81-Tekvir Suresi Meali Tefsiri Oku: Kıyametin Durumları Ve Korkuları
1- Güneş durulduğu zaman,
2- Yıldızlar düştüğü zaman,
3- Dağlar yürütüldüğü zaman,
4- Gebe develer salıverildiği zaman,
5- Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman,
6- Denizler ateşlendiği zaman,
7- Ruhlar çiftleştiği zaman,
8, 9- Diri diri gömülen kızın hangi suçtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman, 10- Defterler açılıp yayıldığı zaman,
12-O alevli ateş daha ziyade kızıştı- rıldığı zaman,
13- Cennet yaklaştırıldığı zaman.
14- Her insan ne hazırlamışsa bilecektir.
Açıklaması
Bunlar, insanlar büyüklüğünü görsünler ve ondan korksunlar diye anlatılan kıyametin vasıfları ve dehşet olaylarıdır:
"Güneş durulduğu zaman, yıldızlar düştüğü zaman, dağlar yürütüldüğü zaman." Sarığın sarıldığı ve elbisenin üstüste katlandığı gibi güneş dürülüp katlandığı ve atıldığı, âlemin harap olacağının ilanı için ışığı giderildiği zaman Allah Tealâ'nm buyurduğu gibi yıldızların da söndüğü düşüp dağıldığı zaman, "Yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman" (İnfitar, 82/2); yer sallanınca dağlar yerden koparılıp havada yüzdürüldüğü zaman "Dağlar yürütülüp bir serap haline gelmiştir." (Nebe', 78/20), "O gün ki biz dağları yürüteceğiz ve sen yeri bir çöl göreceksin." (Kehf, 16/47)
"Gebe develer salıverildiği zaman, vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman, denizler ateşlendiği zaman" Arapların en nefis ve en değerli varlığı olan hamile develerin, durumun vehameti ve korkunun çokluğundan dolayı çobansız salıverildiği zaman. Evcil olmayan vahşi kara hayvanları kırşılıklı kısas için diriltüdiği zaman. Onların haşri ölüp helak olmalarıdır da denmiştir. Denizler, birbirine katılıp tek şey olduktan sonra, volkanlar ve zelzelelerle tutuşturulup lavlanmış ateşe döndüğü zaman: "Denizler fış-kırtıldığı zaman." (İnfitar,82/3) "Dolan denize" (Tûr, 52/6) O zaman denizler ve yer, hararet ve yakmanın doruğunda tek şey haline gelirler.
Übey b. Ka'b (r.a.) dedi ki: Kıyamet gününden önce altı alâmet vardır: İnsanlar çarşılarında (günlük işlerini yaparlarken) iken güneşin ışığı gidecek. Onlar bu durumda iken dağlar yere serilecek, hareketlenecek, karışıp dağılacak, cinler insanlara insanlar cinlere sığınacak. Hayvanlar, kuşlar, birbirine girecekler. İbni Abbas Allah Tealâ'nm " güneş durulduğu zaman..." ayetleri hakkında dedi ki: On iki durum vardır. Altısı dünyada altısı da ahirette. İlk altısını Übey b. Ka'b'ın sözünde açıkladık. Diğer altısı da, aşağıdadır. Bu nedenle Allah Tealâ dirilişten sonra olacakları zikretmiştir:
"Ruhlar çiftleştiği zaman, diri diri gömülen kızın hangi suçtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman." Ahiretteki yaratılışta ruhlar cesetlerle birleştirildiği zaman. Bazı Arap kabilelerinin yaptığı gibi utanma ve fakirlik korkusu ile diri diri gömülen kız çocuğuna bu işi yapanın şiddetle azarlandığı zaman; kıyamet gününde katiline tehdit olsun diye ona hangi suçtan dolayı gömüldüğü sorulur. Zira mazluma soru sorulursa, zalimin hali nicedir? İbni Abbas: "sorulduğu zaman" ifadesini, kız gömülme sebebini sorduğu zaman, şeklinde açıklanmıştır.
Gömülene sorulan bu soru, onu yapanlara yönelik bir kınamadır. Çünkü soru bu işi onlara yapanlarına döner.[1]
İmam Ahmed, Hansa b. Muaviye es-Sarimiye'den, o da amcasından rivayet etti: Dedi ki: Ya Rasulallah! Kim cennettedir, dedim. Buyurdu ki: "Peygamber cennettedir, şehid cennettedir, doğan cennettedir, gömülen cennettedir. "
"Defterler açılıp yayıldığı zaman, Gök koparıldığı zaman" Hesap yerinde amel sahifeleri açılıp yayıldığı zaman, her insan sahifesini sağından veya solundan alır. Gök de yarılıp giderilince varlığı kalmaz.
"O alevli ateş daha ziyade kızıştırıldığı zaman, cehennem yaklaştırıldı-ğı zaman." Allah'ın düşmanları için cehennem tam tutuşturulduğu zaman. "Onun yakıtı insanlar ve taşlardır." (Bakara, 2/24) Cennet de takva sahibi müminlere yakın hale getirildiği zaman "Cennet takva sahiplerine, uzak olmayarak yaklaştırılmıştır." (Kâf, 50/31).
"İnsan ne hazırlamışsa bilecektir." Surenin başındaki cümle ve ona atfedilenlerin cevabıdır. Yani geçen olaylar meydana gelip bu işler olduğu zaman, her nefis, sahifeler açıldığında ne hazırladığını ve hayırdan serden ne yaptığını bilir: "O gün ki herkes ne hayır işlediyse karşısında hazırlanmış bulacak, ne kötülük yaptıysa Oflunla da kendi arasında uzak bir mesafe olmasını arzu edecek." (Ali İmran, 3/30), "O gün insana önden yolladığı ve geri bıraktığı haber verilir." (Kıyame, 75/13), Surenin başından buraya kadar olan ayetler şart, "İnsan ne hazırlamışsa bilecektir." ayeti de cevaptır. Ha-san-ı Basri: Bu ona yemin ve cevaptır, dedi. Kurtubi ise: Birinci görüş daha doğrudur, dedi. [2]
Kur'an Vahyinin Ve Rasulullah'ın Nübüvvetinin Doğruluğuna Yemin
15- Hayır. Yemin ederim o (gündüz) kaybolup (gece) geri dönen (yıldız)lara.
16- Dolaşıp yuvalarına giren gezegenlere
17- Kararmaya başladığı zaman ge-
18- Nefes almaya başladığı zaman sabaha
19- "Muhakkak ki o (Kur'an), şerefli bir elçinin sözüdür.
20- Kuvvet sahibi; Arş'ın sahibinin katında itibarlı,
21- Orada kendisine itaat olunan- dır, bir emindir.
22- Sizin sahibiniz bir mecnun değil!
23- Andolsun ki o onu apaçık ufukta görmüştür.
24- O gaybten dolayı asla suçlu değildir.
25- O (Kur'an) da taşlanmış bir şeytanın sözü değil.
26- O halde nereye gidiyorsunuz?
27- O ancak alemler için bir öğüttür.
28- Sizden dosdoğru olmayı dileyenler için.
29- Alemlerin Rabbi Allah dilemedikçe de siz dileyemezsiniz.
Açıklaması
"Hayır. Yemin ederim o (gündüz) kaybolup (gece) geri dönen (yıldızlara. Dolaşıp yuvalarına giren gezegenlere" Gündüz güneşin ışığı ile kaybolup feleğinde yüzen, gece de geyiklerin yuvalarından çıktıkları gibi yerlerinden çıkan bütün yıldızlara yemin ederim.
Cumhura göre, gezegen yıldızların hepsi buna dahildir. Bazılarına göre de bunlar, güneş ve ayın dışındakilerdir.
"Kararmaya başladığı zaman geceye. Nefes almaya başladığı zaman sabaha" Gece karanlığı ve korkutuculuğu ile yöneldiği zaman. Evla olan bu manadır.
Yönelip de ışığı ile ufku aydınlattığı zaman sabaha. Çünkü o canlı bir ruhla ve tatlı bir rüzgarla gelir.
İbni Kesir dedi ki: "As'ase" kelimesinin dönme anlamına kullanılması da sahih olmakla beraber yönelme manasına kullanılması daha uygundur. Adeta, karanlığı çökmeye başladığı zaman geceye, ışığı parlamaya başladığı zaman da fecre yemin etmiştir. Allah Tealâ buyurdu ki: "Andolsun bürü-yüp örttüğü zaman geceye, açıldığı zaman gündüze." (Leyi, 92/1,2), "Andolsun kuşluk vaktine, sükuna vardığı dem geceye." (Duha, 93/1,2), "Sabahı yarıp çıkarandır O. Geceyi bir sükun olarak yaratandır." (En'am,6/96) Bu ayetlerin benzerleri de vardır.
Usul alimlerinden pek çokları şöyle demiştir: "As 'ase" lafzı, yönelme ve geri gitme anlamına ortak olarak kullanılmıştır. Buna göre de her iki mananın da murad edilmesi doğru olur. En doğru olanım Allah bilir.[3]
"Muhakkak ki o (Kur'an), şerefli bir elçinin sözüdür" Yemin edilen husus budur. Kur'an şerefli bir elçinin tebliğidir. Allah katında aziz, kerim ve şerefli Cibril (a.s.)'ın söylediği bir sözdür. Onu Allah katından Peygamber (s.a)'e indirdi. Kur'an beşer sözü değildir. Peygamber (s.a.)'e, onu Rabbi az-ze ve celle'den alan Cibril getirdi.
"Kuvvet sahibi; Arş'ın sahibinin katında itibarlı, orada kendisine itaat olunandır, bir emindir." Bunlar da Cibril (a.s.)'in vasıflarıdır.Onun Allah Tealâ katında yüksek değeri ve üstün mevkii vardır. Melekler ona müracaat eder ve ona itaat ederler. O ileri gelenlerdendir, Rabbinin vahyine ve ri-saletine, diğer hususlara güvenli kılınmıştır. Ayette, "Allah katında" anlamına (semme) demiştir. Bu "sümme" şeklinde de okunmuştur. Burada, emanete tazim ve sayılan sıfatların en üstününe sahip olduğunu açıklama amacı vardır.
Cibril'in emin olarak vasfedilmesi, beşerden elçisi olan Muhammed (s.a.)'i "Sizin sahibiniz bir mecnun değil" sözü ile övdüğü gibi, meleklerden elçisi ve kulu olan Cibril'e Allah'tan büyük bir övgüdür.
Melek olan elçinin vasıfları açıklandıktan sonra, Allah Tealâ kendisine melek gönderilenin de vasfını zikrederek buyurdu ki: "Sizin sahibiniz bir mecnun değil!" Ey Mekke ehli! Muhammed (s.a.) sizin iddia ettiğiniz gibi deli değildir. Peygamberimizi sahip, yani arkadaş sözü ile anmıştır ki, onlara onun durumunu bildiklerini ve onun insanların en akıllısı en olgunu olduğunu hissettirsin.
Bu ayetin benzerleri şu ayetlerdir: "Onlar düşünmediler mi ki kendilerinin sahibinde delilikten hiçbir (eser) yoktur. O, ilerideki tehlikeyi apaçık haber verenden başka değildir." (A'raf,7/184), "De ki: "Ben size sırf Allah için ikişer ikişer, teker teker (karşımda) durmanız, sonra arkadaşınızda hiçbir mecnunluk olmadığını iyi düşünmenizi öğüt veririm. O, çetin bir azaptan evvel size haber verenden başkası değildir." (Sebe', 35/46), "Onlar için düşünüp ibret almak nerede? Kendilerine açıklayan bir Peygamber geldiği halde, yine ondan yüz çevirdiler." Bir öğretilmiş mecnun" dediler." (Duhan, 44/13,14)
"Andolsun ki o onu apaçık ufukta görmüştür." Muhakkak Muhammed Cibril'i asıl suretinde gördü. Doğu tarafında en üst ufukta veya güneşin doğumunda onu altı yüz kanatlı olarak gördü de, kesin olarak onun şeytan değil, kendisine vahiy getiren güvenilir bir melek olduğu bilgisine sahip oldu. Necm suresinde de bunun bir benzeri vardır: "Onun gördüğünü kalp yalana çıkarmadı. Şimdi siz onun bu görüşüne karşı kendisiyle mücadele mi edeceksiniz? Andolsun ki onu diğer bir defa da Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında gördü o." (Necm, 53/11-14) Bu görme, vahyin başlamasında onu Hira mağrasında yerle gök arasında bir kürsü üzerinde gerçek, suretinde altı yüz kanatlı olarak görmesinden sonradır. Dendi ki: Oradaki gördüğü, Sidretü'l-Müntehâ'da gördüğüdür. Yerin ufuk olarak isimlendirilmesi mecazdır. Onu ikinci bir görüşü de Medine'dedir, bu değildir.[4]
"O gaybten dolayı asla suçlu değildir" Muhammed (s.a.), Allah'ın ona indirdiği vahiy ve gök haberi için talim ve tebliğde ihmalkâr biri değildir. Aksine, insanlara Allah'ın kelâmını ve ahkâmını hiçbir eksik bırakmadan öğretmektedir. O doğrudur, güvenlidir, kendinden birşey getirmez, onda hiçbir harf veya mana değiştirmez.
"O (Kur'an) da taşlanmış bir şeytanın sözü değil." Kur'an da, kulak hırsızlığı eden, ateşle kovulmuş bir şeytanın sözü değildir. Kur'an, Ku-reyş'in dediği gibi bir şiir veya kehanet değildir. Şu ayetde bunun gibidir: "Onu şeytanlar indirmedi. Bu, onlara hem yakışmaz, hem onlar güç yetire-mezler. Şüphe yok ki onlar işitmekten kat'i surette azledilmişlerdir." (Şuarâ, 26/210-212)
"O halde nereye gidiyorsunuz?" Size bu açıklanan yoldan daha açık hangi yoldur ki, onu tutuyorsunuz? Açıklığı ve netliği, Allah Tealâ katından hak olduğunun beyanına rağmen bu Kur'an'ı yalanlamada aklınız nereye gidiyor?
"O ancak âlemler için bir öğüttür. Sizden dosdoğru olmayı dileyenler için." Kur'an insanlardan hak, iman ve taat yolunda olmayı isteyenler için uyandır. Hidayet isteyen için hidayet ve kurtuluş olarak bu Kur'an vardır. Onun dışında hidayet yoktur.
Zemahşeri dedi ki: "Sizden dileyenler" cümlesi "âlemler" den bedeldir. İslâm'a girerek dosdoğru yolda olmayı dileyenler öğütten yararlananlar olduğu için bedel yapılmışlardır. Herkese öğüt verilmiş olmakla beraber, sanki onlardan başkası öğüt almamış gibidir.
"Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe de siz dileyemezsiniz." Dosdoğru olmayı dilemeniz ve ona güç yetirmeniz ancak, Allah'ın dilemesi ve başarı vermesi ile olabilir. Dileme işi size bırakılmamıştır ki dileyen hidayet bulsun, dileyen de sapıtsın. Bilakis bunların tamamı, insanların, cinlerin ve bütün âlemlerin Rabbi Allah Tealâ'nm dilemesine bağlıdır. Allah'a ve O'nun dilediğine iman ettim, derken bir kimse ancak kendisinde yaratılan bir güçle herhangi bir işe güç getirmektedir. Allah'ın ona vermiş olduğu kudret ile de onu iman ve hayır ya da küfür ve şerre yönlendirmektedir. Bu da, diğer ayetlerin delâleti ile birlikte Allah'ın insanlara seçme kudreti verdiğini gösteriyor. [5]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ebu Hayyan el-Bahru'l-Muhit, VIII/433.
[2] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/382-383.
[3] İbni Kesir, IV/479.
[4] Ebu Hayyan, el-Bahru'l-Muhit, VIII/434-435.
[5] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/386-389.
1- Güneş durulduğu zaman,
2- Yıldızlar düştüğü zaman,
3- Dağlar yürütüldüğü zaman,
4- Gebe develer salıverildiği zaman,
5- Vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman,
6- Denizler ateşlendiği zaman,
7- Ruhlar çiftleştiği zaman,
8, 9- Diri diri gömülen kızın hangi suçtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman, 10- Defterler açılıp yayıldığı zaman,
12-O alevli ateş daha ziyade kızıştı- rıldığı zaman,
13- Cennet yaklaştırıldığı zaman.
14- Her insan ne hazırlamışsa bilecektir.
Açıklaması
Bunlar, insanlar büyüklüğünü görsünler ve ondan korksunlar diye anlatılan kıyametin vasıfları ve dehşet olaylarıdır:
"Güneş durulduğu zaman, yıldızlar düştüğü zaman, dağlar yürütüldüğü zaman." Sarığın sarıldığı ve elbisenin üstüste katlandığı gibi güneş dürülüp katlandığı ve atıldığı, âlemin harap olacağının ilanı için ışığı giderildiği zaman Allah Tealâ'nm buyurduğu gibi yıldızların da söndüğü düşüp dağıldığı zaman, "Yıldızlar dağılıp döküldüğü zaman" (İnfitar, 82/2); yer sallanınca dağlar yerden koparılıp havada yüzdürüldüğü zaman "Dağlar yürütülüp bir serap haline gelmiştir." (Nebe', 78/20), "O gün ki biz dağları yürüteceğiz ve sen yeri bir çöl göreceksin." (Kehf, 16/47)
"Gebe develer salıverildiği zaman, vahşi hayvanlar bir araya toplandığı zaman, denizler ateşlendiği zaman" Arapların en nefis ve en değerli varlığı olan hamile develerin, durumun vehameti ve korkunun çokluğundan dolayı çobansız salıverildiği zaman. Evcil olmayan vahşi kara hayvanları kırşılıklı kısas için diriltüdiği zaman. Onların haşri ölüp helak olmalarıdır da denmiştir. Denizler, birbirine katılıp tek şey olduktan sonra, volkanlar ve zelzelelerle tutuşturulup lavlanmış ateşe döndüğü zaman: "Denizler fış-kırtıldığı zaman." (İnfitar,82/3) "Dolan denize" (Tûr, 52/6) O zaman denizler ve yer, hararet ve yakmanın doruğunda tek şey haline gelirler.
Übey b. Ka'b (r.a.) dedi ki: Kıyamet gününden önce altı alâmet vardır: İnsanlar çarşılarında (günlük işlerini yaparlarken) iken güneşin ışığı gidecek. Onlar bu durumda iken dağlar yere serilecek, hareketlenecek, karışıp dağılacak, cinler insanlara insanlar cinlere sığınacak. Hayvanlar, kuşlar, birbirine girecekler. İbni Abbas Allah Tealâ'nm " güneş durulduğu zaman..." ayetleri hakkında dedi ki: On iki durum vardır. Altısı dünyada altısı da ahirette. İlk altısını Übey b. Ka'b'ın sözünde açıkladık. Diğer altısı da, aşağıdadır. Bu nedenle Allah Tealâ dirilişten sonra olacakları zikretmiştir:
"Ruhlar çiftleştiği zaman, diri diri gömülen kızın hangi suçtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman." Ahiretteki yaratılışta ruhlar cesetlerle birleştirildiği zaman. Bazı Arap kabilelerinin yaptığı gibi utanma ve fakirlik korkusu ile diri diri gömülen kız çocuğuna bu işi yapanın şiddetle azarlandığı zaman; kıyamet gününde katiline tehdit olsun diye ona hangi suçtan dolayı gömüldüğü sorulur. Zira mazluma soru sorulursa, zalimin hali nicedir? İbni Abbas: "sorulduğu zaman" ifadesini, kız gömülme sebebini sorduğu zaman, şeklinde açıklanmıştır.
Gömülene sorulan bu soru, onu yapanlara yönelik bir kınamadır. Çünkü soru bu işi onlara yapanlarına döner.[1]
İmam Ahmed, Hansa b. Muaviye es-Sarimiye'den, o da amcasından rivayet etti: Dedi ki: Ya Rasulallah! Kim cennettedir, dedim. Buyurdu ki: "Peygamber cennettedir, şehid cennettedir, doğan cennettedir, gömülen cennettedir. "
"Defterler açılıp yayıldığı zaman, Gök koparıldığı zaman" Hesap yerinde amel sahifeleri açılıp yayıldığı zaman, her insan sahifesini sağından veya solundan alır. Gök de yarılıp giderilince varlığı kalmaz.
"O alevli ateş daha ziyade kızıştırıldığı zaman, cehennem yaklaştırıldı-ğı zaman." Allah'ın düşmanları için cehennem tam tutuşturulduğu zaman. "Onun yakıtı insanlar ve taşlardır." (Bakara, 2/24) Cennet de takva sahibi müminlere yakın hale getirildiği zaman "Cennet takva sahiplerine, uzak olmayarak yaklaştırılmıştır." (Kâf, 50/31).
"İnsan ne hazırlamışsa bilecektir." Surenin başındaki cümle ve ona atfedilenlerin cevabıdır. Yani geçen olaylar meydana gelip bu işler olduğu zaman, her nefis, sahifeler açıldığında ne hazırladığını ve hayırdan serden ne yaptığını bilir: "O gün ki herkes ne hayır işlediyse karşısında hazırlanmış bulacak, ne kötülük yaptıysa Oflunla da kendi arasında uzak bir mesafe olmasını arzu edecek." (Ali İmran, 3/30), "O gün insana önden yolladığı ve geri bıraktığı haber verilir." (Kıyame, 75/13), Surenin başından buraya kadar olan ayetler şart, "İnsan ne hazırlamışsa bilecektir." ayeti de cevaptır. Ha-san-ı Basri: Bu ona yemin ve cevaptır, dedi. Kurtubi ise: Birinci görüş daha doğrudur, dedi. [2]
Kur'an Vahyinin Ve Rasulullah'ın Nübüvvetinin Doğruluğuna Yemin
15- Hayır. Yemin ederim o (gündüz) kaybolup (gece) geri dönen (yıldız)lara.
16- Dolaşıp yuvalarına giren gezegenlere
17- Kararmaya başladığı zaman ge-
18- Nefes almaya başladığı zaman sabaha
19- "Muhakkak ki o (Kur'an), şerefli bir elçinin sözüdür.
20- Kuvvet sahibi; Arş'ın sahibinin katında itibarlı,
21- Orada kendisine itaat olunan- dır, bir emindir.
22- Sizin sahibiniz bir mecnun değil!
23- Andolsun ki o onu apaçık ufukta görmüştür.
24- O gaybten dolayı asla suçlu değildir.
25- O (Kur'an) da taşlanmış bir şeytanın sözü değil.
26- O halde nereye gidiyorsunuz?
27- O ancak alemler için bir öğüttür.
28- Sizden dosdoğru olmayı dileyenler için.
29- Alemlerin Rabbi Allah dilemedikçe de siz dileyemezsiniz.
Açıklaması
"Hayır. Yemin ederim o (gündüz) kaybolup (gece) geri dönen (yıldızlara. Dolaşıp yuvalarına giren gezegenlere" Gündüz güneşin ışığı ile kaybolup feleğinde yüzen, gece de geyiklerin yuvalarından çıktıkları gibi yerlerinden çıkan bütün yıldızlara yemin ederim.
Cumhura göre, gezegen yıldızların hepsi buna dahildir. Bazılarına göre de bunlar, güneş ve ayın dışındakilerdir.
"Kararmaya başladığı zaman geceye. Nefes almaya başladığı zaman sabaha" Gece karanlığı ve korkutuculuğu ile yöneldiği zaman. Evla olan bu manadır.
Yönelip de ışığı ile ufku aydınlattığı zaman sabaha. Çünkü o canlı bir ruhla ve tatlı bir rüzgarla gelir.
İbni Kesir dedi ki: "As'ase" kelimesinin dönme anlamına kullanılması da sahih olmakla beraber yönelme manasına kullanılması daha uygundur. Adeta, karanlığı çökmeye başladığı zaman geceye, ışığı parlamaya başladığı zaman da fecre yemin etmiştir. Allah Tealâ buyurdu ki: "Andolsun bürü-yüp örttüğü zaman geceye, açıldığı zaman gündüze." (Leyi, 92/1,2), "Andolsun kuşluk vaktine, sükuna vardığı dem geceye." (Duha, 93/1,2), "Sabahı yarıp çıkarandır O. Geceyi bir sükun olarak yaratandır." (En'am,6/96) Bu ayetlerin benzerleri de vardır.
Usul alimlerinden pek çokları şöyle demiştir: "As 'ase" lafzı, yönelme ve geri gitme anlamına ortak olarak kullanılmıştır. Buna göre de her iki mananın da murad edilmesi doğru olur. En doğru olanım Allah bilir.[3]
"Muhakkak ki o (Kur'an), şerefli bir elçinin sözüdür" Yemin edilen husus budur. Kur'an şerefli bir elçinin tebliğidir. Allah katında aziz, kerim ve şerefli Cibril (a.s.)'ın söylediği bir sözdür. Onu Allah katından Peygamber (s.a)'e indirdi. Kur'an beşer sözü değildir. Peygamber (s.a.)'e, onu Rabbi az-ze ve celle'den alan Cibril getirdi.
"Kuvvet sahibi; Arş'ın sahibinin katında itibarlı, orada kendisine itaat olunandır, bir emindir." Bunlar da Cibril (a.s.)'in vasıflarıdır.Onun Allah Tealâ katında yüksek değeri ve üstün mevkii vardır. Melekler ona müracaat eder ve ona itaat ederler. O ileri gelenlerdendir, Rabbinin vahyine ve ri-saletine, diğer hususlara güvenli kılınmıştır. Ayette, "Allah katında" anlamına (semme) demiştir. Bu "sümme" şeklinde de okunmuştur. Burada, emanete tazim ve sayılan sıfatların en üstününe sahip olduğunu açıklama amacı vardır.
Cibril'in emin olarak vasfedilmesi, beşerden elçisi olan Muhammed (s.a.)'i "Sizin sahibiniz bir mecnun değil" sözü ile övdüğü gibi, meleklerden elçisi ve kulu olan Cibril'e Allah'tan büyük bir övgüdür.
Melek olan elçinin vasıfları açıklandıktan sonra, Allah Tealâ kendisine melek gönderilenin de vasfını zikrederek buyurdu ki: "Sizin sahibiniz bir mecnun değil!" Ey Mekke ehli! Muhammed (s.a.) sizin iddia ettiğiniz gibi deli değildir. Peygamberimizi sahip, yani arkadaş sözü ile anmıştır ki, onlara onun durumunu bildiklerini ve onun insanların en akıllısı en olgunu olduğunu hissettirsin.
Bu ayetin benzerleri şu ayetlerdir: "Onlar düşünmediler mi ki kendilerinin sahibinde delilikten hiçbir (eser) yoktur. O, ilerideki tehlikeyi apaçık haber verenden başka değildir." (A'raf,7/184), "De ki: "Ben size sırf Allah için ikişer ikişer, teker teker (karşımda) durmanız, sonra arkadaşınızda hiçbir mecnunluk olmadığını iyi düşünmenizi öğüt veririm. O, çetin bir azaptan evvel size haber verenden başkası değildir." (Sebe', 35/46), "Onlar için düşünüp ibret almak nerede? Kendilerine açıklayan bir Peygamber geldiği halde, yine ondan yüz çevirdiler." Bir öğretilmiş mecnun" dediler." (Duhan, 44/13,14)
"Andolsun ki o onu apaçık ufukta görmüştür." Muhakkak Muhammed Cibril'i asıl suretinde gördü. Doğu tarafında en üst ufukta veya güneşin doğumunda onu altı yüz kanatlı olarak gördü de, kesin olarak onun şeytan değil, kendisine vahiy getiren güvenilir bir melek olduğu bilgisine sahip oldu. Necm suresinde de bunun bir benzeri vardır: "Onun gördüğünü kalp yalana çıkarmadı. Şimdi siz onun bu görüşüne karşı kendisiyle mücadele mi edeceksiniz? Andolsun ki onu diğer bir defa da Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında gördü o." (Necm, 53/11-14) Bu görme, vahyin başlamasında onu Hira mağrasında yerle gök arasında bir kürsü üzerinde gerçek, suretinde altı yüz kanatlı olarak görmesinden sonradır. Dendi ki: Oradaki gördüğü, Sidretü'l-Müntehâ'da gördüğüdür. Yerin ufuk olarak isimlendirilmesi mecazdır. Onu ikinci bir görüşü de Medine'dedir, bu değildir.[4]
"O gaybten dolayı asla suçlu değildir" Muhammed (s.a.), Allah'ın ona indirdiği vahiy ve gök haberi için talim ve tebliğde ihmalkâr biri değildir. Aksine, insanlara Allah'ın kelâmını ve ahkâmını hiçbir eksik bırakmadan öğretmektedir. O doğrudur, güvenlidir, kendinden birşey getirmez, onda hiçbir harf veya mana değiştirmez.
"O (Kur'an) da taşlanmış bir şeytanın sözü değil." Kur'an da, kulak hırsızlığı eden, ateşle kovulmuş bir şeytanın sözü değildir. Kur'an, Ku-reyş'in dediği gibi bir şiir veya kehanet değildir. Şu ayetde bunun gibidir: "Onu şeytanlar indirmedi. Bu, onlara hem yakışmaz, hem onlar güç yetire-mezler. Şüphe yok ki onlar işitmekten kat'i surette azledilmişlerdir." (Şuarâ, 26/210-212)
"O halde nereye gidiyorsunuz?" Size bu açıklanan yoldan daha açık hangi yoldur ki, onu tutuyorsunuz? Açıklığı ve netliği, Allah Tealâ katından hak olduğunun beyanına rağmen bu Kur'an'ı yalanlamada aklınız nereye gidiyor?
"O ancak âlemler için bir öğüttür. Sizden dosdoğru olmayı dileyenler için." Kur'an insanlardan hak, iman ve taat yolunda olmayı isteyenler için uyandır. Hidayet isteyen için hidayet ve kurtuluş olarak bu Kur'an vardır. Onun dışında hidayet yoktur.
Zemahşeri dedi ki: "Sizden dileyenler" cümlesi "âlemler" den bedeldir. İslâm'a girerek dosdoğru yolda olmayı dileyenler öğütten yararlananlar olduğu için bedel yapılmışlardır. Herkese öğüt verilmiş olmakla beraber, sanki onlardan başkası öğüt almamış gibidir.
"Âlemlerin Rabbi Allah dilemedikçe de siz dileyemezsiniz." Dosdoğru olmayı dilemeniz ve ona güç yetirmeniz ancak, Allah'ın dilemesi ve başarı vermesi ile olabilir. Dileme işi size bırakılmamıştır ki dileyen hidayet bulsun, dileyen de sapıtsın. Bilakis bunların tamamı, insanların, cinlerin ve bütün âlemlerin Rabbi Allah Tealâ'nm dilemesine bağlıdır. Allah'a ve O'nun dilediğine iman ettim, derken bir kimse ancak kendisinde yaratılan bir güçle herhangi bir işe güç getirmektedir. Allah'ın ona vermiş olduğu kudret ile de onu iman ve hayır ya da küfür ve şerre yönlendirmektedir. Bu da, diğer ayetlerin delâleti ile birlikte Allah'ın insanlara seçme kudreti verdiğini gösteriyor. [5]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ebu Hayyan el-Bahru'l-Muhit, VIII/433.
[2] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/382-383.
[3] İbni Kesir, IV/479.
[4] Ebu Hayyan, el-Bahru'l-Muhit, VIII/434-435.
[5] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/386-389.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder