100-Adiyat Suresi Oku:Nimetlerin İnkarı, Hayır Yolunda Cimrilik Ve Ahirete Hazırlığı İhmal:
1- Andolsun o nefes nefese koşanlara,
2- O çakarak ateş çıkaranlara,
3- Sabahleyin baskın yapanlara,
4- Derken orada toz koparanlara,
5- Bununla bir topluluğun ta ortası- na dalanlara ki,
6- Muhakkak insan Rabbine karşı çoknankördür.
7-Hiç şüphesiz o buna hakkıyla şa- hittir.
8-Gerçek o, mal sevgisinden dolayı pek katıdır.
9- Hâlâ o, bilmeyecek mi? Kabirle- rın içindekiler çıkarıldığı zaman.
10- Göğüslerde ne varsa onlar da derlenip toparlandığı (zaman)
11- Hakikat, o gün Rableri onlardan elbette tamamiyle haberdardır.
Açıklaması:
"Andolsun o nefes nefese koşanlara, O çakarak ateş çıkaranlara, Sabahleyin baskın yapanlara." Allah yolundaki mücahit süvarilerin düşman üzerine hücum eden atlarına yemin olsun. Hızlı koşmasından dolayı da o esnada şiddetli soluma ve nefes sesleri duyulmaktadır. Nallan kayaya veya taşa sürtündüğü için de koşarken ayaklarından kıvılcımlar çıkmaktadır. Sabah vaktinde düşman üzerine hücumdadırlar.
"Derken orada toz koparanlara, Bununla bir topluluğun ta ortasına dalanlara ki." Sabahı veya atların savaştığı yeri havayı dolduran bir toza boğmuşlardır. Düşmanın ortasına dalmışlardır. Allah Tealâ'nın atlara yemin etmesinin nedeni, düşmana saldırmada diğer hayvanlarda bulunmayan özellikleri olmasındandır. Atın alnında kıyamete kadar hayır vardır.[1] Ayrıca o dönemin en önemli savaş aracıdır. Burada amaç atın müminler nezdinde değerli olduğunu dolayısıyla terbiyesi ile ilgilenmeleri, Allah yolunda cihat için onunla eğitim yapmaları, üstün gayretlere, ciddi görünüme ve işe alışmaları için teşvik etmektir.
Yeminin cevabı ise şudur:
"Muhakkak insan Rabbine karşı çok nankördür." Muhakkak insan tabiatı gereği nimeti çokça inkâr eden, bile bile küfreden ve o nimeti veren yaratıcıya şükretmeyip, dinine, boyun eğmeyi kabul etmeyendir. Ancak nefsini zorlayıp, dünya ve ahiretini düşünerek taat ve fazilete yönelen, ma-siyet ve rezillikten kaçınan bundan müstesnadır.
Zahir olan, insan ile muradın insan cinsi arasında belli bir kesim olduğudur. Ekseri alimlere göre buradaki insanın daha sonraki "bilmeyecek mi?" sözüne binaen kâfir olduğu söylenmiştir. Şunu da söylemişlerdir: İnsan cinsinin bu yapıda olmuş olması da muhtemeldir. Lütfü ve tevfiki ile Allah'ın koruduğu hariç. "Bilmeyecek mi?" sözünün ilmi ile amel etmediği için kınama olması da caizdir.
"Hiç şüphesiz o buna hakkıyla şahittir." İnsanın nankör ve inadına inkarcı olmasına kendisi de şahittir. Lisan-ı hali, sözlerinde ve fiillerinde Rabbine isyanı ile inkâr ve nankörlüğünde kendi aleyhine şahitlik eder. Allah Tealâ buyurdu ki: "Allah'a eş koşanların, kendi küfürlerine bizzat kendileri şahit iken, Allah'ın mescitlerini imar etmeleri onların işi değildir." (Tevbe, 9/17) Katade ve Sevri ise: "Allah buna şahittir." dediler.
"Gerçek o, mal sevgisinden dolayı pek katıdır." İnsan mala sevgisinden ötürü cimridir. Veya mala sevgisi kuvvetlidir. Bu durumda iki görüş vardır: Birincisi mala sevgide pek şiddetlidir, ikincisi de mala sevgisi sebebi ile hırslıdır, cimridir. İbni Kesir ikisi de doğrudur, dedi.
Sonra da insanı, bu yapıda olmayı sürdürmesi halinde tehdit edip uyarmaktadır:
"Hâlâ o, bilmeyecek mi? Kabirlerin içindekiler çıkarıldığı zaman. Göğüslerde ne varsa onlar da derlenip toparlandığı (zaman). Hakikat, o gün Rableri onlardan elbette tamamiyle haberdardır." İnadından inkâr eden ka-birlerdeki ölülerin çıkarılıp insanların kendilerinde gizledikleri niyetlerin, hayır ve şerrin açılıp ortaya konduğu anı bilmiyor mu? O diriltilenlerin Rabbi onları iyi bilmektedir. Bütün durumlarına muttalidir. Ne o gün ne de başka bir zaman, onların hiçbir şeyi O'ndan gizli kalır. O günde bütün amellerine karşılık onları değerlendirecek ve zerre miktarı zulmetmeye-cektir. Eğer bunu bilip anladi'arsa mal sevgisi onları Rablerine şükürden, ibadetten ve ahirete yönelik amelden alıkoymasın.
Özellikle kalp amellerini zikretmesi, diğer organların amellerinin kalbin amellerine bağlı olmasından dolayıdır. Kalplerdeki istek ve etkiler olmasa organların eylemleri oluşmazdı. "Rableri" şeklinde zamiri çokluk olarak kullanmıştır. Çünkü insan çoğul manasınadır. "Muhakkak insan ziyandadır." ayetinin ardından "İman edenler müstesna." buyurmuştur. (Asr, 103/2).
Allah Tealâ insanların durumunu bütün zamanlarda bildiği halde, karşılık verme gününü bildiğini tekid için "o gün" demiştir.
Karşılık vermeyi onları ve amellerini bilme ve kavrama ile ifade etti. Çünkü maksat tehdittir. "Dedikleriniyazacağız." (Ali İmran, 3/181) sözü de bunun gibidir. Onların sözleri ve fiilleri filen yazılmış olduğu halde yazacağız demiştir. Onları, söylediklerine karşılık münasip bir ceza ile cezalandıracağız demektedir. Bu durumda "haberdardır" sözü -ki, O her zaman haberdardır- o gün cezalarını vereceğim manasını içermektedir.[2]
Bu ayet Allah Tealâ'nın zamana ait cüziyyatı da bildiğine delildir. Zira Allah Tealâ o gündeki durumlarının keyfiyetini bildiğini haber vermiştir. Bunu inkâr eden kâfir olur. [3]
[1] Peygamber (s.a.): "Atın alnına kıyamete kadar hayır yazılmıştır." buyurdu. (Ahmed, Buhari, Müslim, Nesai, İbni Mace Ebu Hureyre'den rivayet etti.)
[2] Bahru'l-Muhit,VLlV505.
[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/604-606.
1- Andolsun o nefes nefese koşanlara,
2- O çakarak ateş çıkaranlara,
3- Sabahleyin baskın yapanlara,
4- Derken orada toz koparanlara,
5- Bununla bir topluluğun ta ortası- na dalanlara ki,
6- Muhakkak insan Rabbine karşı çoknankördür.
7-Hiç şüphesiz o buna hakkıyla şa- hittir.
8-Gerçek o, mal sevgisinden dolayı pek katıdır.
9- Hâlâ o, bilmeyecek mi? Kabirle- rın içindekiler çıkarıldığı zaman.
10- Göğüslerde ne varsa onlar da derlenip toparlandığı (zaman)
11- Hakikat, o gün Rableri onlardan elbette tamamiyle haberdardır.
Açıklaması:
"Andolsun o nefes nefese koşanlara, O çakarak ateş çıkaranlara, Sabahleyin baskın yapanlara." Allah yolundaki mücahit süvarilerin düşman üzerine hücum eden atlarına yemin olsun. Hızlı koşmasından dolayı da o esnada şiddetli soluma ve nefes sesleri duyulmaktadır. Nallan kayaya veya taşa sürtündüğü için de koşarken ayaklarından kıvılcımlar çıkmaktadır. Sabah vaktinde düşman üzerine hücumdadırlar.
"Derken orada toz koparanlara, Bununla bir topluluğun ta ortasına dalanlara ki." Sabahı veya atların savaştığı yeri havayı dolduran bir toza boğmuşlardır. Düşmanın ortasına dalmışlardır. Allah Tealâ'nın atlara yemin etmesinin nedeni, düşmana saldırmada diğer hayvanlarda bulunmayan özellikleri olmasındandır. Atın alnında kıyamete kadar hayır vardır.[1] Ayrıca o dönemin en önemli savaş aracıdır. Burada amaç atın müminler nezdinde değerli olduğunu dolayısıyla terbiyesi ile ilgilenmeleri, Allah yolunda cihat için onunla eğitim yapmaları, üstün gayretlere, ciddi görünüme ve işe alışmaları için teşvik etmektir.
Yeminin cevabı ise şudur:
"Muhakkak insan Rabbine karşı çok nankördür." Muhakkak insan tabiatı gereği nimeti çokça inkâr eden, bile bile küfreden ve o nimeti veren yaratıcıya şükretmeyip, dinine, boyun eğmeyi kabul etmeyendir. Ancak nefsini zorlayıp, dünya ve ahiretini düşünerek taat ve fazilete yönelen, ma-siyet ve rezillikten kaçınan bundan müstesnadır.
Zahir olan, insan ile muradın insan cinsi arasında belli bir kesim olduğudur. Ekseri alimlere göre buradaki insanın daha sonraki "bilmeyecek mi?" sözüne binaen kâfir olduğu söylenmiştir. Şunu da söylemişlerdir: İnsan cinsinin bu yapıda olmuş olması da muhtemeldir. Lütfü ve tevfiki ile Allah'ın koruduğu hariç. "Bilmeyecek mi?" sözünün ilmi ile amel etmediği için kınama olması da caizdir.
"Hiç şüphesiz o buna hakkıyla şahittir." İnsanın nankör ve inadına inkarcı olmasına kendisi de şahittir. Lisan-ı hali, sözlerinde ve fiillerinde Rabbine isyanı ile inkâr ve nankörlüğünde kendi aleyhine şahitlik eder. Allah Tealâ buyurdu ki: "Allah'a eş koşanların, kendi küfürlerine bizzat kendileri şahit iken, Allah'ın mescitlerini imar etmeleri onların işi değildir." (Tevbe, 9/17) Katade ve Sevri ise: "Allah buna şahittir." dediler.
"Gerçek o, mal sevgisinden dolayı pek katıdır." İnsan mala sevgisinden ötürü cimridir. Veya mala sevgisi kuvvetlidir. Bu durumda iki görüş vardır: Birincisi mala sevgide pek şiddetlidir, ikincisi de mala sevgisi sebebi ile hırslıdır, cimridir. İbni Kesir ikisi de doğrudur, dedi.
Sonra da insanı, bu yapıda olmayı sürdürmesi halinde tehdit edip uyarmaktadır:
"Hâlâ o, bilmeyecek mi? Kabirlerin içindekiler çıkarıldığı zaman. Göğüslerde ne varsa onlar da derlenip toparlandığı (zaman). Hakikat, o gün Rableri onlardan elbette tamamiyle haberdardır." İnadından inkâr eden ka-birlerdeki ölülerin çıkarılıp insanların kendilerinde gizledikleri niyetlerin, hayır ve şerrin açılıp ortaya konduğu anı bilmiyor mu? O diriltilenlerin Rabbi onları iyi bilmektedir. Bütün durumlarına muttalidir. Ne o gün ne de başka bir zaman, onların hiçbir şeyi O'ndan gizli kalır. O günde bütün amellerine karşılık onları değerlendirecek ve zerre miktarı zulmetmeye-cektir. Eğer bunu bilip anladi'arsa mal sevgisi onları Rablerine şükürden, ibadetten ve ahirete yönelik amelden alıkoymasın.
Özellikle kalp amellerini zikretmesi, diğer organların amellerinin kalbin amellerine bağlı olmasından dolayıdır. Kalplerdeki istek ve etkiler olmasa organların eylemleri oluşmazdı. "Rableri" şeklinde zamiri çokluk olarak kullanmıştır. Çünkü insan çoğul manasınadır. "Muhakkak insan ziyandadır." ayetinin ardından "İman edenler müstesna." buyurmuştur. (Asr, 103/2).
Allah Tealâ insanların durumunu bütün zamanlarda bildiği halde, karşılık verme gününü bildiğini tekid için "o gün" demiştir.
Karşılık vermeyi onları ve amellerini bilme ve kavrama ile ifade etti. Çünkü maksat tehdittir. "Dedikleriniyazacağız." (Ali İmran, 3/181) sözü de bunun gibidir. Onların sözleri ve fiilleri filen yazılmış olduğu halde yazacağız demiştir. Onları, söylediklerine karşılık münasip bir ceza ile cezalandıracağız demektedir. Bu durumda "haberdardır" sözü -ki, O her zaman haberdardır- o gün cezalarını vereceğim manasını içermektedir.[2]
Bu ayet Allah Tealâ'nın zamana ait cüziyyatı da bildiğine delildir. Zira Allah Tealâ o gündeki durumlarının keyfiyetini bildiğini haber vermiştir. Bunu inkâr eden kâfir olur. [3]
[1] Peygamber (s.a.): "Atın alnına kıyamete kadar hayır yazılmıştır." buyurdu. (Ahmed, Buhari, Müslim, Nesai, İbni Mace Ebu Hureyre'den rivayet etti.)
[2] Bahru'l-Muhit,VLlV505.
[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/604-606.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder