beyan eden sıfatlanndandır. Nimetlerin en büyüğü de bu yok olmanın ardından mükâfat vaktinin gelmesidir. Tir-mizî'nin Enes'ten rivayet ettiği hadiste Rasulullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Dualarınızda "Ey celal ve ikram sahibi" diye dua edin." Rasulullah (s.a.) namaz kılarken "Ey celal ve ikram sahibi" diyen birine rastladı ve ona "Senin duan kabul olundu." dedi.
Allah Rasulünün rivayet edilen duaları içinde "Ey celal ve ikram sahibi" lafızları da geçmektedir. Bunlardan biri şöyledir:
"Ya Hayyu ya Kayyum, Ya bedfa's-semavati ve'l-arz, Ya Ze'1-celali vel-ikram, Lâilâhe illâ ente bi-rahmetike nesteğîsü, aslih lena şe'nenâ küllehu, velâ tekilnâ ilâ enfüsinâ tarfete aynin, velâ ilâ ehadin min halkike."
Şu ayet-i kerimede sadedinde bulunduğumuz ayetin bir benzeridir: "Allah'ın zatı hariç, her şey helak olacaktır. Hüküm O'nundur, O'na döndürüleceksiniz. " (Kasas, 28/88). İbni Kesir şöyle dedi: Allah bu Rahman ayetinde yüzünü, yani zatını "celal ve ikram sahibi" diye vasfetti. Bunun manası şudur: Allah yüceltilmeye lâyıktır; isyan edilmez, itaat edilmeye lâyıktır, muhalefet edilmez. İbni Abbas şöyle dedi: Celal ve ikram sahibi demek, azamet ve kibriya sahibi demektir.[5]
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Ey insanlar ve cinler Rabbinizin bu nimetlerinden hangisini inkâr edebilirsiniz? İnsanlar ve diğer bütün canlılar hepsi vefat edip sonra ahiret yurduna gitmekte müsavidirler. Orada celal ve ikram sahibi Allah onlar hakkında adil hükmü ile hükmedecektir. Fani olma, baki kalmak ve ebedi hayat için bir yoldur. Öyleyse fani olmakta, ölümde eşit olma nimeti, nesillerin birbirini takip etme nimeti, mutlak adalet nimeti, fani dünyadan maddî ve ruhî nimetleri bulunan ceza ve mükâfat dünyası olan ebedî ahiret yurduna intikal etme nimeti vardır. O halde bu büyük nimetleri tekzip etme sizden nasıl sadır olabilir?
"Göklerde ve yerde herkes ondan ister. Her gün O bir iştedir." Yani bütün gök ehli ve dünyadakiler muhtaç oldukları her şeyi ondan isterler. Se-malardakiler O'ndan bağışlanmalarını ister, ama nzık istemezler. Dünyadakiler ise her ikisini de isterler. Melekler de insanlar için hem rızık, hem de mağfiret isterler. O halde ne melekler âlemi, ne de insanlar ve cinler âlemi O'ndan müstağni olamazlar. Maddenin kendisine münasip olana ihtiyacı olur, bitkiler kendi varlıklarını devam ettirecek şeye ihtiyaç duyarlar, insan maddî ve manevî hayatını ayakta tutacak şeylere, hayvan devamını sağlayacak unsurlara ihtiyaç duyar.
Bu ayet-i kerime Allah'ın hiçbir varlığına muhtaç olmadığım, ama bütün varlıkların her an O'na muhtaç olduklarını ve halleri ve dilleriyle hep O'ndan istedikleri, Cenab-ı Hakk'ın her gün ve her an bir faaliyette olduğunu, bu cümleden olarak her an dirilttiğini, öldürdüğünü, rızık verdiğini, zengin ve fakir yaptığını, aziz ve zelil ettiğini, hasta edip şifa verdiğini, kimine verip kimine vermediğini, affedip cezalandırdığını ve sayılmayacak kadar benzeri haller üzre olduğunu haber vermektedir.
İbni Cerir, Taberani ve İbni Asâkir'in Abdullah bin Münib el-Ezdî'den rivayet ettiklerine göre Rasullulah (s.a.) "Hergün O bir işdedir" ayetini okudu. Biz "Ya Rasulallah bu iş nedir?" deyince O "Bir günahı affetmesi, bir sıkıntıyı gidermesi, bazılarını yükseltip diğer bazılarını zelil etmesidir." diye cevap verdi.
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani Allah'ın hangi nimetini inkâr edebilirsiniz? Zira Onun kullarının işlerini yürütmede işinin muhtelif oluşu, inkârı mümkün olmayan, hiçbir inkarcı için inkârı kolay olmayan bir nimettir. [6]
Amellere Sevap Ve Ceza Ahirette Olacaktır:
31- Ey insanlar ve cinler! Sizin için boşalacağız.
32- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsin?
33- Ey insan ve cin toplulukları, göklerin ve yerin bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse, geçin gidin. Ancak büyük bir güçle geçebilirsiniz.
34- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
35- Üzerinize ateşten bir alev ve bir duman gönderilir de aranızda yar-dımlaşamazsımz.
36- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
Açıklaması:
"Ey insanlar ve cinler! Sizin için vakit ayıracağız." Yani sizin hesabınızı görmek ve yaptıklarınızın karşılığını vermek için de vakit ayıracağız. İnsan ve cin taifesine sekaleyn denilmesi, gerek hayat gerekse ölümleri halinde bu iki varlığın yere ağırlık vermesinden dolayıdır. Çünkü "sekal" ağırlık demektir. Ayetteki bu ifadede Allah tarafından kullara şiddetli bir tehdit vardır. Cenab-ı Hakkı hiçbir şeyin meşgul etmeyeceği de asla unutulmamalıdır.
"Sekaleyn" kelimesinin yukarıdaki şekilde tefsir edilişi sahih hadislerde gelmiştir: "Onu sakaleyn hariç, her şey işitir." Hadisin bir başka rivayetinde ise "sekaleyn" yerine "insan ve cin" kelimeleri gelmiştir. Bu "Sur" hadisinde "sekaleyn", insan ve cin diye beyan edilmiştir.
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani ey insan ve cin topluluğu Allah'ın nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz? İyilik yapanlara sevap, kötülük yapanlara ceza vermek suretiyle varlıklara karşı adil davranması, hiç kimseye zulmetmemesi, O'nun nimetlerinden biridir.
Bu cezadan kurtuluş da yoktur. Allah şöyle buyuruyor: "Ey insan ve cin toplulukları, göklerin ve yerin bucaklarından geçip gitmeye gücünüz yeterse geçin gidin. Ancak büyük bir güçle geçebilirsiniz." Yani ey insanlar ve cinler, Allah'ın takdirinden ve hükmünden, emir ve tasarrufundan kaçıp kurtulmak için göklerin ve yerin köşesinden bucağından dışarı çıkabilecek-seniz çıkın ve kendinizi kurtarın. Bu kurtuluşu ve hükmünden kaçışı da, ancak bir güç ve kuvvetle yapabilirsiniz; bu güç kuvvet de sizde yok. Öyleyse kaçmamız mümkün değildir.
Bu ayetin bir benzeri de şudur: "Kötülük yapanlara gelince: Kötülüğün cezası misli iledir. Onları zillet kaplayacaktır. Onları Allah'a karşı koruyacak hiç kimse yoktur. Onların yüzleri sanki karanlık geceden bir parçaya bürünmüştür. İşte onlar da cehennem ehlidir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. " (Yunus, 10/27).
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz"?" Allah'ın nimetlerinin hangisini yalanlıyorsunuz ey ins ve cin? İkaz ve uyarılarını önceden yapması da bu nimetlerden biridir. Bak, iyilik edeni teşvik ediyor, kötülük yapanı korkutuyor. Allah herkesi cezalandırmaya kadirdir, hiç kimse kurtulamaz. Mutlak kudret sahibi olmasına rağmen, affedebilir de. Bu da başka bir nimettir. Ayette "gücünüz yeterse, geçin" şeklinde cemi sigasıyla gelmesi insanların ve cinlerin aczini, Allah'ın mülkünün azametini beyan içindir.
"Üzerinize ateşten bir alev ve bir duman gönderilir de, aranızda yar-dımlaşamazsınız." Yani göklerden ve yerden çıksanız bile ey ins ve cin, Allah size ateşten bir sel veya dumansız bir alev ile dumanlı bir ateş musallat kılar veya başınızdan erimiş bakır döker de Allah'ın azabından yine kurtulamazsınız. "en-Nühas" kelimesi ya alevsiz duman veya başlara dökülen erimiş bakır demektir. "Aleykümâ" zamirinin tesniye gelmesi gönderilecek azabın ne insan ve cinlerin tamamına, ne de sadece birine gönderilmeyeceğini, bilâkis her iki taifeden bazılarına gönderileceğini açıklamak içindir. "Felâ-tentasırân" fiilinin tesniye gelmesi ile de, her iki taife kastedilmektedir. "Ey insanlar ve cinler! Birbirinize yardım edemezsiniz." demektir.
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Bu tehdit bir lütuftur, itaatkârla isyankârı ayırmak birincisini mükâfatlandırıp ikincisini cezalandırmak da Allah'ın nimetlerindendir. [7]
Göklerin Parçalanması Ve Kıyamette Mücrimlerin Durumu:
37- Artık gök yarılıp kızarmış yağ gibi bir gül olduğu zaman.
38- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
39- İşte o gün ne insana, ne cinne günahı sorulmaz.
40- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
41- Günahkârlar simalarından tanınır da, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar.
42- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
43- İşte bu, günahkârların yalan saydıkları cehennemdir.
44- Onlar cehennemle kaynar su arasında dolaşır dururlar.
Açıklaması:
"Üzerinize dumansız ateş gönderildiği vakit birbirinize yardım da edemezsiniz" ayetinin peşinden gelen "feizen şakkati's-sema" ayeti "fe-i takip" ile başladı. Buna göre mana şöyle olur: Gök yarılıp eridiği ve yer gök, hava hepsi ateş olduğu zaman birbirinize nasıl yardım edebilirsiniz?
"Artık gök yarılıp kızarmış yağ gibi bir gül olduğu zaman." Yani kıyamet günü gelip gök yarıldığı, kırmızı bir gül gibi olup dağıldığı ve yağ gibi eridiği, bir başka manaya göre kırmızı deri (sahtiyan) gibi renklendiği zaman. Burada anlatılmak istenen şudur: Gökyüzü zeytin yağı gibi erir ve renkten renge girer: Bazan kırmızı, bazan sarı, bazan mavi, bazan yeşil olur. İşte bu, emrin şiddetinden ve kıyametin dehşetindendir.
Bu ayetin benzeri birçok ayet vardır. Mesela: "Gök yarıldığı zaman" (İnşikak, 84/1 ve İnfitar, 82/1); "Gök de yarılır ve artık o gün o çökmeye yüz tutar." (Hakka, 69/16); "O gün gökyüzü beyaz bulutlar ile yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir." (Furkan, 25/25).
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Allah'ın nimetlerinin hangisini inkâr edersiniz ey insanlar ve cinler! Çünkü verilen bu haberlerde, duyanı kötülükten alıkoyacak bir korku ve dehşet var. Bütün bu olanlardan sonra Allah'ın hangi nimetini tekzip edebilirsiniz?
"İşte o gün ne insana ne cinne günahı sorulmaz." Yani gök yanldığı zaman ne insandan, ne cinden hiç kimsenin günahı sorulmaz, çünkü onlar daha kabirlerinden çıkarken simalarından tanınırlar. Ve çünkü Allah kullarının hesabına amelleri tespit edip zaptetti. Mücahid bu ayet hakkında "melekler mücrimleri sormazlar, çünkü onlar simalarından bilinirler, ma-nasındadır." demiştir.
Bu manayı ifade eden bir ayet de şudur: "Bu, dillerinin tutulacağı bir gündür. Onlara izin de verilmez ki özür dilesinler." (Mürselat; 77/35-36). Ancak "Rablerine yemin olsun ki onların hepsine yapmış olduklarını mutlaka soracağız." (Hicr, 15/92). ve "Tutuklayın onları, çünkü onlar sorgulanacaklar. " (Saffat, 37/24) ayetlerinde ifade edildiği üzere mücrimler daha sonra, başka bir merhalede, beşeriyetin hesap meydanında bütün amellerinden sorgulandığı günde sorguya çekileceklerdir.
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" İşte bu günde Allah'ın mümin kullarına ihsan ettiği nimetlerden hangisini inkâr edebilirsiniz. Bunlardan biri de insanlar günahlardan sakınsınlar ve akıllarını başlarına alsınlar diye önceden uyarması ve korkutmasıdır.
Sonra Allah mücrimlere günahlarının sorulmamasının sebebini beyan ederek şöyle buyurdu:
"Günahkârlar simalarından tanınır da perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar." Yani kâfirler ve facirler kabirlerinden çıktıkları gün alâmetlerinden tanınırlar da perçemlerinden ve ayaklarından tutulup birleştirilir ve melekler tarafından ateşe fırlatılırlar. Onların alâmetleri siyah yüzlü, mavi gözlü olmaları ve derin bir hüzün ve bedbinlik içinde bulunmalarıdır. Perçem, "en-Nâsıyeti" kelimesinin karşılığıdır. "Nasiye" alına ve saçın ön kısmına denir.
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Önceden uyarılıp ikaz edilmişsiniz, ahiret âleminde beklenen akibeti öğrenmişsiniz, hâlâ hangi nimeti inkâra kalkışıyorsunuz ey insanlar ve cinler!
"İşte bu, günahkârların yalan saydıkları cehennemdir. Onlar cehennem ile kaynar su arasında dolaşır dururlar." Burada şu cümle takdir edilmelidir. Bu sırada onlar azarlanarak şöyle denilecek: İşte bu müşahede edip gördüğünüz şey, varlığını tekzip edip olacağını inkâr edegeldiğiniz cehennemdir. İşte şimdi gözünüzle görüyorsunuz, önünüzde duruyor.
Onlar bazan cehennemde yakılarak, bazan da hamimden (cehennem içeceğinden) bir şey içirilerek azap olunacaklar. "Hamim" ya içecek olur veya içildiğinde eritilmiş bakır gibi bağırsakları ve iç organları parçalayan son derece sıcak kaynar su olur. Nitekim ayet-i kerimede bu şöyle ifade edilir: "Boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde sıcak suya sürüklenecekler, sonra da ateşte yakılacaklar." (Gâfir, 40/71-72). "... inkâr edenler için ateşten bir elbise biçilmiştir. Onların başlarının üstünden kaynar su dökülecektir. Bununla karınlarının içindekiler ve derileri eritilecek-tir." (Hac, 22/19-21).
"O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani önceden yapılan bu uyarı ve açıklamalardan sonra hangi nimeti tekzip edersiniz ey insanlar ve cinler! [8]
Ahirette Müttakilere Allah'ın Çeşitli Nimetleri:
46- Rabbinin huzurunda (hesap için) durmaktan korkanlara iki cennet vardır.
47- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
48- Çeşit çeşit ağaçlar.
49- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
50- Bu ikisinde akar iki kaynak vardır
51- °halde ?»bbinİ2İn nimetlerinin hangisini yalan sayabilirsiniz?
52- Bu ikisinde her meyveden çifte çifte vardır.
53- ° halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalan sayabilirsiniz?
54- Astarlan atlastan olan minderlere yaslanırlar. O iki cennetin mey veleri yakındır.
55' ° halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
56" Oralarda gözlerini yalnız kocala- nna çevirmiş kadınlar vardır ki onlardan önce bunlara ne insan, ne cin asla dokurunanııstır.
57- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
58- Sanki onlar yakut ve mercandırlar.
59- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
60- İyiliğin mükâfatı iyilikten başka mıdır?
61- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
Açıklaması:
"Rabbinin huzurunda durmaktan korkanlara iki cennet vardır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani Allah'tan korkan ve daima onun murakabesi altında olduğunu bilip de hesap günü hesaba çekilmek için kulların Allah'ın huzurunda duracağı anın heybetinden ürperen ve daima Allah'ın kendisinin ahvaline, söz ve fiillerine muttali ve vâkıf olduğunu hesaba katanlar için biri manevî diğeri maddî olmak üzere iki cennet vardır: Manevî olanı Allah'ın rızası ve memnuniyetidir. "Allah'tan gelecek hoşnutluk en büyüktür," (Tevbe, 9/72). Maddî olanı ise salih amellerinden dolayı nail olacağı dünya nimetleri cinsinden maddî nimetlerdir. O halde ey insan ve cinler! Allah'ın nimetlerinin hangisini yalan sayabilirsiniz? Cennette ebedi ve devamlı kalmanın yanında cennet nimetlerinin emsali yoktur. Allah'ın iki veya daha fazla sayısız cennetler vermesine ne mani olabilir?
İbni Abbas ve başka alimlerin de dediği gibi sahih olan, bu ayet-i kerime insan ve cinleri kapsadığı ve iman edip takva sahibi oldukları takdirde cinlerin de cennete gireceğine en açık şekilde delâlet ettiğidir.
Buhari, Müslim ve Ebu Davud'un dışında diğer Sünne sahiplerinin rivayetine göre Ebu Musa el-Eş'arî şöyle dedi: "Firdevs cennetleri dört tanedir: İkisinin süs eşyaları, kaplan ve içindeki her şey altındandır. Diğer ikisinin kaplan, süs eşyalan ve içindekiler ise gümüştendir. Adn cennetinde, cennettekilerle Rableri arasında Rida-i Kibriya'dan başka bir şey yoktur."
İbni Cerir ve Neseî'nin rivayetlerine göre Ebudderda şöyle dedi: Bir gün Rasulullah (s.a.) "Rabbinin huzurunda durmaktan korkanlara iki cennet vardır." ayetini okudu. Ben "Zina etse, hırsızlık yapsa da mı? dedim. O, ayeti tekrar etti. Ben yine aynı soruyu tekrar ettim. O, ayeti tekrar okudu. Ben yine "Zina etse, hırsızlık yapsa da mı?" dedim. Rasulullah (s.a.) "Eubd-derda'ya rağmen (o istemese de, yine de iki cennet vardır.)" dedi.
Sonra bu iki cenneti şöyle tanıttı: "Çeşit çeşit ağaçlar. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani her çeşidinden olgun ve kaliteli meyvelerle yüklü terütaze güzel dallar. Diğer bir manaya göre çeşit çeşit meyveler ve ağaçlar bulunan iki cennet. O halde ey insanlar ve cinler! Allah'ın nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz; çünkü hiç şüphesiz bu güzellik ve bu nimetler her aklı başında insanın can attığı şeylerdir.
"Bu ikisinde akar iki kaynak vardır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani bu iki cennetin her birinde akar iki kaynak suyu vardır. Bunlar o ağaçları sulamak için akan iki kaynaktır. Hasan el-Basrî bunların birisine Tesnim, diğerine Selsebil denildiğini söylemiştir. O halde Allah'ın nimetlerinin hangisi tekzip edilebilir? Çünkü bütün bunlar birer hakikattir, kat'îdir ve bir büyük nimettir.
"Bu ikisinde her meyveden çifte çifte vardır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani bu iki cennette keyifle yenilir her türlü meyveden iki çeşit vardır, her birinden ayrı tad alınır: Biri taze, diğeri kurudur. Dünya meyvalannın aksine onların hangisinin diğerinden daha güzel, daha üstün olduğu ayırt edilemez. Onlar henüz hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir beşerin hatırına gelmeyen cinsten meyvelerdir. O halde ey insanlar ve cinler! Bu nimetlerden hangisini inkâr edebilirsiniz? İbni Abbas "Ahirette olanların dünyada sadece adı vardır." demiştir. Yani aralarında dağlar kadar fark var, demek istemiştir.
Yiyecekleri zikrettikten sonra Allah döşekleri zikrederek şöyle buyurdu:
"Astarları atlastan olan minderlere yaslanırlar. O iki cennetin meyveleri yakındır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani cennettekiler astarları atlastan olan döşekler üzerinde yatarlar, otururlar ve safa sürerler. İbni Abbas ve Ebu Hüreyre "Bu yatakların astarlar böyle olursa kim bilir yüzleri nasıldır?" demişlerdi. Said bin Cü-beyr'e "Astarları atlastandır, yüzleri nedendir?" diye sorulduğunda o: "O da Allah'ın "Hiç kimse onlar (müminler) için ne mutluluklar saklandığını bilemez. " (Secde, 32/17) dediğindendir" diye cevap verdi. İbni Abbas şöyle dedi: "O minderlerin astarlan, kalpleriniz onları bulabilsin diye size tanıtıldı. Yüzlerine gelince, onu Allah'tan başka kimse bilmez."
O iki cennetin meyveleri, Cenab-ı Hakk'ın "devşirilmeleri yakındır." (Hakka, 69/23) ve "Gölgeleri onlara yakın, meyveleri de emirlerine amade kılınmış." (İnsan, 76/14). ayetlerinde ifade ettiği gibi istedikleri zaman ve istedikleri şekilde alabilecekleri şekilde onlara yakındır. Yani meyveler almak isteyenden uzaklaşmaz, bilakis dallarından o kişiye doğru sarkarlar. Öyleyse bu nimetlerin hangisi tekzip edillir, inkâr edilir? Sonra Allah cennetteki huri ve kadınların özelliklerini zikrederek şöyle buyurdu:
"Oralarda gözlerini yalnız kocalarına çevirmiş kadınlar vardır ki, onlardan önce bunlara ne insan ne cin asla dokunmamıştır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani orada o iki cennette dilberler vardır; nehirler, gözeler, döşekler ve başka şeyler vardır. Diğer bir manaya göre: Bu sayılan nimetlerin içinde iki cennet, iki göze, meyveler, döşekler vardır. Bir başka manaya göre bütün bu sayılanlar cennetlerde olacaktır. "İki cennet" denilmesi de buna delâlet etmektedir. Ve yine bu "iki cennef'te mekânların, meclislerin ve mütenezzihâtm bulunması da bunu desteklemektedir. Mütenezzihat, gözlerini kocalarına tahsis etmiş, onlardan başkasına bakmayan, zaten cennette yaratılmış oldukları için kendilerine daha önce ne bir insan ne bir cin, asla hiç kimsenin dokunmadığı kadınlardır. O halde Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlarsınız ey insanlar ve cinler!
Sonra Allah bu kadınların özelliklerini zikrederken şöyle buyurdu: "Sanki onlar yakut ve mercandırlar. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz ? "
Yakut ve mercan bilinen kıymetli taşlardır. Mücahid, Hasan el-Basrî, Ibni Zeyd ve diğer bazıları bu ayeti, "O kadınlar yakut parlaklığında, mercan beyazlığında" diye tefsir ederek burada mercana inci manası vermişlerdir.
Buhari ve Müslim'in Sahihlerinde Ebu Hüreyre'den rivayet ettiklerine göre Rasulullah (s.a.) şöyle buyurdu: "Cennete ilk girecek zümre on dördündeki dolunay şeklinde, ondan sonrakiler gökteki parlak bir yıdız parlaklığında olacaktır. Bunlardan her bir insanın iki eşi olacak, etin arkasında baldır kemiklerindeki ilikler görülecek. Cennetteki şeyler daha göz kamaştırıcıdır. "
Sonra Allah bu mükâfatın sebebini beyan sadedinde şöyle buyurdu: "İyiliğin mükâfatı iyilikten başka mıdır? O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani dünyada güzel amel işleyenlerin mükâfatı, ahirette ona iyilikten başkası olmaz. "Güzel davrananlara daha güzel karşılık, bir de fazlası vardır." (Yunus, 10/26) ayetinde de ifade edildiği gibi bu iki cennet iman edene ve ameli salih olanadır.
Bagavî, Beyhakî, İbni Ebî Hatem ve İbni Merdüveyh'in Enes bin Ma-lik'ten naklettiğine göre Rasullullah (s.a.) "İyiliğin mükâfatı iyilikten başka mıdır?" ayetini okudu ve "Rabbiniz ne diyor anlıyor musunuz?" dedi. Onlar da Allah ve Rasulü daha iyi bilir dediler. Rasulullah, "Allah şöyle buyuruyor" dedi: "Kendisine tevhid nimeti ihsan ettiğim kişinin mükâfatı cennetten başkası değildir."
Burada zikredilen büyük nimetler, bir amel karşılığı olmayıp bilakis sırf ihsan ve ikram kabilinden olunca, bunlardan sonra Allah "O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" dedi. [9]
Cennetler İçin Diğer Bir Tasvir:
62- Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır.
63- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
64- Bunlar koyu yeşildirler.
65- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
66- O ikisinde devamlı fışkıran iki kaynak vardır.
67- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
68- İçlerinde meyve, hurma ve nar vardır.
69- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
70- İçlerinde güzel huylu, güzel yüzlü kadınlar vardır.
71- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
72- Otağlar içinde eşlerine tahsis edilmiş huriler vardır.
73- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
74- Bunlara onlardan önce ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.
75- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
76- (Eşleri) yeşil yastıklara ve harikulade güzel döşemelere yaslanırlar.
77- O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?
78- Azamet ve ikram sahibi Rabbi-nin adı ne yücedir!"
Açıklaması:
"Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz? Bunlar koyu yeşildirler. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani Allah'tan korkanlara orada ayrı iki cennet daha var. Diğer bir izaha göre de ayetin manası şudur: Daha önce geçen ayetteki iki cennete sahip olan kişilerin mertebelerinin gerisinde kalanlara mertebe ve fazilette öncekilere nispetle düşük iki cennet vardır. Hadiste şöyle geçmişti: "İki cennet var, kapıları altındadır, iki cennet daha var, kapıları ve içindeki diğer eşya gümüştendir." İlk ikisi mukarrabîn'in, son ikisi ashab-ı yemîn'indir. İlk geçen iki cennette ağaçlar, meyveler vs. var idi. Bu iki cennet de yemyeşildir. İbni Abbas, Ebu Eyyub el-Ensari, sahabe ve tabiinden diğer başka alimler "müdhâmmetân" ayetini "yemyeşildir" diye tefsir etmişlerdir. Ayet için yapılan bu tefsir, Taberânî ve İbni Merdüveyh'in tahriç ettiği Ebu Eyyüb'den gelen hadis içinde rivayet edilmiştir.
Ey insanlar ve cinler! Allah'ın nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz? Bu iki cennet gayet yeşillik, pırıl pırıl ve şırıl şırıldır. Ancak bunlar mertebe ve fazilet bakımından daha önce geçen o iki cennetten düşüktür. Yani orada ağaçları, meyve ağaçları ve meyveleri olan iki cennet, burada ise yemyeşil iki cennet var.
"O ikisinde devamlı fışkıran iki kaynak vardır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani o iki cennette devamlı tatlı su fışkıran iki kaynak vardır. Yani iki cennet var, sular akıyor; iki cennet vardır, onda da sular fışkırıyor. Akmak fışkırmaktan daha kuvvetlidir. Be-ra ibni Azib şöyle dedi: Akan o iki kaynak, fışkıran iki kaynaktan daha hayırlıdır. Allah'ın hangi nimetini inkâr edebilirsiniz ey insan ve cin?
"İçlerinde meyve, hurma ve nar vardır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz1?" Yani o iki cennette çok çeşitli meyvelar vardır. Hurma ve nar bunlardan bazılarıdır. Diğer meyveler arasında özellikle bu ikisinin zikredilmesi Buhari ve başkalarının dediği gibi hâssın âmm üzerine atfı kabilinden değildir, bu onların daha güzel olduğunu, diğer meyvelere nispetle daha faydalı olduğunu, hem gıda hem deva olduklarından, hem son bahar hem de kış mevsiminde bulunduklarından başkalarına üstün olduğunu ifade etmek içindir.
Cenab-ı Hak orada: "Bu ikisinde her meyveden çifte çifte vardır" demişti, burada ise "içlerinde meyve, hurma ve nar vardır." demiştir. Şüphesiz "her" kelimesinden dolayı birincisi çeşit bakımından daha çok ve daha umumidir. İkincisinde "fâkihetün" kelimesi müsbet bir cümlede nekre geldiği için umum ifade etmez.
Ey insanlar ve cinler! Allah'ın hangi nimetine nankörlük edersiniz? Çünkü bu nimetlere karşı hamd ve şükretmek gerekir.
"İçlerinde güzel huylu güzel yüzlü kadınlar vardır. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani bu iki cennette maddesi ve manasıyla güzel kadınlar vardır. Üstün ahlak ve fazilet sahibi yüzleri güzel hanımlar vardır. "el-Hayyirâtü" kelimesi "hayyiretün" kelimesinin çoğuludur, bu da huyu ve yüzü güzel olan saliha hatun demektir. Bu görüş cumhura aittir. Bu görüşün delili Hasan el-Basrî'nin Ümmü Seleme'den rivayet ettiği şu hadistir: Rasulullah'a "Ya Rasulallah "Hayrâtün hisânün" ayetinde ne kastediliyor söyler misiniz?" dedim. O da "Ahlâkı güzel, yüzleri güzel olan kadınlardır." dedi. Diğer bir hadiste huriler
"Güzel huylu güzel yüzlü dilberleriz biz" "Kerem sahibi eşler için yaratılmışız biz" diyerek şarkılar söyleyeceklerdir." şeklinde rivayet edilmiştir.
Katade'ye göre "Hayyirâtün hisânün"den maksat cennette pek çok güzel ve hayırlı şeylerin olduğunu ifade etmektir.
"Otağlar içinde eşlerine tahsis edilmiş huriler vardır. O halde Rabbini-zin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani bu güzel huylu, güzel yüzlü kadınlar bembeyaz tenli iri ve pırıl pırıl gözleri olan hanımlardır, ortalıkta arz-ı endam etmeyen, inciden yapılmış cennet çadırlarında gizlenen dilberlerdir. Yukarıda geçen iki cennetin kadınları "gözlerini yalnız kocalarına çevirmiş kadınlar" şeklinde vasfedilmişti. Elbette onlar burada "otağlar içinde eşlerine tahsis edilmiş" olanlardan mertebe bakımından daha üstündürler. Çünkü -her ne kadar hepsi de yabancı gözlerden gizlenmiş olsa da- hiç şüphe yok ki kendiliklerinden gözlerini kocalarından ayırma-yanlar, başkası tarafından "eşlerine tahsis edilmiş" olanlardan daha üstündür. Arap, evinden ayrılmayan kadınları tercih eder ve över. Çünkü onlar iffetlerini daha kolay ve iyi korurlar. Allah'ın bu ve benzeri nimetlerini nasıl yalanlayabilirsiniz?
"Bunlara onlardan önce ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" O huriler, sırf Rab-lerinden korkan o müttakilere ait olsunlar, diye bundan önce ne insan, ne cinden hiç kimse onlara dokunmamıştır. Rabbinizin hangi nimetini inkâr edersiniz? Daha önce zikri geçen o iki cennetin kadınları, bunlardan fazla olarak "sanki onlar yakut ve mercandırlar" diye vasfedilmişti.
"Yeşil yastıklara ve harikulade güzel döşemelere yaslanırlar. O halde Rabbinizin nimetlerinin hangisini yalanlayabilirsiniz?" Yani cennet ehli cennette, desenli, sanatkârane dokunmuş, son derece alımlı halılar üzerinde yeşil yastıklara yaslanırlar. Allah'ın hangi nimetini inkâr edebilirsiniz ey insanlar ve cinler! Daha önce zikri geçen o iki cennetin eşyalarını Allah buradakinden daha üstün vasıflarla anlattı. Orada şöyle buyurmuştu: "Astarları atlastan olan minderlere yaslanırlar." Ve orada sayılan sıfatları "iyiliğin (ihsanın) mükâfatı iyilikten başka mıdır?" sözüyle bitirerek o cennetlere girenleri "ihsan" sıfatıyla anmıştı ki "ihsan (Allah'ı görür gibi ibadet etme)" ibadet mertebelerinin en yücesidir.
"Azamet ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir!" Yani izzet ve azamet sahibi, ihlâslı kullarına nimetlerini ikram eden Allah münezzeh ve mukaddesdir. O, iclâle lâyıktır, isyan edilmez, yüceltilip ibadet olunur; şükre lâyıktır nankörlük edilmez; daima hatırlanmaya lâyıktır, unutulmaz. Hatırlanacağı gibi yukarıda dünya nimetlerini zikrettikten sonra yaratılan her şeyin yok olacağına işaret için "Rabbin yüzü (zatı) baki kalacak." demişti. Burada ise ahiret nimetlerini zikrettikten sonra cennet ehlini -Allah'ın ismini zikrederek, O'nun ismini anmaktan haz duyarak- orada baki olacaklarına işaret etmek için "Rabbinin adı ne yücedir!" buyurdu. [10]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Tirmizî "Bu hadis garibdir." demiştir.
[2] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/165.
[3] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/170-171.
[4] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/175-177.
[5] İbni Kesir, IV/273.
[6] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/180-181.
[7] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/183-184.
[8] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/187-189.
[9] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/192-194.
[10] Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 14/198-200.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder