96-Alak Suresi Oku: İnsanın Yaratılması Ve Ona Okuma Yazma Öğretilmesinin Hikmeti
Açıklaması:
Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler:
Azgınlığın Başka Türleri Ve Azgınların Tehdit Edilip Uyarılmaları:
Belagat:
Kelime ve İbareler:
Nüzul Sebebi:
Ayetler Arası İlişki:
Açıklaması:
Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler:
ALÂK SURESİ
İnsanın Yaratılması Ve Ona Okuma Yazma Öğretilmesinin Hikmeti:
1- Yaratan Rabbinin adıyla oku.
2- O, insanı bir kan pıhtısından yarattı.
3- Oku. Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir.
4- Ki O, kalemi (yazı yazmayı) öğ-
5-insana bilmediğini O öğretti.
6- Sakın! Çünkü insan muhakkak azar.
7- Kendini ihtiyaçtan uzak gördüğü için.
8- Dönüş muhakkak Rabbinedir.
Açıklaması:
"Yaratan Rabbinin adıyla oku." Her şeyi var edip yaratan Rabbinin adı ile başlayarak veya Rabbinin ismine sığınarak oku. Nimetlerin ilkini ve en büyüğünü hatırlatmak için Allah Tealâ kendisini bize yaratıcı olarak vasfediyor. Murad: Daha önce okur yazar olmadığı halde, onu yaratan Allah'ın kudret ve iradesi ile Peygamberinin okumasını emretmesidir. Önceden okuma ve yazmayı bilmese bile, evreni yoktan var eden Yüce Allah peygamberine okuma ve yazmayı öğretmeye kadirdir.
"O, insanı bir kan pıhtısından yarattı." Ademoğullannı pıhtılaşmış bir parça kandan, alakadan var etti. Bu da ceninin yaratılması merhalelerinden bir merhaledir. Nutfe olarak başlayıp ardından da Allah'ın kudreti ile kan pıhtısına dönüşür. Adeta bir parça donmuş kan gibidir. Sonra mudğa olur. Bir et parçası gibidir. Sonra kemik, et ve kâmil bir insan olarak yaratılmanın diğer merhaleleri gelir.
Burada şu husus dikkati çekmektedir: Allah Tealâ önce bütün mah-lukâtı kapsaması için yaratmayı mutlak olarak kullandı. Sonra da şerefi veya hayat veren yaratılışı ya da, ayet onun için getirildiğinden ötürü insanı hususi olarak zikretti.
Besmelenin bilinen şekli olan "Bismillahirrahmanirrahim" deki "Allah'ın adı ile" değil de, "Rabbinin adı ile" demiştir. Çünkü Rabb fiilî sıfatlardandır. Allah lafzı ise, zat isimlerindendir. Burada ibadeti emretmiştir. Zat sıfatı bir şey gerektirmemektedir. İbadeti fiilî sıfatlar gerektirmektedir. Bu, taate teşvikte daha müessir olmaktadır. Özet olarak: Rab lafzında "Seni terbiye eden, yararını gözeten" manası bulunduğundan Allah adını kullanmamıştır. Hitap, ünsiyet ve ihtisasa delâlet etmesi için gelmiştir. Yani, senin O'ndan başka Rabbin yoktur, demektedir.
"Rabbinin adıyla" diyerek zatını Resulü'ne izafe etmiştir. Kulun taatı Allah için bir yarar sağlamaz. Ondan istediği bir taat veya tevbeyi yaptığında, onu, ubudiyyet vasfı ile kendisine izafe eder. Nitekim "Kulunu yürüttü." (İsra, 17/1) buyurmuştur.
"Rabbin" ifadesinden sonra "yaratan" sözünü, Allah'ın onu terbiye ettiğine, onu Allah'ın icat ettiğine ve yokken var olduğuna delil olsun diye zikretmiştir. Yaratma ve icat etme bir terbiyedir. Halık=yaratıcı, yani alemi var eden sıfatını da böyle kullanmıştır. Putların ortak olamıyacak-lan bir sıfatı zikrederek, böylece putları Rab olarak adlandıran Arapların düşüncelerini red etmiştir.
"Oku. Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir." Emredildiğin okumayı yap. Sana okumayı emreden Rabbin her kerimden daha kerem sahibidir. O'nun kereminden biri de, ümmi olduğun halde senin okumanı sağlamasıdır. "Oku" kelimesi tekid için tekrar edilmiştir. Okuma da, ancak tekrar ve iade ile tahakkuk eder. "Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir." sözü, engelin kaldırılması ve Peygamber (s.a.)'in Cebrail'e "Oku" emrinden sonra söylediği: "Ben okuma bilmem." sözü ile açıkladığı özrünün giderilmesi içindir.
Daha uygun olan görüşe göre: Birinci "oku" sözü ile okumak, ikincisiyle de Rabbinin ismine sığın, manası murad edilmiştir.
Bundan sonra da okumayı yazmayla bitiştirerek şöyle buyurdu:
"Ki O, kalemi (yazı yazmayı) öğretendir." İnsana kalemle yazmayı öğretti. Bu ise, Allah azze ve celle'den büyük bir nimet ve dil ile ifade gibi insanlar arasında anlaşma için bir vasıtadır. Yazı olmasaydı ilimler kaybolur, bir dinin izi kalmaz, yaşam sürmez, nizam yerleşmezdi. Yazı, ilim ve bilgilerin kaydı, öncekilerin haberlerinin zaptedilmesinin aracı, ilimlerin milletler ve uluslar arasında taşınmasının aletidir. Bilgiler korunur ve
üzerine de Allah'ın dilediği kadar ilâve yapılabilir. Uygarlıklar gelişir fikirler oluşur, dinler korunur, hidayet yayılır. Eserde: "İlmi yazı ile kay dediniz." Denmiştir.[1]
Bunun için de İslâm daveti, okuma ve yazmaya teşvik, onların Allah'ın mahlukâtmdaki ayetlerinden ve rahmetinden olduğunu açıklayarak başlamıştır. Ümmi bir Arap olan Muhammed (s.a.)'in sonsuz mucizesi, okunan bir Kur"an ve yazılan bir kitap olmuştur. Onunla ümmetini ümmilik ve cahillik seviyesinden nur ve ilim ufkuna taşımıştır. Allah Tealâ da bunu hatırlatarak şöyle buyuruyor: "O ümmiler içinde kendilerinden bir peygamber gönderendir ki, onlara ayetlerini okur, onları temizler, onlara Kitab'ı, hikmeti öğretir. Halbuki onlar daha evvel hakikaten apaçık bir sapıklık içinde idiler." (Cuma, 62/2).
Bundan sonra da fazlının yaygınlığını ve nimetlerinin çokluğunu açıklayarak şöyle buyurdu:
"İnsana bilmediğini O öğretti." Allah insana kalemle, bilmediği işleri öğretti. Ey Peygamber! Allah'ın sana, ümmetinin yaran için okumayı ve ilimlerden pek çoğunu öğretmesinde de şaşılacak bir şey yoktur. Bir rivayette: "Bildiği ile amel edene Allah bilmediklerini de verir." denmiştir.[2]
Daha sonra ise, zenginliği durumunda azan insanı kınayarak şöyle buyurdu:
"Sakın! Çünkü insan muhakkak azar. Kendini ihtiyaçtan uzak gördüğü için." Ey insan! Kendini mal, güç ve çevren ile müstağni görüp de, Allah'ın sana olan nimetlerini inkârı ve isyanda haddi aşmayı bırak, kendine gel.
İnsanın durumu hayret vericidir. Fakir ise güçsüzlüğünü hisseder, ezilir. Eli genişler, gücü ve kudreti artarsa kibirlenir, isyan eder. Müfessir-lerin ekseriyetine göre ise, burada insan ile kastedilen Ebu Cehil ve emsalidir.
Sonra ahiretteki ceza ile uyarmıştır:
"Dönüş muhakkak Rabbinedir." dönüş ve varılacak yer, başkasına değil yalnız Allah'adır. O, her insanı malını nereden toplayıp nereye harcadığı konusunda hesaba çekecektir. Bu cümlenin, tehdit ve azmasının akıbeti konusunda uyarmak için insana hitaba dönüşen üslubuna dikkat edilmelidir.
İbni Ebi Hatim, Abdullah b. Mesud'dan rivayet etti: İki tamahkâr doymaz: Biri ilim sahibi, diğeri dünya sahibi. Bunlar denk de olmazlar. İlim sahibi Rahman'ın rızasını artırır. Dünya sahibi ise, azgınlıkta devam eder. Abdullah sonra: "Sakın! Çünkü insan muhakkak azar. Kendini ihtiyaçtan uzak gördüğü için." ayetini okudu. Diğeri için de: "Allah'tan ancak alim kulları korkar." ayetini okudu.
Bu söz, Rasulullah (s.a.)'dan merfu olarak da rivayet edilmiştir: "İki tamahkâr doymaz: İlim isteklisi ve dünya isteklisi." [3]
Azgınlığın Başka Türleri Ve Azgınların Tehdit Edilip Uyarılmaları:
9- Gördün mü şu engelleyeni;
10- Bir kulu namaz kılarken.
11- Gördün mü? Ya o doğru yol üzererinde ise,
12- Yahut takvayı emrettiyse.
13" Gördün mü? Ya yalan saydı, yü çevirdi ise-
14- Muhakkak görüp durduğunu hiç de bilmemiş mi?
15- Hayır' Eğer vazgeçmezse, andol- sun ki onun perçeminden tutup
16- O yalancı, günahkâr perçemin-den!
17- O vakit meclisini davet etsin!
18- Biz de zebanileri çağıracağız.
19- Hayır. Sen ona boyun eğme. Secde et ve yaklaş.
Açıklaması:
Allah Tealâ azgınların çok çirkin durumlarından haber veriyor:
1- "Gördün mü şu engelleyeni; Bir kulu namaz kılarken." şu mağrur azgın Ebu Cehil ve beraberindeki benzerlerinin durumunu bana haber ver. Nasıl bir kulu, Muhammed (s.a.)'i ve ona tabi olanları namazdan ve alemlerin Rabbine ibadetten alıkoymaya cüret edebilir? Putlara ibadet edip, yaratan ve rızık verene ibadeti terketmesini isteyebilir? Ayetle anlatılmak istenen şudur: Kullukta halkın en iyisi olanı engelleyen ne kadar cahildir.
Ali (r.a.)'den rivayet edilir: Bayram namazı kılman meydanda, bayram namazından önce namaz kılan bir grubu gördüğünde: "Rasulullah (s.a.)'ı bunu yaparken görmedim." demiş. "Onlara engel olmayacak mısm" diye sorulduğunda da: "Gördün mü şu engelleyeni; Bir kulu namaz kılarken" ayetine dahil olmaktan korkuyorum, diyerek namazı engellemekten kaçınmıştır. Ebu Hanife de bu güzel edebi uygulamıştır. Ebu Yusuf: Namaz kılan başını rükudan kaldırdığında "Allahümmağfirli der mi" şeklinde sorunca: "Rabbenalekelhamd der ve secde eder" demiştir. Orada duayı açıkça nehyetmemiştir.[4]
2- "Gördün mü? Ya o doğru yol üzerinde ise, yahut takvayı emrettiyse" Yine bana o engelleyen azgının durumunu haber ver: Eğer o, Allah Tealâ'ya ibadetten alıkoymasında doğru bir yolda mı? Ya da zannettiği gibi, putlara ibadeti emrederken takvayı rm emrediyor?
Ekseriyete göre hitap, sözün aynı tertipte olması için yine Peygamber (s.a.)'edir. Hitap kâfiredir de denmiştir. Mana ise: Gördün mü ey kâfir? O nehyedilen kulun namazı hidayet ve din üzerinde ise daveti de takvayı emir ise, yine de engel olacak mısın? şeklindedir. Takva: İhlâs, tevhid ve kendisiyle ateşten korunulan salih ameldir.
3- "Gördün mü? Ya yalan saydı, yüz çevirdi ise?" Ey Muhammedi Şu kâfir Ebu Cehil, tevhidin açık delillerini ve senin getirdiklerini yalanlayıp, davetine imandan yüz çeviriyorsa onun durumu nice olur, bana haber ver. Cevap ise, daha sonra gelen ayetlerin işaret ettikleridir: Aklı ile, Allah'ın onun bu çirkin amellerini gördüğünü ve suçlarına karşı onu hesaba çekip cezalandıracağını o bilmiyor mu?
Alimler dediler ki: Bu ayet her ne kadar Ebu Cehil hakkında inmiş ise de, Allah'a kulluğu engelleyen herkes Ebu Cehil'e yapılan tehdite ortaktır.
Bundan sonra, biri diğerinden daha ağır mübalağalı muhtelif üsluplarla kınama, tehdit ve azarlama geliyor:
1- "Allah'ın muhakkak görüp durduğunu hiç de bilmemiş mi?" Şu hidayet üzere olanı engelleyen Allah'ın onu gördüğünü ve sözünü duyduğunu, durumuna vakıf olduğunu, müstahak olduğu ile onu cezalandıracağını bilmiyor mu? O yaptığına nasıl cüret ediyor?
2- "Hayır. Eğer vazgeçmezse, andolsun ki onun perçeminden tutup sürükleyeceğiz. O yalancı, günahkâr perçemden!" Şu, iyilik ve Allah Tealâ'ya ibadetten alıkoyan kimse kötülüklerini bıraksın. Vallahi, eğer üzerinde bulunduğu şakiliği ve inadı terketmezse perçeminden tutacağız ve onu ateşe sürükleyeceğiz. Perçem başın ön kısmındaki saçtır.
Burada ağır bir tehdit ve bu azgının azmasına karşı kesin bir uyan vardır.
"O vakit meclisini davet etsin! Biz de zebanileri çağıracağız." O engelleyici, yardım talebi ve destek için meclis ehlini, yani kavmini ve dostlarını çağırsın. Ayetteki meclis olarak tercüme edilen "Nadi" topluluk, aile veya aşiretin toplandığı meclistir. Eğer onları yardım için çağıracak olursa, Rab-binin gazabına ve şiddetli cezasına maruz kalacaktır. Biz de o zaman onu tutup cehenneme atmaları için zebanileri yani güçlü, şiddetli melekleri çağırırız. Burada üstün bir meydan okuma vardır.
Ebu Cehil'in Rasulullah (s.a)'a:" Beni tehdit mi ediyorsun? Ben vadide en çok kalabalığı olanım." dediği ve bu ayetin indiği rivayet edildi.
Buhari, Tirmizi, Nesai ve İbni Cerir, İbni Abbas'tan şöyle rivayet ettiler: Ebu Cehil: "Muhammed'i Ka'be'nin yanında namaz kılarken görürsem, boynuna basacağım." dedi. Peygamber'e (s.a.) bu söz ulaşınca: "Buna yeltenseydi melekler onu yakalardı." buyurdu.
4-"Hayır. Sen ona boyun eğme. Secde et ve yaklaş." Sakın ey Muhammedi Bu azgına hiçbir konuda güler yüzlü olmayasın. Ya da seni namazı terketmeye daveti konusunda ona itaat etmeyesin. Nitekim ayette: "Yalan-layıcılara uyma." (Kalem, 68/8) buyurulmuştur. Ona alâka göstermeden, tehditi veya yasaklamasına aldırmadan Allah için namaz kıl. Taat ve ibadet ile Allah'a yaklaş. Bu sana kuvvet, izzet, dayanıklılık ve düşmanların kalbinde heybet kazandırır. İbadet kurtuluş, başarı ve zafer yoludur.
Buradaki "Hayır" sözü, Ebu Cehil'in durumu ve işlerindeki çirkinliğe tepkidir. Peygamber (s.a.)'in Ebu Cehil'e itaatten nehyedilmesinden maksat, onunla bütün bağlantı ve ilişkilerini kesmesidir. Secdeyi emretmedeki maksat ise, kâfirin kininin artmasıdır.
Bu ise, o azgının tahkiri ve hafife alınması, Allah Tealâ'nm peygamberini koruyup gözetlediğinin hissettirilmesidir. [5]
[1] Taberani ve Hakim, Abdullah b. Amr'dan rivayet etti. Sahihtir.
[2] İbni Kesir, IV/528.
[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/564-567.
[4] Razi, XXXII/21; Garâibu'l-Kur'ân, XXX/136.
[5] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/571573.
Açıklaması:
Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler:
Azgınlığın Başka Türleri Ve Azgınların Tehdit Edilip Uyarılmaları:
Belagat:
Kelime ve İbareler:
Nüzul Sebebi:
Ayetler Arası İlişki:
Açıklaması:
Ayetlerden Çıkan Hüküm Ve Hikmetler:
ALÂK SURESİ
İnsanın Yaratılması Ve Ona Okuma Yazma Öğretilmesinin Hikmeti:
1- Yaratan Rabbinin adıyla oku.
2- O, insanı bir kan pıhtısından yarattı.
3- Oku. Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir.
4- Ki O, kalemi (yazı yazmayı) öğ-
5-insana bilmediğini O öğretti.
6- Sakın! Çünkü insan muhakkak azar.
7- Kendini ihtiyaçtan uzak gördüğü için.
8- Dönüş muhakkak Rabbinedir.
Açıklaması:
"Yaratan Rabbinin adıyla oku." Her şeyi var edip yaratan Rabbinin adı ile başlayarak veya Rabbinin ismine sığınarak oku. Nimetlerin ilkini ve en büyüğünü hatırlatmak için Allah Tealâ kendisini bize yaratıcı olarak vasfediyor. Murad: Daha önce okur yazar olmadığı halde, onu yaratan Allah'ın kudret ve iradesi ile Peygamberinin okumasını emretmesidir. Önceden okuma ve yazmayı bilmese bile, evreni yoktan var eden Yüce Allah peygamberine okuma ve yazmayı öğretmeye kadirdir.
"O, insanı bir kan pıhtısından yarattı." Ademoğullannı pıhtılaşmış bir parça kandan, alakadan var etti. Bu da ceninin yaratılması merhalelerinden bir merhaledir. Nutfe olarak başlayıp ardından da Allah'ın kudreti ile kan pıhtısına dönüşür. Adeta bir parça donmuş kan gibidir. Sonra mudğa olur. Bir et parçası gibidir. Sonra kemik, et ve kâmil bir insan olarak yaratılmanın diğer merhaleleri gelir.
Burada şu husus dikkati çekmektedir: Allah Tealâ önce bütün mah-lukâtı kapsaması için yaratmayı mutlak olarak kullandı. Sonra da şerefi veya hayat veren yaratılışı ya da, ayet onun için getirildiğinden ötürü insanı hususi olarak zikretti.
Besmelenin bilinen şekli olan "Bismillahirrahmanirrahim" deki "Allah'ın adı ile" değil de, "Rabbinin adı ile" demiştir. Çünkü Rabb fiilî sıfatlardandır. Allah lafzı ise, zat isimlerindendir. Burada ibadeti emretmiştir. Zat sıfatı bir şey gerektirmemektedir. İbadeti fiilî sıfatlar gerektirmektedir. Bu, taate teşvikte daha müessir olmaktadır. Özet olarak: Rab lafzında "Seni terbiye eden, yararını gözeten" manası bulunduğundan Allah adını kullanmamıştır. Hitap, ünsiyet ve ihtisasa delâlet etmesi için gelmiştir. Yani, senin O'ndan başka Rabbin yoktur, demektedir.
"Rabbinin adıyla" diyerek zatını Resulü'ne izafe etmiştir. Kulun taatı Allah için bir yarar sağlamaz. Ondan istediği bir taat veya tevbeyi yaptığında, onu, ubudiyyet vasfı ile kendisine izafe eder. Nitekim "Kulunu yürüttü." (İsra, 17/1) buyurmuştur.
"Rabbin" ifadesinden sonra "yaratan" sözünü, Allah'ın onu terbiye ettiğine, onu Allah'ın icat ettiğine ve yokken var olduğuna delil olsun diye zikretmiştir. Yaratma ve icat etme bir terbiyedir. Halık=yaratıcı, yani alemi var eden sıfatını da böyle kullanmıştır. Putların ortak olamıyacak-lan bir sıfatı zikrederek, böylece putları Rab olarak adlandıran Arapların düşüncelerini red etmiştir.
"Oku. Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir." Emredildiğin okumayı yap. Sana okumayı emreden Rabbin her kerimden daha kerem sahibidir. O'nun kereminden biri de, ümmi olduğun halde senin okumanı sağlamasıdır. "Oku" kelimesi tekid için tekrar edilmiştir. Okuma da, ancak tekrar ve iade ile tahakkuk eder. "Rabbin nihayetsiz kerem sahibidir." sözü, engelin kaldırılması ve Peygamber (s.a.)'in Cebrail'e "Oku" emrinden sonra söylediği: "Ben okuma bilmem." sözü ile açıkladığı özrünün giderilmesi içindir.
Daha uygun olan görüşe göre: Birinci "oku" sözü ile okumak, ikincisiyle de Rabbinin ismine sığın, manası murad edilmiştir.
Bundan sonra da okumayı yazmayla bitiştirerek şöyle buyurdu:
"Ki O, kalemi (yazı yazmayı) öğretendir." İnsana kalemle yazmayı öğretti. Bu ise, Allah azze ve celle'den büyük bir nimet ve dil ile ifade gibi insanlar arasında anlaşma için bir vasıtadır. Yazı olmasaydı ilimler kaybolur, bir dinin izi kalmaz, yaşam sürmez, nizam yerleşmezdi. Yazı, ilim ve bilgilerin kaydı, öncekilerin haberlerinin zaptedilmesinin aracı, ilimlerin milletler ve uluslar arasında taşınmasının aletidir. Bilgiler korunur ve
üzerine de Allah'ın dilediği kadar ilâve yapılabilir. Uygarlıklar gelişir fikirler oluşur, dinler korunur, hidayet yayılır. Eserde: "İlmi yazı ile kay dediniz." Denmiştir.[1]
Bunun için de İslâm daveti, okuma ve yazmaya teşvik, onların Allah'ın mahlukâtmdaki ayetlerinden ve rahmetinden olduğunu açıklayarak başlamıştır. Ümmi bir Arap olan Muhammed (s.a.)'in sonsuz mucizesi, okunan bir Kur"an ve yazılan bir kitap olmuştur. Onunla ümmetini ümmilik ve cahillik seviyesinden nur ve ilim ufkuna taşımıştır. Allah Tealâ da bunu hatırlatarak şöyle buyuruyor: "O ümmiler içinde kendilerinden bir peygamber gönderendir ki, onlara ayetlerini okur, onları temizler, onlara Kitab'ı, hikmeti öğretir. Halbuki onlar daha evvel hakikaten apaçık bir sapıklık içinde idiler." (Cuma, 62/2).
Bundan sonra da fazlının yaygınlığını ve nimetlerinin çokluğunu açıklayarak şöyle buyurdu:
"İnsana bilmediğini O öğretti." Allah insana kalemle, bilmediği işleri öğretti. Ey Peygamber! Allah'ın sana, ümmetinin yaran için okumayı ve ilimlerden pek çoğunu öğretmesinde de şaşılacak bir şey yoktur. Bir rivayette: "Bildiği ile amel edene Allah bilmediklerini de verir." denmiştir.[2]
Daha sonra ise, zenginliği durumunda azan insanı kınayarak şöyle buyurdu:
"Sakın! Çünkü insan muhakkak azar. Kendini ihtiyaçtan uzak gördüğü için." Ey insan! Kendini mal, güç ve çevren ile müstağni görüp de, Allah'ın sana olan nimetlerini inkârı ve isyanda haddi aşmayı bırak, kendine gel.
İnsanın durumu hayret vericidir. Fakir ise güçsüzlüğünü hisseder, ezilir. Eli genişler, gücü ve kudreti artarsa kibirlenir, isyan eder. Müfessir-lerin ekseriyetine göre ise, burada insan ile kastedilen Ebu Cehil ve emsalidir.
Sonra ahiretteki ceza ile uyarmıştır:
"Dönüş muhakkak Rabbinedir." dönüş ve varılacak yer, başkasına değil yalnız Allah'adır. O, her insanı malını nereden toplayıp nereye harcadığı konusunda hesaba çekecektir. Bu cümlenin, tehdit ve azmasının akıbeti konusunda uyarmak için insana hitaba dönüşen üslubuna dikkat edilmelidir.
İbni Ebi Hatim, Abdullah b. Mesud'dan rivayet etti: İki tamahkâr doymaz: Biri ilim sahibi, diğeri dünya sahibi. Bunlar denk de olmazlar. İlim sahibi Rahman'ın rızasını artırır. Dünya sahibi ise, azgınlıkta devam eder. Abdullah sonra: "Sakın! Çünkü insan muhakkak azar. Kendini ihtiyaçtan uzak gördüğü için." ayetini okudu. Diğeri için de: "Allah'tan ancak alim kulları korkar." ayetini okudu.
Bu söz, Rasulullah (s.a.)'dan merfu olarak da rivayet edilmiştir: "İki tamahkâr doymaz: İlim isteklisi ve dünya isteklisi." [3]
Azgınlığın Başka Türleri Ve Azgınların Tehdit Edilip Uyarılmaları:
9- Gördün mü şu engelleyeni;
10- Bir kulu namaz kılarken.
11- Gördün mü? Ya o doğru yol üzererinde ise,
12- Yahut takvayı emrettiyse.
13" Gördün mü? Ya yalan saydı, yü çevirdi ise-
14- Muhakkak görüp durduğunu hiç de bilmemiş mi?
15- Hayır' Eğer vazgeçmezse, andol- sun ki onun perçeminden tutup
16- O yalancı, günahkâr perçemin-den!
17- O vakit meclisini davet etsin!
18- Biz de zebanileri çağıracağız.
19- Hayır. Sen ona boyun eğme. Secde et ve yaklaş.
Açıklaması:
Allah Tealâ azgınların çok çirkin durumlarından haber veriyor:
1- "Gördün mü şu engelleyeni; Bir kulu namaz kılarken." şu mağrur azgın Ebu Cehil ve beraberindeki benzerlerinin durumunu bana haber ver. Nasıl bir kulu, Muhammed (s.a.)'i ve ona tabi olanları namazdan ve alemlerin Rabbine ibadetten alıkoymaya cüret edebilir? Putlara ibadet edip, yaratan ve rızık verene ibadeti terketmesini isteyebilir? Ayetle anlatılmak istenen şudur: Kullukta halkın en iyisi olanı engelleyen ne kadar cahildir.
Ali (r.a.)'den rivayet edilir: Bayram namazı kılman meydanda, bayram namazından önce namaz kılan bir grubu gördüğünde: "Rasulullah (s.a.)'ı bunu yaparken görmedim." demiş. "Onlara engel olmayacak mısm" diye sorulduğunda da: "Gördün mü şu engelleyeni; Bir kulu namaz kılarken" ayetine dahil olmaktan korkuyorum, diyerek namazı engellemekten kaçınmıştır. Ebu Hanife de bu güzel edebi uygulamıştır. Ebu Yusuf: Namaz kılan başını rükudan kaldırdığında "Allahümmağfirli der mi" şeklinde sorunca: "Rabbenalekelhamd der ve secde eder" demiştir. Orada duayı açıkça nehyetmemiştir.[4]
2- "Gördün mü? Ya o doğru yol üzerinde ise, yahut takvayı emrettiyse" Yine bana o engelleyen azgının durumunu haber ver: Eğer o, Allah Tealâ'ya ibadetten alıkoymasında doğru bir yolda mı? Ya da zannettiği gibi, putlara ibadeti emrederken takvayı rm emrediyor?
Ekseriyete göre hitap, sözün aynı tertipte olması için yine Peygamber (s.a.)'edir. Hitap kâfiredir de denmiştir. Mana ise: Gördün mü ey kâfir? O nehyedilen kulun namazı hidayet ve din üzerinde ise daveti de takvayı emir ise, yine de engel olacak mısın? şeklindedir. Takva: İhlâs, tevhid ve kendisiyle ateşten korunulan salih ameldir.
3- "Gördün mü? Ya yalan saydı, yüz çevirdi ise?" Ey Muhammedi Şu kâfir Ebu Cehil, tevhidin açık delillerini ve senin getirdiklerini yalanlayıp, davetine imandan yüz çeviriyorsa onun durumu nice olur, bana haber ver. Cevap ise, daha sonra gelen ayetlerin işaret ettikleridir: Aklı ile, Allah'ın onun bu çirkin amellerini gördüğünü ve suçlarına karşı onu hesaba çekip cezalandıracağını o bilmiyor mu?
Alimler dediler ki: Bu ayet her ne kadar Ebu Cehil hakkında inmiş ise de, Allah'a kulluğu engelleyen herkes Ebu Cehil'e yapılan tehdite ortaktır.
Bundan sonra, biri diğerinden daha ağır mübalağalı muhtelif üsluplarla kınama, tehdit ve azarlama geliyor:
1- "Allah'ın muhakkak görüp durduğunu hiç de bilmemiş mi?" Şu hidayet üzere olanı engelleyen Allah'ın onu gördüğünü ve sözünü duyduğunu, durumuna vakıf olduğunu, müstahak olduğu ile onu cezalandıracağını bilmiyor mu? O yaptığına nasıl cüret ediyor?
2- "Hayır. Eğer vazgeçmezse, andolsun ki onun perçeminden tutup sürükleyeceğiz. O yalancı, günahkâr perçemden!" Şu, iyilik ve Allah Tealâ'ya ibadetten alıkoyan kimse kötülüklerini bıraksın. Vallahi, eğer üzerinde bulunduğu şakiliği ve inadı terketmezse perçeminden tutacağız ve onu ateşe sürükleyeceğiz. Perçem başın ön kısmındaki saçtır.
Burada ağır bir tehdit ve bu azgının azmasına karşı kesin bir uyan vardır.
"O vakit meclisini davet etsin! Biz de zebanileri çağıracağız." O engelleyici, yardım talebi ve destek için meclis ehlini, yani kavmini ve dostlarını çağırsın. Ayetteki meclis olarak tercüme edilen "Nadi" topluluk, aile veya aşiretin toplandığı meclistir. Eğer onları yardım için çağıracak olursa, Rab-binin gazabına ve şiddetli cezasına maruz kalacaktır. Biz de o zaman onu tutup cehenneme atmaları için zebanileri yani güçlü, şiddetli melekleri çağırırız. Burada üstün bir meydan okuma vardır.
Ebu Cehil'in Rasulullah (s.a)'a:" Beni tehdit mi ediyorsun? Ben vadide en çok kalabalığı olanım." dediği ve bu ayetin indiği rivayet edildi.
Buhari, Tirmizi, Nesai ve İbni Cerir, İbni Abbas'tan şöyle rivayet ettiler: Ebu Cehil: "Muhammed'i Ka'be'nin yanında namaz kılarken görürsem, boynuna basacağım." dedi. Peygamber'e (s.a.) bu söz ulaşınca: "Buna yeltenseydi melekler onu yakalardı." buyurdu.
4-"Hayır. Sen ona boyun eğme. Secde et ve yaklaş." Sakın ey Muhammedi Bu azgına hiçbir konuda güler yüzlü olmayasın. Ya da seni namazı terketmeye daveti konusunda ona itaat etmeyesin. Nitekim ayette: "Yalan-layıcılara uyma." (Kalem, 68/8) buyurulmuştur. Ona alâka göstermeden, tehditi veya yasaklamasına aldırmadan Allah için namaz kıl. Taat ve ibadet ile Allah'a yaklaş. Bu sana kuvvet, izzet, dayanıklılık ve düşmanların kalbinde heybet kazandırır. İbadet kurtuluş, başarı ve zafer yoludur.
Buradaki "Hayır" sözü, Ebu Cehil'in durumu ve işlerindeki çirkinliğe tepkidir. Peygamber (s.a.)'in Ebu Cehil'e itaatten nehyedilmesinden maksat, onunla bütün bağlantı ve ilişkilerini kesmesidir. Secdeyi emretmedeki maksat ise, kâfirin kininin artmasıdır.
Bu ise, o azgının tahkiri ve hafife alınması, Allah Tealâ'nm peygamberini koruyup gözetlediğinin hissettirilmesidir. [5]
[1] Taberani ve Hakim, Abdullah b. Amr'dan rivayet etti. Sahihtir.
[2] İbni Kesir, IV/528.
[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/564-567.
[4] Razi, XXXII/21; Garâibu'l-Kur'ân, XXX/136.
[5] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/571573.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder