Güncel Duyuru: Öğrencilerimizin dikkatine ! Ücretsiz TEMEL ARAPÇA SARF&NAHİV derslerimizi Eklemeye başladık 1-13.Derse kadar Tamam(Elhamdü lillah) Tıkla Ders Sayfasına Git Tags:Online Arapça Dersleri Video,İslami ilimler Video Dersleri,İlahiyat Önlisans Arapça Video Dersleri,İlahiyat Arapça Video Dersleri,İmam Hatip Arapça Dersleri Video,İlitam Arapça Video Dersleri,Tefsir Dersleri Video,Hadis Dersleri Video,Fıkıh Dersleri Video,Arapça Dershaneniz,Kur'an,Sünnet,Arapça dersleri,tefsir oku,hadis,oku,Kuran meali oku,arapça öğreniyorum,arapça dilbilgisi video,arapça nahiv video,arapça sarf dersleri video,islami sohbetler

98-Beyyine Suresi Oku:Açıklama Olmadan Sorumluluk Yüklemek, Uyarı Olmadan Da Ceza Vermek Yoktur


98-Beyyine Suresi Oku:Açıklama Olmadan Sorumluluk Yüklemek, Uyarı Olmadan Da Ceza Vermek Yoktur:

1- Kitap Ehli'nden ve müşriklerden inkâr edenler kendilerine açık bir delil gelinceye kadar ayrılacak değillerdi.
2- (Bu delil) Allah tarafından tertemiz sahifeler okuyan bir elçi(dir.)
3- Onların içinde dosdoğru yazılmış
4- Kendilerine kitap verilenler, ancak onlara apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler.
5- Halbuki onlar Allah'a, O'nun dininde ihlâs erbabı ve muvahhidler olarak ibadet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerinden başkasıyla emrolun-mamışlardı. En doğru din de bu idi.

Açıklaması:

Allah Tealâ Rasulü Muhammed'i (s.a.) insanlar ve cinlerin hepsine, bütün alemlere ve gerek kendi dönemlerindeki gerekse sonraki dönemlerdeki milletlerin hepsine gönderdi. Sahih dinden uzaklaşan Kitap Ehli ve müşrikler de buna dahildir. Bunun için de Allah Tealâ şöyle buyurdu:
"Kitap Ehlinden ve müşriklerden inkâr edenler kendilerine açık bir delil gelinceye kadar ayrılacak değillerdi." Yahudiler, Hıristiyanlar, Araplar ve diğerlerinden putperest müşriklerden Peygamber (s.a.)'in risaletini inkâr edenler, açık bir hüccet onlara gelinceye kadar içinde bulundukları küfrü bırakacak, miras aldıkları küfürlerinden kopacak değillerdi. Açık hüccet Rasulullah (s.a.) veya Kur'an-ı Kerim'di.
Anlatılmak istenen, Rasulullah (s.a.) veya onun getirdiği Kur'an onlara gelinceye kadar kâfirlerin küfürlerini ve Allah'a şirk koşmayı bırakmı-yacaklarıdır. Zira Kur'an-ı Kerim, onların sapıklıklarını, cehaletlerini açıklayıp onları imana davet etti.
Sonra da Beyyine'den muradın ne olduğunu izah etti:
"(Bu delil) Allah tarafından tertemiz sahifeler okuyan bir elçi(dir.) Onların içinde dosdoğru yazılmış hükümler vardır." O Beyyine (açık delil) âlemlere rahmet olarak gönderdiği Muhammed (s.a.)'dir. Onlara, karışıklık, yalan, şüphe ve küfürden, tahrif ve bozukluktan arınmış Kur'an'ın sa-hifelerindekini okumaktadır. Bilakis onda, Kitap Ehli'ne ve müşriklere din hakkında zorlandıkları her şeyi açıklayan parlak hakikat, haktan sapmamış muhkem, dengeli ve dosdoğru yazılmış ayetler ve hükümler vardır. O bir kurtuluş ve rüşdtür, hidayettir, hikmettir. Allah Tealâ buyuruyor: "Ki ne önünden, ne ardından ona hiçbir batıl gelemez. Bütün kâinatın hamd ettiği, O, yegane hüküm ve hikmet sahibinden indirilmedir." (Fussilet, 41/42), "Kuluna kitabı indiren ve ona hiçbir çarpıklık koymayan Allah'a hamdol-sun." (Kehf, 18/1).
Ayetin benzeri şu ayettir: "O, çok şerefli, kadri yüce, tertemiz sahifeler-dedir. Kıymetli, sevgili, takva sahibi kâtiplerin elleriyle (yazılmıştır.)" (Abese, 80/12-16).
Bunun ardından da Kitap Ehli'nin ayrılığa düşmelerini açıkladı:
"Kendilerine kitap verilenler, ancak onlara apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler." Ey Muhammedi Kitap Ehli'ne üzülme. Onların ayrılığa düşmeleri, ihtilâf etmeleri meselenin karışık olmasından değil, bilakis hakkın ortaya çıkması, doğrunun belirmesinden ve hak dine ve açık belgeye ir-şad eden delil olarak Muhammed (s.a.)'in gelmesinden sonradır. O, temelde ellerindeki kitaba uygun olan Kur"an ile geldi. Fakat Allah Muhammed'i gönderince bölündüler; kimi iman etti kimi de inkâr etti. Halbuki Allah'ın dinine uyma ve Peygamberin Allah'tan yanlarındakini doğrulayıcı olarak getirdiklerine bağlılıkta tek bir yolda buluşmalı idiler.
Ayetin benzeri ayet şu ayettir: "Siz kendilerine apaçık deliller ayetler geldikten sonra parçalanıp ayrılanlar, ihtilâfa düşenler gibi olmayın. İşte onlar, en büyük azap onlarındır." (Ali İmran, 3/105). Uyaran mazurdur. Allah Tealâ buyurdu ki: "Ta ki helak olan kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalan kişi de yine apaçık delili görerek hayatta kalsın." (Enfal, 8/42).
Çeşitli yollardan rivayet edilen bir hadiste şöyle buyuruldu: "Yahudiler yetmiş bir fırkaya bölündüler. Hristiyanlar da yetmiş iki fırkaya bölündüler. Bu ümmet de yetmiş üç fırkaya bölünecektir. Birisi hariç hepsi ateştedir. Onlar kimlerdir Ya Rasulallah! dediler. "Ben ve ashabımın yolunda olanlardır." buyurdu."[1]
Sonra da dinde asıl hedef olan Allah'a ihlâs ile kulluktan sapmalarından dolayı onları kınadı:
"Halbuki onlar Allah'a, O'nun dininde ihlâs erbabı ve muvahhidler olarak ibadet etmelerinden, namazı dosdoğru kılmalarından, zekâtı vermelerinden başkasıyla emrolunmamışlardı. En doğru din de bu idi." Onlar ayrılığa düşüp, ihtilâf ettiler. Halbuki onlar Tevrat ve İncil'de veya onlara Allah katından gelen Kur'an'da sadece Allah'a ibadetle emrolunmuşlardı. İbadetleri hiçbir şeyi şirk koşmadan halis olmalı idi. İbadeti, bütün dinlerden uzaklaşıp İslâm'a gelerek Allah azze ve celle için ihlâslı yapmalı idiler. Namazları da Allah'ın vakitlerinde istediği şekilde olmalı idi. Zekâtı da zamanı geldiğinde hak edenlere vermeliydiler. Bu emredildikleri, bedbahtlığı ve ayrılığı değil birlik ve ittifakı gerektiriyordu. Muhammed (s.a.) daha önceki peygamberlerin emredildiğinden başka bir şeyle gelmedi. Metodu, zamanmdakilerin putperestliğinden tevhide ve Allah için ihlâslı ibadete yönelen İbrahim (s.a.)'in milletine uymaktır: "Sonra sana "Muvahhid bir müslüman olarak İbrahim'in dinine uy." diye vahyettik." (Nahl, 16/123).
Bu din ibadette ihlâs, O'nun dışında her ibadet edileni terk, namazları vaktinde ve Allah için eda edip muhtaçlara zekâtı vermektir. Müstakim milletin dini budur.
"Emrolunmamışlardı" sözü Tevrat ve İncil'de hanif dinden başka bir şeyle emrolunmadıklarmı ifade ediyor. Yani, onlar hakkında konan dinî hükümler bizim hakkımızda da konmuştur. Evla olan muradın Razi'nin değindiği gibi olmasıdır: Kitap Ehli, Kur'an'da veya Muhammed (s.a.)'in lisanında bizim için ne tür sorumluluklar gelmişse onlardan sorumludurlar. Çünkü ayet yeni bir dinden söz etmektedir. Ayet "açık bir delil gelinceye kadar" yani, Muhammed (s.a.) gelinceye kadar, buyurmuştur. Allah Tealâ ayeti "En doğru din de bu idi." sözü ile bitirmiştir. O da Muhammed (s.a.)'in dinidir. Bunlar ayetin bu tarz tefsirini doğrulamaktadır.
"Ancak onlara apaçık delil geldikten sonra ayrılığa düştüler." Bu ayetten maksat Rasulullah (s.a.)'ı teselli etmektir. Yani, onların ayrılıkları seni mahzun etmesin veya üzmesin. Bu, hüccetin yetersizliğinden değil, onların inadmdandır. Onların geçmişleri de böyleydi; beyyine (açık deliller) onlara geldikten sonra cumartesi ve buzağıya ibadet konusunda da ayrılığa düşmüşlerdi. Bu onların eski bir geleneğidir.
"İbadet etmelerinden" sözünün aslındaki "lam", "en" yerindedir. "Ancak ibadet etmeleri" manasınadır. Araplar lamı emir ve istek ifadesinde çokça kullanırlar. Şu ayetlerde de bu manada kullanılmıştır: "Allah size açıkça bildirmek ister." (Nisa, 4/26), "Söndürmek istiyorlar." (Saf, 61/8), Emir anlamında da: "Biz kâinatın Rabbine teslim etmemizle emrolunmu-şuzdur." (En'am, 6/71) buyurulmuştur.
İhlâs halis niyetten ibaret olduğuna ve niyette muteber sayıldığına göre, ayet emredilen herşeyin niyet edilmiş olmasına delâlet etmektedir. Şafi-iler, abdest "Namaza kalktığınızda yüzünüzü yıkayın." ayeti ile emredildi-ğine ve buradaki ayet de emredilen herşeyin niyet edilmiş olması gerektiğine delâlet ettiğine göre; iki ayetin toplamından abdeste niyet etmek gerekir demişlerdir. Buna göre de bütün emredilenlerde kişinin ameli ile Allah'ın rızasını kastetmiş olarak niyet etmesi gerekmektedir. Yasakların da niyetsiz olarak terkedilmesi ecir getirmez. Allah için terketmiş olursa, o terkten dolayı ecir alır. Yeme ve uyuma gibi mubahları niyetsiz olarak yaparsa ecir alamaz. Ama, Allah rızası ve taatte güçlenme amacı ile yaparsa onlardan da ecir alır.
"Liya'budullah"daki "ancak" anlamındaki lam, Ehl-i Sünnet'in ibadet cennet sevabına veya ateş azabından uzak kalmaya neden olduğu için emredilmemiş, bilakis biz kul, O Rab olduğu için emredilmiştir şeklindeki görüşüne delalet eder. Hiçbir sevap veya azap olmadığı bir durumda bile ibadeti emretmiş olsa, sadece kulluktan dolayı yine ibadet gerekirdi.
İhlâs, işi tek bir gerekçe için yapmadır. Diğer gerekçelerin o fiili yapmada bir tesiri olmamalıdır. Ayette geçen: "Muhlisine" ifadesi, fiilin başlangıcından bitimine kadar bulunması gereken ihlâsı vurgulamaktadır. Muhlis=ihlâslı güzeli güzel olduğu için, vacibi vacip olduğu için yapan, fiili Rabbine ihlâslı olarak yapan; riya, şöhret veya başka bir şey amaçlamayandır. Hatta, her ne kadar kat'i son ise de, cenneti isteme ve cehennemden kurtulma dahi amaçlanmamalıdır.
Hem bu "halbuki onlar" ayeti, imanın söz, itikad ve amelin toplamından ibaret olduğuna delildir. Çünkü Allah Tealâ ibadeti tevhid olan ihlâsa bitişik zikretti. Sonra da namaz kılmayı ve zekât vermeyi ona atfetti. Peşinden de hepsine: "En doğru din de bu idi." sözü ile işaret etti. [2]

Kafirlerin Tehdidi İyilerin Vaadi Ve İki Fırkanın Cezası:

6- Hakikat, Kitap Ehli'nden olsun, müşriklerden olsun küfredenler cehennem ateşindedirler, onun içinde ebedî kalıcıdırlar. Yaratılanların en kötüsü de onların kendileridir.
7- İnıan edip de güzel güzel amellerde bulunanlar hiç şüphe yok ki bun- lar da yaratılanların en hayırlısıdır.
8. Onların Rableri nezdinde mükâaltlarından ırmaklar akan Adn ^^JJ&^JÇj^YJ*' cennetleridir. İçlerinde ebedî, daimi kalıcıdırlar. Allah bunlardan razı olmuştur, bunlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır. İşte bu Rabbin-den korkana mahsustur.

Açıklaması:

Allah Tealâ kâfir facirlerin varacağı akibeti haber vererek buyuruyor ki:
"Hakikat, Kitap Ehli'nden olsun, müşriklerden olsun küfredenler cehennem ateşindedirler, onun içinde ebedî kalıcıdırlar. Yaratılanların en kötüsü de onların kendileridir." Yahudiler, Hristiyanlar ve putperestlerden Allah'ın indirilmiş kitaplarına ve gönderilmiş peygamberlerine muhalefet edenlerin kıyamet günü varacakları yer cehennem ateşidir. Oraya varacaklar ve sürekli orada kalacaklardır. Oradan çıkmayacak, orada ölmeyeceklerdir de. Onlar durum olarak Allah'ın yarattıkları arasında en kötüleridirler. Çünkü hakkı haset ve ihtiraslarından dolayı terkettiler. Sonuç olarak da en kötü yere gireceklerdir. Burada, iyilerle ilgili ayette olduğu gibi "orada ebedî kalacaklar" dememesinin sebebi rahmetinin gazabından fazla olmasıdır.
Allah Tealâ sonra da iyilerin durumunu haber veriyor:
"İman edip de güzel güzel amellerde bulunanlar, hiç şüphe yok ki bunlar da yaratılanların en hayırlısıdır." Kalpleri ile Rablerine, O'nun kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe iman edenler ve bedenleri ile salih ameller yapanlar, işte onlar yaratılanların durum ve sonuç olarak en iyileridirler.
Ayetteki "yaratılanların en iyileridir" lafzına dayanarak, Ebu Hureyre ve bir grup alim iyi müminlerin meleklerden daha üstün olduğu görüşünü dile getirmişlerdir.
Ardından da bunların mükâfatlarını zikretti:
"Onların Rableri nezdinde mükâfatı içinde ırmaklar akan Adn cennetleridir. İçlerinde ebedî, daimi kalıcıdırlar. Allah bunlardan razı olmuştur, bunlar da O'ndan hoşnut olmuşlardır. İşte bu Rabbinden korkana mahsustur." Kıyamet günü, yaratıcıları yanında iman ve salih amele karşılık onların mükâfatı, sürekli ikamet edecekleri cennetlerdir. İçinde ırmaklar akar. Orada devamlı kalıcıdırlar. Oradan çıkmazlar, ayrılmazlar, ölmezler. Bilakis nimetleri içinde devamlıdırlar. Ebedî olarak lezzetlerinde süreklidirler, nimetlerinin bir sonu yoktur. Ayette geçen ceza, mükâfat iki mana ifade etmektedir: Birincisi: Onlara noksansız tam bir mükâfat verir. İkincisi: Allah Tealâ yeterli olacak olanı verir. Zira ceza, yeterli olan için kullanılan bir isimdir. İçinde gerçekleşmemiş bir şey kalmaz. Ayette: "Sizin için orada nefislerinizin arzu ettiği vardır." (Fussilet, 41/31) "Akan" sözü, akan suyun durgun sudan daha latif olduğuna işarettir.
Allah onlardan razı olmuştur. Çünkü emirlerine uydular, hükümlerini kabul ettiler, O'ndan, onlara verdiği sevap ve geniş lütuf, bir gözün görmediği, bir kulağın işitmediği, bir beşerin hatırına gelmemiş isteklerin yerine gelmesi ile memnun oldular.
Bu mükâfat ve razı olunmuşluk, Allah'tan gereği gibi korkan ve sakınan, O'nu görüyor gibi ibadet eden ve o korku nedeni ile masiyetlerden kaçınan içindir.
Burada, Allah'tan başkasından korkmaya karşı uyarı, bütün amellerde O'na başkasını ortak etmekten kaçındırma, takva ve Allah'tan sakınmaya teşvik vardır. Ta ki amel yalnız Allah için halis olsun. Oruç ve namaz gibi ibadetlerin eda şartının, Allah'tan korkma ve haşyet olduğuna ima vardır.
İmam Ahmed, Ebu Hureyre'den Rasulullah (s.a.)'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti: "Yaratılmışların en hayırlısını size haber vereyim mi?" Buyur ya Rasulallah, dediler. Buyurdu ki: "Bir adam ki, Allah yolunda atının yularını tutmuş, haydi! Sesini duydumu ileri atılıyor!" "Size yaratılmışların hayırlısını haber vereyim mi?" Buyur ya Rasulallah, dediler. Buyurdu ki: "Bir grup koyunun başındaki adam; namazını kılıyor, zekâtını veriyor." "Size yaratılmışların en kötüsünü haber vereyim mi?" Buyur ya Rasulallah, dediler. Buyurdu ki: "Allah için isteyen ama, Allah için vermeyen."[3]



[1] İbni Kesir, IV/538.
[2] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/585-588.
[3] Vehbe Zuhayli, Tefsiru’l-Münir, Risale Yayınları: 15/591-592.
98-Beyyine Suresi Oku:Açıklama Olmadan Sorumluluk Yüklemek, Uyarı Olmadan Da Ceza Vermek Yoktur Rating: 4.5 Diposkan Oleh: Blogger

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder